4. Bölüm

1.6K 76 3
                                    

Yazım tarihi, 23-24 Ağustos 2021

----

Armağan’dan...

İçeriye geçtiğimizde Roman kendi odasına çekilmişti. Açıkçası çok soğuk bir insandı. Ona alışabileceğimi kesinlikle düşünmüyordum. Onunla evde tekken nasıl davranacağımı düşünüp duruyordum. En ufak bir hatamda yerin dibine sokacakmış gibi davranıyordu.

Baler bana dönerken konuştu.

“Gel sana odanı göstereyim.”

Kafa sallayıp önden ilerleyen uzun boylu adamı takip ettim. Beyaz kapılı bir odaya girmiştik.

Oda, çok sade döşenmişti. Bir yatak, boş bir kitaplık, dolap ve oturma köşesine benzeyen bir yer vardı.

Odayı incelerken Baler, “Zevkinin nasıl olduğunu bilmediğimiz için sade mobilyalar seçmeye özen gösterdik. İstersen ilerleyen zamanlarda eşyaların üzerinde oynayabilirsin.”

“Teşekkür ederim.”

Bir süre gözlerime bakıp ‘önemli değil’ demişti.

“Ben gidiyorum. Herhangi bir şeye ihtiyacın olursa seslenebilirsin. Saat 6 gibi akşam yemeğini yiyeceğiz haberin olsun” diyerek odadan çıkmıştı.

Sıcak bir insandı Baler. Hani gördüğünüz an otomatikman sevdiğiniz kişiler vardı ya. İşte öyle biriydi. Sevmeme gibi bir seçeneğiniz yokmuş gibiydi.

Kibardı, düşünceliydi. Yumuşak bir ses tonu vardı, adeta huzur akıyordu.

Tipide yerinde bir insandı. Çok kalıplı olmasa da vücudu iyi bir insandı.

Gülümsemesi sıcaktı. İnsanın gülümsemesinden öpesi geli-

Neler düşünüyorum ben. Adam evliydi ve ben adamın çocuğunu doğuracaktım.

Aklımdaki saçma düşünceleri defedip dolabın önüne ilerledim. Üstümü değiştirip sakinleşmem gerekiyordu.

Elime gelen beyaz bir tişört ve siyah diz kapağımın biraz üzerine gelen bol şortu giymiştim. Beyaz bacaklarım ortadaydı. Umursamadım. Sonuçta benden etkilenecek halleri yoktu, değil mi?

Odadan çıkmıştım. Yavaşça mutfağı ararken bir kapının ardından öpüşme sesleri geliyordu. Anında kızarıp adımlarımı hızlandırırken aradığım mutfağı buldum.

Şimdi bardak bulmam gerekiyordu. Dolaplara tek tek bakarken arkamdan seslenen Roman’la yerinde sıçramıştım. Bunlar daha yeni odada yiyişmiyor muydu?

“Ne yapıyorsun?”

Arkamı dönüp ona baktım. Dudakları şişmiş ve kızarmıştı. Yanaklarında hafif allık vardı.

Soruma cevap beklediğini hatırlayarak cevapladım.

“Bardak arıyordum. Su içeceğim.”

Bana doğru yaklaşıp dolaba uzandı. Tamamen üzerime doğru eğilirken yüzüm göğsünün hemen altına denk geliyordu. Olduğum yerde iyice küçülmüştüm.

Naneye benzeyen kokusu burnuma dolduğunda geriye çekilip musluğun yanına ilerledi. Bana bakmadan suyu doldururken sessizce onu izliyordum.

Dolan bardağı bana uzatmıştı. “Teşekkür ederim.” Diyerek suyu yudumlamaya başladım. Alışkanlık olduğu için gözlerimi kapatmıştım. 

3 yudumda suyu bitirince gözlerimi açıp bardağı ağzımdan uzaklaştırdım.

Roman’a dönünce gözlerinin ayaklarımda/bacaklarımda olduğunu fark etmiştim.

Oğlum sen evlisin. Eşinin yanına gitsene.

“Ş-şey... Ben odama geçeyim o zaman.”

Kafasını sallayarak bana bakmaya sürdürdü.

Roman, özür dilerim ama bok mu varda öyle bakıyorsun?

Koşar adım mutfaktan çıkmıştım. Aklımda tuhaf düşünceler dönüp duruyordu.

Neden hem onun hem de Baler’in bakışlarını üzerimde istiyordum?

Gözümün önünde olan gerçeği reddedecektim. Bu olmazdı. Olamazdı.

Odaya girdiğimde yatağa uzandım. Azıcık uyumak iyi gelebilirdi.

-+-

12 gün sonra...

Çok sakin geçmişti günler. Kahvaltıyı ettikten sonra biri evde kalıyor diğeri ise işe gidiyordu. 12 gün boyunca beni rahatsız etmemişlerdi. Onların yüzünü sadece akşam yemeği ve kahvaltıda görüyordum. Onun dışında doldurduğum kitaplıkta zaman geçiriyordum ve kendimce bir şeyler yazıyordum.

12 günün ardından hep beraber doktorun yanına gitmek için hazırlanıyorduk. Kahvaltımızı yeni etmiştik. Eğer hamile isem, bir süre sonra bulantılar ve baş dönmeleri başlayacaktı.

Bundan rahatsız değildim. Tek korktuğum şey hamile iken aşırı ağlak bir insan olduğumdu. Önceki hamileliğimde tek başıma olduğum için sürekli ağlıyordum. Nazımı çeken bir insan olmadığı için bu hallerimi kimse bilmiyordu. Ağlama merasimi bittikten sonrada sakin bir insana dönüşüyordum. Karşıma geçip saatlerce küfür etseniz tek bir tepki vermeyecek bir kıvamda oluyordum.


‘Çok fazla ağlıyorsun. Git kendi işini kendin hallet.’

Aklımda beliren sesle kafamı sallamıştım. Şimdi hatırlamanın sırası değildi. Hem de hiç değildi.


Giydiğim gri uzun kollunun üstüne siyah düz uzun bir tişört geçirdim. Altıma da siyah pantolonu giyince odamdan dışarı çıkıp salona doğru ilerledim.

Baler ve Roman beni bekliyordu.

“Ben hazırım çıkabiliriz.”

Baler yanıma gelmişti hızla. Gülümseyip tek kolunu omzuna attı.

“O zaman hadi gidelim taşıyıcı babamız.”

-+-

“Tebrikler, embriyo gayet iyi gelişiyor. Bundan sonra hamilelik belirtilerini göstermeye başlayacaksın. Eğer çok fazla bulantın olursa ilaç yazarım. Kontrollerini aksatma yeter.”

Bu zaten hepimiz için beklenen bir şeydi. Ben tepkisiz doktorun yüzüne bakarken Baler hızla bana sarılmıştı.

“Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim.”

Mecburiyetten bende kollarımı ona dolamıştım. Arkamdan bir kişi daha sarılmıştı. Gelen kokuyla onun Roman olduğunu anlamıştım.

Üçümüz birbirimize sarılırken ikisinin kokusu burnuma doluyordu. Mentole benzeyen nane kokusu ve yeşil elma kokusu, nasıl bu kadar güzel olabilirdi? Hep burnumun dibinde olmalarını istemiştim. Hep böyle sarılmak ve kokularını solumak istemiştim.

İmkansız bir istekti.

Baler benden ayrılmıştı ama sırtımı göğsüne yaslamış olan Roman’ın elleri hala karnımın üstünde birleşmişti.

Sessizce benden ayrılmasını bekliyordum.

Benden ayrılmak yerine doktorla hamileliği nasıl kolay atlatabileceğimizi konuşan Roman’la, şaşkına dönmüştüm. Bana neden sarılıyordu? Bebek onlarındı. Baler’e sarılması gerekmiyor muydu? Peki, neden Baler bize gülümseyerek bakıyordu?

Olan garip durumdan kurtulmak için elimle Roman’ın kollarından tutup çekiştirdim. Bana itiraz etmeden kollarını ayırıp doktorla konuşmaya devam etti.

Hızla sırtımı sandalyeye yaslanmıştım. Kafam bu ikisi yüzden sürekli bulanıyordu. Öyle ki şu an doktoru dinlemem gerekiyordu ama dinleyemiyordum.

Nasıl olsa söylenenleri evde bana tek tek anlatacaklarını bildiğim için rahatlıkla kucağımdaki ellerime bakıyordum.

Ne ara eve geldik, oturma odasına sırayla oturmuştuk, inanın hiçbir fikrim yoktu.

Onlar konuşurken öylece karşımdaki televizyona bakıyordum.


Bendeki anormal sessizliği fark etmiş Baler, bana seslendi.

“Armağan?”

İrkilerek ona dönüp cevap verdim.

“Efendim?”

“İyi misin?”

Kafa sallayarak onayladım.

“Kötü olmam için bir sebep yok ki.”

“Durgunsun. Normalinden fazla durgunsun.”

“Ha yok. Sana öyle gelmiştir.”

“Sevinmedin mi bebeğimizin olacağına?”

Bebeğimiz? Bebek bana ait değildi ki. Sadece karnında taşıyordum.

“Bebek benim değil ki.”

Gülerek “Unuttun mu? Bebeğimizin yumurta hücresi senden. Yani o üçüncümüzün bebeği oluyor.”

Benim bebeğim değildi. Olmamalıydı. Benim olursa kaybederdik onu.

“O-olabilir ama o sizin bebeğiniz. Ben sadece onun gelişmesi için karnımda taşıyorum. Evet sadece böyle.”

Ağzımdan bir şey kaçırmaktan korktuğum için kendi kendime söylenmelerimi bitirmiştim.

Yüzündeki ifade duraksarken sessizce “Tamam.” Demişti. “Sen sadece taşıyıcı olmak istiyorsan öyle olsun.”

Kafamı sallayıp bakışlarımı tekrardan televizyona çevirdim.

Roman ve Baler’in bakışlarını hissetsem de onlara bakmamıştım. Bir süre daha böyle devam ettikten sonra yavaşça ayağa kalkmıştım.

Roman dominant sesiyle sormuştu.

“Nereye?”

Arkam dönükken gözlerimi devirip ona döndüm. Evde ne yaptığıma niye karışıyorsunuz?

Gıcıkça gülümseyerek “Odama. İzin var mı?” diye sordum kinayeli bir sesle.

Sesimdeki tuhaflığı fark etmiş Roman’ın yüzü kasılmıştı. Uh beyefendiyi sinirlendirdik herhâlde.

Bana cevap vermeye kafasını sallamıştı. Daha fazla o ortamda bulunmak istemeyerek odama döndüm.

Sadece kafayı vurup yatmak istiyordum.










Taşıyıcı Baba | bxbxb | Mpreg Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin