16. Bölüm

1.3K 64 1
                                    

Yazım tarihi, 11 Şubat 2022

----

1 Ay Sonra, Baler’den...

Ölü gibiydi...

Bizimle konuşmuyor, zorlamasak yemek yemiyor, artık yanımızda bile uyumuyordu.

Gün boyunca sadece odasında, yatağının üstünde bebeğin fotoğrafına ve onun için aldığı küçük kırmızı elbiseye bakıyordu.

Geceleri sürekli çığlıklar atarak uyanıyor ve ağlayarak her şeyin kendi suçu olduğunu söylüyordu.

Ona dokunabildiğimiz tek zaman dilimi ağladığı zamanlardı.

Roman’da bende ne yapacağımızı bilmiyorduk. Elimizden geldiğince onun yanında olmaya çalışsak da bebeğim gitmesiyle aramıza görünmez bir duvar çekmişti.

Onunla aramız açılınca haliyle bizde Roman’la yakınlaşmıyorduk. Çünkü Armağan’a ihanet gibi oluyordu.

Üçümüzün de  arasında görünmez duvarlar vardı artık. Ve nasıl aşacağımızı bilmiyordum.

O kadar çaresizdik ki ağlamayan Roman’ın tuvalette ağladığını duymuştum.

Artık bebeğin gitmesine bile üzülmeyi bırakmıştık. Armağan öncelikli durumdaydı bizim için. Sürekli ölmem gerekiyordu diye mırıldanmalarını duymak korkutucu olmaya başlamıştı.

Roman işinden izin almıştı uzun bir süreliğine. Bende işleri Adin’e devretmiştim.

Tüm gün Armağan’ın yanında olmaya çalışıyorduk. Lakin çabalarımız boşa gibiydi. Hiçbir ilerleme yoktu. Ruh gibi dolanıyordu.

Oturduğum koltuktan kalktım. En azından biraz ferah hissedebilmesi için banyo yaptırabilirdik.

Mutfakta yemek hazırlayan Roman’ın yanına ilerledim. Dalgınca önündeki çorbayı karıştırıyordu.  

Korkutmamak için kısıkça seslendim.

“Roman?”

Kısık sesli olmuş olmama rağmen irkilen Roman bana döndü.

“Ne oldu?”

“Armağan banyo yapmayalı 1 haftadan biraz fazla oldu. Onu yıkayalım mı?”

Üzgün bir şekilde “Tamam.” Dedi. Böyle olmasının sebebi banyo sırasında Armağan’ın kollarındaki tırnak izlerini görmemizdi. Kendine zarar vermeye başlamıştı. Mümkün olduğunca engellemeye çalışmıştık. Ama bir yere kadardı.

“Ben Armağan’ın yanına gidiyorum. Sende kıyafetlerini ve suyu ayarla. Zaten ikna edene kadar halledersin.”

Cevap vermeden kafa salladı. O bizim odaya ben Armağan’ın odasına doğru yola koyulduk.

Kapısının önüne gelince derin bir nefes aldım. Her suratını gördükçe ağlama isteğimi bastırmak zorlaşıyordu.

Kapıyı tık tıkladım. Cevap vereceğinden değil de en azından geldiğimi bilsin diyeydi bu tıklama.

“Armağan benim, içeri giriyorum.” Diyerek yavaşça kapıyı açıp içeri girdim. Ardımdan kapıyı kapatırken Armağan’ı ilk defa farklı bir şey yaparken görmüştüm.


Odasını toparlıyordu. Bu küçücük hareket bile beni o kadar sevindirirken gülümsedim.

“Yardım edeyim mi?”

Bana bakmadan kafasını olumsuz manada salladı. Sözlü olarak  olmasa da cevap verdiği için içimden çığlıklar atıyordum.

O kadar uzun süredir bizimle konuşmuyordu ki artık her şeyin bittiğini düşünüyordum.

Yaptığı bu ufacık iki hareket içimde yeni umutlar yeşertmişti. Çünkü insan baştan başlamak istediğinde ilk önce ortamını baştan başlatırdı.

“Armağan işini bölüyorum ama 1 haftadır banyo yapmıyorsun. Seni yıkamamızı ister misin?”

Davranışların temkinliydi. Her an travmasını tetikleyip kriz geçirmesini sağlayabilir ya da aramızı tamamen açabilirdim. Her sözcüğümü özenle seçmem gerekiyordu.

Yine sesli olarak cevap vermedi ama bana doğru yöneldi.

Yavaş yavaş yanıma gelirken nefesimi tutmuştum. Uzun zamandır aydınlıkta onu bu kadar yakından görmemiştim. Gözleri uykusuzluktan kızarmıştı, göz altları mosmordu. Yüzü beyazlamış,  adeta bu bir ayda çökmüştü. Yeşil saçlarının dipleri gelmişti ve çok karışıktı. Kısa kollu giydiğinden kollarındaki bandajlar belliydi. Onları da değiştirmemiz gerekiyordu. 


Bitkin ve kısık çıkan sesiyle “Tamam.” Dedi.

“T-tamam?”

“Yıkayın beni.” Demişti.

Ağzından çıkan üç kelimeye sevinirken o yanımdan geçip tahminimce banyoya gitmişti. Bende heyecanla arkasından ilerledim.

O önde ben arkada banyoya girdiğimizde Roman küvet için suyu ayarlıyordu. 


Bakışları bize dönerken oda şaşırmıştı. Çünkü bu kadar çabuk ikna etmeme şaşırıyordu.

Armağan üstündeki kıyafetleri çıkarırken bir süre sonra tamamen çıplak kalmıştı.

Henüz yarışı dolu küvetin içine kendisi girmişti. Yavaşça arkasına yaslanırken ona seslenmiştim.

“Kollarındaki bandajları çıkaracağım?” 

Gözleri kapalıyken cevapladı.

“Baler, siz benim sevgilimsiniz. Her yaptığınız şey için izin almayın benden.” Demişti ilk geldiği günkü çocuksu sesinden arınmış bir ses tonuyla.


İletişime geçtiği için sevinsem mi bu kadar ruhsuz davrandığı için üzülsem mi bilememiştim. 

Yine de dediğini dinleyip kollarındaki bandajları dikkatle çıkarmaya başlamıştım. En son ki yaralar üç gün öncesine ait olanlardı. Yeni yara yoktu. Bu büyük bir gelişmeydi. 

Kirli bandajları toplayarak kenardaki çöpe ilerledim. Hepsini çöpe tıkarken küvet neredeyse dolmuştu.

Kafasını bu seferde kenara yaslamış ve tamamen yatar pozisyonda gözleri kapalı duruyordu.

Roman duş başlığını açmış önce suyu eliyle kontrol etmişti. İyi olduğuna kanaat getirince saçlarını okşayarak ıslatmaya başlamıştı.

“Özür dilerim.”

“Armağan bebeğin gitmesi senin suçu-”

“Hayır benim suçumdu. Benim yüzümden böylesiniz. Şu bir ayda hiç aynaya bakmadınız mı? Benden daha beter durumdasınız. Söylesene Roman, hiç mi tuvalette saatlerce ağlamadın? Hah! Ya sen Baler? Sigarayı sırf ben geldim diye bıraktığını demişti Roman. Kaç paket içiyorsun bir gecede? Bir mi? Hayır. Üç paket içtiğini gördüm Baler. Üç. Benim yüzümden ölüyorsunuz. Bebeğin gitmesinden bile daha çok acı veriyor bu. Beni ayakta tutmaya çalışırken siz yıkılıyorsunuz.”

Boğazımdaki yumruyu geri göndermek için art arda yutkundum.

Derin bir nefesinden sonra halen gözleri kapalıyken sözlerine devam etti. 

“Bana yardım edeceksiniz diye kendinizden parçalar veriyorsunuz. Buna dayanamıyorum. Benim yüzümden böylesiniz. Bu yüzden sizden son kez özür diliyorum. Özür dilerim. Toparlanmaya çalışacağım. Ama bunu tek başıma yapmam mümkün değil. Bu yüzden yüzsüzlük yapıp sizden son kez bana yardım etmenizi istiyorum. Kabul etmezseniz bunu anlarım. Kesinlikle beni suçlasanız da haklısınız. Bir şey diyemem. Lütfen bana yardım edin. Tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyorum. Kısır döngüden çıkmak istiyorum. Hım? Bana yardım eder misiniz? Gerçekten bu sefer size zarar gelmemesi için elimden geleni yapacağım.”

Kalın ve duygusuz sesiyle Roman benden önce davranarak konuşmuştu.

“İki şartım var. Bunları kabul edersen seni koşulsuz şartsız kabul etmeye devam edeceğiz.”

“Her şeyi yapmaya hazırım.”

“Birincisi kendine zarar vermeyi tamamen keseceksin. İkincisi bizim yanımızda uyuyacaksın. Tanrım, sensiz uyumak ne kadar kötüydü biliyor musun? Eksiklikten bir sağa bir sola dönüp durdum.”

Küvette oturur pozisyona geçerken yaşlı gözleriyle gülümsedi.

“Bende, bende sizi özledim.”

“Ayrıca kabul etmeseydin bile seni bir yere gönderme niyetinde değildim. Ölene kadar bizim yanımızda kalacaksın.”

Ağlamayla karışık bir gülme sesi çıkartınca bende gülümsedim.


Olduğum yerden kalkarak Armağan’a sıkıca sarıldım. Dayanamayarak bir ayın gözyaşlarını bırakmıştım. Oda ıslak kollarıyla bana sarılmıştı. Arkamdan Roman da sarılınca  bitmişti.

Bundan sonrasında güzel günler bekliyordu. Beklemese bile bu sefer aileme zarar gelmesini engelleyecektim. 

Ama öncesinde teselli edilmeye ihtiyacım varmış gibi gözüküyordum.

Hüngür hüngür ağlamalarımın arasından konuştum.

“Bu bir ay boyunca sizin için ayakta durmak ne kadar zordu biliyor musunuz? -burnunu çeker- Yemin ederim kafayı sıyıracağım sandım. Ruhen geberdim anasını satayım.” Demiştim hızımı alamayarak.

Sonunda Roman’a devredebilirdim sıramı. O böyle konuştuğuna göre kendini toparlanmıştı. Sırada sadece Armağan’ın tamamen kendisine gelmesi vardı.

İkisi de bu sefer bana sarılırken Roman konuştu. 

“Özür dilerim. Şu bir ay boyunca her şeyi sana yıktığımın farkındayım. İstemeden olmuştu. Bundan sonrasını ben devralıyorum. İstediğin gibi Armağan’la keyif çatabilirsin.”

Ortamı yumuşatmak için böyle söylediğini biliyordum. Yeterince üzülmüştük. Daha da üzülmeye gerek yoktu.

“Asıl ben özür dilerim. Kendi acımdan sizi fark edemedim. Yasımı tutmaya devam edeceğim ama bu sefer sizinle birlikte olacak. Hem... Hem o orada mutluymuş. Onu ameliyattayken rüyamda gördüm. Benden özür diledi ve sizin yanınıza gelmemi söyledi. O çok güzeldi.”

Roman gülerek Armağan’ı şakağından öptü.

“Bak kendisi bile söylemiş. Artık bu kadar üzülmeye gerek yok eriğim. Sana unut demiyorum ama kendini de bu kadar kaybetme bir daha. Olur mu benim kütür eriğim?”


Armağan gülümseyerek onaylarken ben şimdiyi düşünüyordum.

Bu, Armağan’la olan ikinci başlangıcımızdı. İlki Armağan’ın bebekle bizim olmasaydı.

Huzurla kafamı Armağan’ın çıplak omzuna yasladım.

Sessizce dururken Armağan’ın titreyen sesini duymuştuk.

“Ü-üşüdüm.”

--

1 Hafta Sonra, Baler’den devam...

Kabusları devam ediyordu, hala olduğu yerde dalıp gidiyordu. Odasından çıkmak istemiyordu ya da çok az çıkıyordu. Ama yanında durduğumuz da kucağımızdan inmiyordu.

Yavaş da olsa atlatıyor gibiydi.

Şimdi ise hoşuna gideceğini tahmin ettiğim için beyaz ve yeşil olmak üzere iki farklı saç boyası aldırtmak için Roman’ı dışarı yollamıştım. 

Gideli çok oluyordu bu yüzden odasında kitap okuyan Armağan’ı içeri almam gerekiyordu.

Odasına doğru koşar adım ilerledim.

Tık tıkladıktan sonra cevap beklemeden odaya dalmıştım bile.

Yatağının üstünde sakince kitap okuyan adam benim yüzünden paniklemişti. Kısa bir pişmanlığın ardından söze dalmıştım.

“Sana bir sürprizim var. Ama benimle içeriye gelmen gerekiyor.”

Heyecanıma hafif bir tebessümle karşılık verip ayağa kalktı.

Peşimden beni takip edeceğine emin olduktan sonra ilerlemeye başladım.

Tam zamanlama olarak da zil çalmıştı. Armağan’a içeri geçmesini söyleyerek kapıyı açtım.

--

“Bok gibi kokuyor bu.” Diyerek sızlanmaya devam etmişti Roman.

“Roman, sikeceğim ağzını yeter artık lan.” Derken elimdeki boya fırçasıyla Armağan’ın saçlarını boyamaya devam ediyordum. İlk ondan başlamak istemiştim. Oda itiraz etmeden kabuk etmişti.

Piç gülümsemesiyle “Sanki yapmadığın şey Balerciğim.” Demişti. 

Kenarda bulduğum kalemi kafasını fırlatırken “Balerciğin siksin seni.” Dedim.

“Cık cık cık. Tercihim üstte olmak.”

Sabır çekerek yaptığım işe devam ettim. Ortamda sessizlik oluşunca Armağan’ın minik kıkırdamalarla bize eşlik ettiğini geni fark etmiştim. O güldüğü için bende gülümsedim.

Onunki bittiğinde sıra bendeydi.

 









Taşıyıcı Baba | bxbxb | Mpreg Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin