Kabus

1.3K 16 0
                                    

Gözlerimi açıp bir süre etrafıma bakındım. Bir şekilde dışarıda, bir yerdeydim. Başımı kaldırıp iyice bakındığımda evimi gördüm. Evimdeydim, diye düşünüyorum kendi kendime. Evimin içinde koşarak bağırdım.

"Annel! Ben Almira, evdeyim!!" Fakat cevap alamadım.

Onu bulmak için evin içinde koşmaya başladım. İlk önce odasına koştum, onu orada bulamadım. Sonraki oda, benim yatak odamdı. Ancak orada da değildi. Mutfağa geldim, yine de bulamamıştım. Üç farklı odaya baktım ve hiçbirinde yoktu. Belki, de oturma odasındadır.

"Anne?" Oturma odasına doğru yürürken bağırmaya başladım. Etrafıma bakıyorum ve onu masayla kanepe arasında yerde yatarken bulmuştum.

"Aman Tanrım! Anne!" Ona doğru koştum. Bir bıçak yarası ve iki kurşun yarası vardı. Biri kafasında, ikisi midesinde. Gözlerimi devirmeye başladım.

"Hayır! Anne, anne lütfen uyan. Lütfen!" Onu tokalayıp kucaklayarak bağırmaya başladım. Fakat hiç birinde cevap yoktu.

Telefonumu almaya gidiyorum, ama bulamıyordum. Ceplerimi kontrol ederek aradım, sonra masaya baktım. Masaya baktığımda altında ayaklar görmeyi beklemiyordum. Başımı kaldırdığımda Albert'in diğer dördüyle birlikte orada durduğunu gördüm. Liam sanki benimle dalga geçiyormuş gibi telefonumu tutarak, sallamaya başladı.

"Şimdi, sana söyleneni yapmazsan ne olacağını görüyor musun?" Albert uğursuz bir sırıtışla söyledi.

Daha çok ağladım. Gözlerimde ki yaşlar yanaklarımdan aşağı kendi yolunu çizerek akıp gidiyordu. Sulu gözlerle anneme baktım. Her ne kadar görüşümü bunaklaştırsada, doğrudan gözlerinin içine baktım.

Bir zamanlar sevdiği her şeyden bahsederken parlayan gözleri, duygu taşıyan gözleri, neşeyi, üzüntüyü, öfkeyi taşıyan gözleri... Artık sadece cansız ve donuklar.

Üzüntüm öfkeye dönüşmeye başladı. Ben dediklerini yaptım, tehdit ettikten sonra tartışmadım. Ama yine de onu öldürdüler. Hayatımda beni tekrar mutlu edebilecek tek kişiyi gözlerini kırpmadan öldürdüler. Tüm gücümü toplayarak ayağa kalktım, kanım damarlarımda kaynıyordu.

Yavaşça arkamı döndüm ve hâlâ sırıtan çocuklara baktım. Babamın eski hokey sopasını alıp onlara saldırmaya başladım. Bağırırken onlara vurmaya başladım.

"Siz hayatımı mahvettiniz, bunu bana neden yaptınız. Sizden nefret ediyorum! Keşke hepiniz ölseydiniz."

Onlara hokey sopasıyla vurmaya devam ediyordum. Sonra birdenbire büyük bir patlama sesi duydum. Yaptığım işi bırakıp hokey sopasını düşürdüm, mideme baktım ve bir sürü kan gördüm.

Karnımı tutarak yere düştüm, yukarı baktım ve oğlanlar etrafımda toplanmışlardı. Hepsi bana bakıyorlardı.

"Sanırım yeni bir tane almamız gerekecek." Alex bir şey olmamış gibi konuştu. Sonra isə derin bir siyahlık...

~~~~~~~~~~~~~~

Bazılarının beni sarsmasıyla ve adımı seslenmesiyle uyandım. Gözlerimi açtığımda dün gece uyuyakaldığım yatağa geri döndüğümü farkettim. Beni kimin sarstığını görmek için baktım. Ve o tabiki Albert'ti, etrafıma  baktım. Bütün adamlar bana geniş gözlerle şok olmuşcasına bakıyorlardı.

Yüzümde bir ıslaklık hissettim, yüzümü sildim ve ağladığımı fark ettim. Aman Tanrım, annemi hatırladıkça yine ağlamaya başladım. Daha sonra hər şeyi hatırlayıp Albert'in üzerine atlayıp ona vurmaya başladım. Bütün adamlar beni ondan çekmeye çalışıyor, ama işe yaramıyordu.

"Annemi neden öldürdün, bunu neden yaptın? Benden istediğin her şeyi yaptım." Ağlayarak ve ona vurarak söylüyordum.

Adamların hepsi bir şeyler bağırıyor, ama ne dediklerini duymuyordum. Bir anda sırt üstü düştüm. Dışarı çıkmak için hala Albert'in tutuşuna karşı koymaya çalıştım.

"Onu neden öldürdün?" Hala gözlerimi kaçırarak sordum.

"Sen neden bahsediyorsun?" Albert hiç bir şey anlamamış gibi söyledi. Gözyaşlarım arasında inanamayarak tekrardan sordum ve ona bakıyordum.

"Annemi öldürdün. Evimin önündeki sokakta uyandım ve içeri girdiğimde annem oturma odasında yerde ölmüştü. Arkamı döndüğümde siz arkamdaydınız ve ben bunu yapmazsam böyle olur diyordunuz. Sana itaat etmedim ve sonra başka bir kız bulacağını söyleyerek beni vurdun. Annemi tehdit ettiğinden beri hepinizi dinliyorum. Peki NEDEN, NEDEN ONU ÖLDÜRDÜNÜZ??" Ağlayarak bağırdım.

"Almira." Albert ismimle hitab etsede,ben onun tutuşuna karşı koymaya çalışıyordum.

"Almira!" Sonunda Albert dayanamamış gibi bağırdı. Ancak onu dinlemiyordum, hâlâ mücadele edip ona karşı koydum.

"Almira, mücadele etmeyi bırak ve dinle." Çabalamayı bırakıp ona bakıyorum. Sırf o bana hâlâ zarar verebileceğinden ve ben ondan daha güçlü olmadığım için mücadele etmenin faydası yoktu.

"Almira. Anneni biz öldürmedik, annen iyi. Az önce bir rüya gördün, bu yüzden uyandığında seni sarsarak uyandırıyordum. Kabus görüyordun, gerçek değildi." Sadece ona bakıyordum.

Gerçeği söylemesinin imkânı yok, fazlasıyla gerçekmiş gibi geldi. Başımı sallayıp tekrar ağlamaya başladım.

"Hayır, yalan söylüyorsun." Hepsine baktım.

"Hadi gidelim." Albert beni yukarı çekerek söyledi.

Hepimizi televizyonla, dolu odaya soktu. Sonra televizyonu açtı ve evim ortaya çıktı. Bir kamera dikkatimi çekti, odamda oturan annemdi. Eşyalarımla oynuyordu ve yatağımda oturuyordu. Üzgün görünsede fakat yaşıyordu.

Yalan söylemediklerini görmek için daha yakından baktım, annem hâlâ hayattaydı. Sanki ona şahsen dokunmakla aynı şeymiş gibi ekrana dokundum. Elimi geri çekip arkamı dönerek onlara baktım. Bütün çocuklar tepkimi görmek için bana bakıyordu. Garip bir şekilde güldüm, sanırım bu bir kabustu.

"Ö-özür dilerim, üzerinize atladım ve size bağırdım..." Ne diyeceğimi bilmeden sustum. Sonra hepsi bana gülmeye başladı, gerçekten bana mı gülüyorlardı?

Her neyse...

Zor GünlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin