Tüm olasılıklar

1K 18 0
                                    

"Saat kaç?" Sonunda sordum.

Çünkü oğlanlar gülmeyi bıraktıktan sonra oluşan garip sessizlikten dolayı, başka bir soru aklıma gelmemişti.

"Saat sabahın beşi." Liam saatine bakarak söyledi. Sadece başımı salladım. Sonunda hepimiz yatağa dönme konusunda anlaştık. Ancak Romao'nun birkaç dakika boyunca horlaması ve benim tekrar uykuya dalamamamın ardından.. sanırım şimdi en azından kapılardan kaçmayı denemek için iyi bir zaman olabilirdi.

Annemi öldürmeseler bile beni kaçırdıklarını unutamıyorum. Hala onu tehdit ediyorlardı. Kapıya doğru gitsemde, tabii ki kilitliydi. Pencereye bakıp omuz silktim. Bu bir koltuk camı, camların kırılmayacağını biliyordum. O, yüzden denemeyeceğim bile. Şimdilik pencerede oturup aya bakacağım.

Daha farkına bile varmadan saat sabahın sekizi oldu ve herkes uyandı. Bugün Alex dışında çoğunun yapacak işleri vardı. Sanırım bu, günü Alex'le geçirmem gerektiği anlamına geliyordu. Daha kötü olabilirdi sonuçta. Albert ya da Romao da olabilirdi. O yüzden en iyisini alacağım. Kaçmayı tercih ederim ama hepimiz bunun yakın zamanda olmayacağını biliyorduk.

Herkes gittiği için aşağıya indim ve vagonda oturup televizyon izledim. Ama sonra aklıma bir fikir gelerek, yukarı çıkıp Alex'in ne yaptığını kontrol etdim. Tabi ki baktığımda video oyunu oynuyor ve kulaklıkları da takılı. Mükemmel bir fırsatdı..

Aşağıya inip veranda kapısına gitdim. Sadece bir fiske kilit olduğu için kolayca kilidini açarak, dışarı doğru koştum. Etrafıma bakınca etrafımızın ormanlarla çevrili olduğunu fark etdim. Bunu tamamen unutmuşum.

Çocuklardan biri eve gelirse diye araba yolu yerine ormanın kenarından koşmaya başladım. Tekrar yola ulaşana kadar tüm yolu koşarak geçirdim. Geçen sefer yaptığımın tersi yöne dönüp civatalamaya başladım. Hala ormanın kenarında kalarak etrafa bakındım. Dışarısı aydınlık olduğu için arabalarda kimin olduğunu görebiliyordum.

Yaklaşık yarım saat sonra bir araba geldiğini farkettim. Ve onun oğlanlardan biri olmadığını anlayana kadar eğilerek gözlemledim. Orta yaşlı bir bayandı.  Hemen hemdekten dışarı fırladım ve dikkatini çekmek için kollarımı sallayarak ona doğru koştum.

Şanslıyım ki, dışarı çıkarak hemen yanıma geldi.


"Aman Tanrım, iyi misin? Dur, sen o kayıp kızsın. Acele et, seni karakola götürelim." Mutlu bir şekilde arabasına binerek yola koyulduk.

Sonunda karakola ulaştık ve ikimiz de içeri girmeye başladık. İçeri girer girmez kim olduğumu hemen fark etdiler. Bir grup polis etrafımızı sararak bana bakıyorlardı.

Hepimiz bir silahın patladığını duyduğumuzda soru sormak için arka tarafa gitmek üzereydik. Hepimiz eğilip arkamıza bakıyoruz. Arkama baktığımda elinde silah olan Alex'i gördüm. Nerede olduğumuzu, nereden biliyordu, ben kelimenin tam anlamıyla herhangi bir yerde olabilirdim.

"Kızı bana geri verirseniz hiçbiriniz ölmezsiniz." Sırıtarak polisin Kızıl Şövalyeler meselesine karışmadığını bildiğini söyledi. Beni tutan polis, doğrudan onun kollarına itti. Olaylara inanamayarak alay ettim.

"Vay be, polise o kadar çok güvenmemiz lazımmış"  dedim gözlerimi devirerek.

"Sorunlar için özür dilerim." Alex beni alıp arabasına doğru sürükledi.

"Cidden, bu saçmalıktı. Artık bir dahaki kaçışımda polise gidemeyeceğimi biliyordum."  Alex sadece kıkırdadı.

"Ah tatlım, bir dahaki sefere kaçamayacaksın ve kaçsan bile seni her zaman bulacağız." diyerek gülmeye başladı.

"Peki neden beni bulmaya devam ediyorsun?" dedim alaycı bir tavırla.

Bana kaşını kaldırarak acayip şekilde baktı. Ve bu tavrından vazgeçmem gerektiğini biliyordum.

"Eh, çünkü sana bir izleme cihazı yerleştirdik, tatlım." Nefesim kesildi ve tükürüğüm yüzünden boğulmaya başladım. Bunu neden yapsınlar, yani nedenini biliyorum ve oldukça akıllıca. Ama yine de neden?

"Pekala aşkım, hadi eve gidelim ve senin cezana geçelim. Ancak endişelenme bu sadece ikimizin arasında kalacak." Göz kırptı.

Bana yapacağı tüm olasılıkları düşünmeye çalışırken nefesim boğazımda düğümlendi.

Zor GünlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin