Kaçmak

2.6K 35 1
                                    

Kapıyı açtım ve koridordan çıkarak, merdivenlerden aşağı doğru koşmaya başladım. Diğer odalara ulaştığımda durdum ve oturma odasına baktım. Kimse yoktu, bu yüzden mutfakta biri olabilir diye parmak uçlarımda yürüyerek geçtim.

Mutfak oturma odasının hemen yanında olduğundan muhtemelen beni duyacaklarını tahmin ediyordum. Kapıdan kafamı kaldırdığımda kimseyi göremeyince kapıya doğru koştum.

Kapıyı açtım ve olabildiğince hızlı koşmaya başladım. Arkama bakmadım, koşmaya devam ettim. Sonra birinin bana bağırdığını duydum.

"Hey geri gel!" Beni kovaladıklarını biliyordum.

Ses daha hızlı koşmamı sağladı. Nefesim kesilse de koşmam gerekiyordu. Nereye gittiğimi bilmemem kendime hiç yardımcı olmadı. Çünkü sonsuza kadar sürecek gibi görünen kayalık bir araba yolu olsada, en çok etrafımız ormanlarla kaplıydı.

"Almira, hiç bir yerde dönüş yolunu bulamayacaksın. Hiçliğin ortasındayız, bebeğim." Oktavia'nın da beni kovalarken bağırdığını duydum.

Sesi yakından geliyordu. Sanki tam arkamdaydı. Arkama bakarak, çok yakında olduğunu gördüm. Bu yüzden bir çukurun içine düştüm ve şans eseri üzerime takıldı. Ki, ben de bunu hedefliyordum. Takıldığında aceleyle ayağa kalkarak, onun kasıklarına doğru tekme attım. Bunu bir filmde görmüştüm ve gerçekten işe yaradığına sevindim. Homurdanmaya ve yerde yuvarlanmaya başladı.

Tekrar koşmaya devam ettim. Daha hızlı gidemeden Alex beni yere düşürdü. Sanırım ikinci hızlıydı. Öyle düşerek, ona yetişmesi için zaman kazandırdım. Alex'i üstümden atmaya çalışsam da sonra ayağa kalkarak, beni omzunun üzerine attı.

"Onu aldım!" Sanırım diğerlerine koşup beni aramayı bıraksınlar diye söylüyordu.

"Bırak beni, indir hemen!!" Diye bağırdım.

Sırtını yumruklayarak, diğer yandan çığlık atmaya çalıştım. Fakat bana tutunmaya devam etmesinin bir faydası yoktu. Ben de pes ettim ve orada omzuna asıldım. Çok kaslıydı, bu yüzden sadece 50 kilo olmama rağmen beni tutması zor olmadı. Eve döndüğümüzde herkes içerideydi, beni yere indirdi.

Ben de onlardan geri çekilmeye çalıştım. Ancak Albert'in arkamda olduğunu bilmiyordum. Bu yüzden ona geri döndüm. Kollarımdan sıkıca tutarak, baktı.

"Sana kaçma dedik, neden kaçtın bizden" dedi. Beni kendine çevirdi ve normal hayatımda zaten utangaç olduğum için konuşmam kesinlikle bir faydası olmadı. Sadece sessiz kaldım.

Beni oturma odasına çekene kadar orada durup cevap vermemi bekledi. Beni koltuğa oturtdu ve hemen yanımda durdu. Bundan sonra ne yapacağından korktum, bir süre öylece oturduk.

"Bunu görmezden geleceğim, ama bu tek seferlik için. Çünkü sen yenisin ve bu senin buraya ilk gelişin. Eğer bunu bir daha denersen, bedelini ağır ödersin. Bunu da unutmayacağım anlamına gelmez prenses."

Sadece düz bakarak, başımı salladim. Aniden çenemi sertçe tutup, knedine çevirdi.

"Seninle konuşurken bana bak." Tekrar bakışlarımı kaçırmadan edemedim. Bu gerçeğe daha da sinirleniyormuş gibi göründü.

Albert bir şey söyleyemeden, Liam konuştu..

"Kurallarımız var, Albert bunları açıklayacak ve sen de onlara uymak zorundasın. Tamam mı tatlım?"

Gözlerimin içine ölü gibi baktı ve bana gülümsedi. Bir birimize baktıktan sonra beni bile şaşırtan bir şey söyledim.

"Sizi neden dinleyeyim?" Aniden yanağıma bir avuç içi temasını hissettim. Tabiki de tokat yedim. Bunu yapan Romao'du. Romao bana tokat atmışdı.

"Sana söyleneni yapacaksın. Aksi takdirde cezalandırılacaksın."

İçimde öfkenin harlandığını hissettim. Bana ne yapacağımı söyleyip beni kaçırırlar, sonra da köpek gibi kendi kurallarına uymamı beklerler. Öfkem tüm vücuduma harlanmaya devam etti. Yaptığım haraketle öfkem soyutlansa da, bunun bedeli ağrı olacaktı. Bir baktım yumruğum Romao'nun yanağına dokundu. Az önce Romao'ya yumruk attım. Bir an önce olanlar karşısında tam bir şoka uğradım. Bırakın birine yumruk atmayı, bir sineğe bile zarar vermezdim.

Bütün çocuklar onun iyi olup olmadığını görmek için onun etrafında dolaştılar. Hepsinin dikkatlerinin dağıldığını gördüm. Bu yüzden veranda kapısına baktım ancak kapı kilitliydi. Sadece bir çevirmeli kilit. Gülümseme den edemedim.

Mutlu olduğumu söyleyebilirim çünkü arka kapıda da bir tane daha vardı. Veranda kapısına doğru yürüyerek, kilidi yukarı ittim. Fakat dışarı çıkamadan, Albert kafamı cam kapıya doğru sertçe vurdu.

Cam kırıldı ve şimdi kafam kanıyordu. Beni merdivenlerden yukarı taşımaya başladı. En azından bodruma gitmeyeceğimizi biliyordum. Orası gerçekten çok kötü ve iğrenç bir yerdi. En azından görebildiğim yerlerde böcekler gördüm. Yine de iğrençti ve bodrumu sevmiyordum.

Zor GünlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin