Takip edilmek

1.1K 17 2
                                    

Yola çıktım ve bir sürü araba vardı. Yardım için bağırmaya başladım. Fakat arabadaki insanlar beni duymadı, nasıl görmediler bilmiyorum. Duracak zamanım olmadığından koşmaya devam ettim. Bir ara sokak buldum ve bir dakika kadar oturdum. Ama hâlâ uyanıktım, sadece nefes almaya ihtiyacım vardı. Birkaç saniye orada oturduktan sonra tanıdık bir ses duydum.

"İşte orada, yakalayın onu." Ayağa kalktım ve tekrar koşmaya başladım.

Geriye dönüp baktığımda sadece Romao beni kovalıyordu. Nerede olduğumu merak ediyordum. Düştüm ve neyle karşılaştığımı görmek için başımı kaldırdım. Hemen Albert'e koştum. Beni engellemek için etrafta dolaştı ve işe yaradı.

Çünkü o kadar sert çarpıştık ki düştüm ve o geriye doğru tökezledi. Beni kollarımdan tutup arabaya geri götürüyordu. Hayır, kaçmaya o kadar yaklaşmıştım ki. Arabaya bindiğimizde ikisi de bana bağırmaya başladı.

"Ciddi misin, sana kaçmaya çalışma, kaçma demiştik. Peki sen ne yaptın?" Cevap vermemi bekleyerek bana baktı. Fakat ben susmayı tercih ettim.

"Sana lanet bir soru sordum, ne yaptın?"

"Kaçmaya çalıştım, yani beni suçlayabilir misin? Kaçırılmak istediğimden değil!" Ona bağırıyordum, o ise hiç bir şey olmamış gibi, sadece aynada bana bakıyordu.

"Cezanı evde bekle, iki tane var." Ona şaşkın şaşkın bakıyorum, neden iki tane vardı. Ne olursa olsun umurumda değildi.

Eve geldiğimizde beni içeri aldılar ve çantaları arabada bıraktılar. Oktavian, Liam ve Alex bagajdaki çantaları almaya gidiyorlardı.

Albert, Liam'a anahtarları atıp biz yukarı çıkarken, kapıya doğru yürümeye başladıklarını söylüyordu. Üst kata çıktığımızda Albert'in yatak odasına gittik. Ayaklarım ve ellerim için yatağa kelepçeler bağlanmıştı.

İkisinin de elinden kurtulmaya çalıştım ama başaramadım. Beni yatağa attılar, hemen inmeye çalıştım. Ancak başaramadım, çok güçlülerdi. Beni yatağa kelepçeleyip dışarı çıktılar.

Acaba bana ne yapacaklar?

Hepsi içeri giriyor ve orada duruyorlardı. Sadece bakarlarken, bu tüyler ürperticiydi. Sonunda Albert bir şey söylemeye çalıştı.

"Biliyorsun, seni bir ay boyunca takip ettik. Düşünce tarzını biliyoruz. Çoğu zaman ne zaman kaçmaya çalışacağını bildiğimizde, sadece aptal olmamanı umuyorduk."

Beni takip ediyorlar mı?. Ne?? Hepsi bir daire oluşturup bir dakika boyunca konuşurken, ben de orada oturup düşündüm.

Tanrım, sonsuza kadar sürüyorlar. Zincirlerden kurtulmaya çalışıyorum, ama sonunda dikkatlerini toplamak için bir ses çıkardılar.

"Pekala, ilk cezan 15 dakikalık şok olacak, ikinci cezan ise sürpriz olacak." Yüzünde şeytani bir sırıtış vardı. O yüzden bakışlarımı onlardan kaçırtdım.

"Git şok tabancalarını getir ve bir sonrakik cezayı hazırla."

Oktavian iki şok tabancasıyla geri dönüyor, biri kendisi için, diğeri Albert için sanırım. Yaklaşık 15 dakika sonra şoklama nihayet durdu. Yüzümden sıcak gözyaşları aktı ve tüm vücudum ağrıyordu. Kelepçelerimi çıkarıp beni banyoya sürüklediler. Küvet suyla doluydu ve ne yapacaklarını sadece tahmin edebiliyordum.

Albert saçımı geriye çekti ve daha nefes alamadan başımı suyun altına soktu. Başımı sudan çıkarmaya çalıştım, fakat beni çok sıkı tutuyordu. Ciğerlerim hava için yanıyordu ve boğazımdan su akmaya başladı. Bayılmadan önce beni sudan çıkardı, öksürmeye başladım ve sonra başımı tekrar suya soktu.

Bu yaklaşık 5 dakika sürdü, işimiz bittiğinde başım zonkluyordu. Ciğerlerim yanıyordu ve boğazım fena halde ağrıyordu. Her şeyin yandığını hissettim.

"İşte bu sana bir ders vermeli." Yatak odasına dönüyoruz ve burada Albert dışında kimse yoktu.

Kapı ardına kadar açık kalmıştı. Bu yüzden hızlı düşündüm ve Albert'in karnına doğru tekmeyi bastım. Yere düştüğünde koşmaya başladım. Ama Alex oturma odasındaydı. Bu yüzden beni görmemesini umarak daha hızlı koştum.

Fakat ileri gidemeden beni gördü ve kovalamaya başladı. Kapıyı açmaya çalıştığımda kilitliydi, bu yüzden mutfağa koştum.  Mutfağın bir penceresi vardı, ben de koşarken atlayıp pencereyi fırlattım.

"Kahretsin." Alex'in şöyle dediğini duydum. Ormana doğru koşmaya başladım, hepsinin beni aradığını duydum. Ola bildiğince daha da hızlı koştum. Vücudumun üst yarısı alt yarısına ayak uydurabilirdi.

Yaklaşık 10 dakikadır koşuyordum. Hala nerede olduğum ve hatta bu ormandan nasıl çıkacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Mola vermek için bir ağaca tırmandım ve ağırlığımı taşıyabilecek devasa bir dalın üzerine uzanarak uyudum. Bu sefer yakalanırsam ölü sayılmayı düşünüyordum.

En sonunda gözlerimi kapatarak, karanlığa doğru sürüklenerek teslim oldum.

Zor GünlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin