Hemen içeri girip poşetleri tezgaha bıraktım. Cebimden telefonu çıkarıp arayanın kim olduğuna baktım.
Esra?
- Alo?
- Alo. Kamer. Napıyorsun?
- Hiç.
- İyi o zaman. Seni ziyarete geliyoruz.
- Ne zaman?
- Bir saat sonra sana uyar mı?
Kesinlikle uymazdı.
- Olur.
- Tamam, görüşürüz o zaman. Öptüm, deyip telefonu kapattı.
Saate baktım. 12:25... Sanırım biraz fazla uyumuştum. Etrafa baktım. Çok eşya olmadığından dağınık görünmüyordu. Hemen banyoya gidip duş almalıydım. Duş aldıktan sonra saate baktım. 12:45. Hemen bir yumurtayı cezveye koydum. Henüz kahvaltı etmemiştim ve kahvaltı benim için çok önemliydi. Sadece kahvaltı yaparak geçirdiğim günler çoktu. Ama ne zaman kahvaltı yapmasam günüm berbat geçerdi. Yumurta haşlanana kadar aldığım diğer şeyleri dolaba yerleştirdim. Daha sonra odama gidip dolabımı açtım. Elime geçen ilk kot pantolonu giydim. Siyah atletimi giyip ocakta unuttuğum yumurtama koştum. Elimin yanmasını görmezden gelerek hızlıca kabuğunu soydum. Normalde yumurtamı rafadan severdim ama son zamanlarda sürekli ocakta unuttuğumdan çok pişmiş yemek zorunda kalıyordum.Yumurtamı yeyip tekrar dolabımın önüne döndüm. Üstüme gri sweatshirt'ümü giydim. Dolaptan geriye bir iki adım atıp aynamın karşısında durdum. Saçlarımı kurutup kurutmama konusunda kararsız kalmıştım. Dolaptan bir havlu çıkardım. Saçlarımı önüme alarak biraz kuruladıktan sonra tekrar geri attım. Kendi hallerinde kalmalarının daha iyi bir fikir olduğuna karar verdim. Havluyu kuruması için askıya astım. Uzun krem rengi panduflarımı ayağıma geçirdim. Tam derin bir nefes alacakken zil çaldı. Hemen koşup giriş kapısını açtım. Eve göz gezdirdim. Her şey yerli yerindeydi. Normalde evime arkadaşlarım geldiğinde bu kadar heyecanlanmazdım. Ama gelenler yeni evimin ilk misafirleriydi. Ayrıca daha önceki evime gelmemişlerdi de. O yüzden onları iyi karşılamak istiyordum. O sırada onlara ikram edecek hiçbir şeyimin olmadığı aklıma geldi.
Kapı çalar çalmaz açtım. Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle Esra' ya sarıldım. Arkasından Ali, Murat, Gözde ve Sema geldi. Sema da Esra'nın arkadaşlarındandı. Daha önce birkaç kez aynı ortamda bulunup konuşmuştuk. Batu gelmemişti. Pek şaşırmamıştım. Görünce selamlaşsak da benden pek haz etmediğini düşünüyordum. Ben yanlarına gelince pek konuşmuyordu. Belki de bu durum bana özel değildi. Bilmiyordum.
Hepsini içeri alıp oturmaları için koltukları gösterdim. Hepsinin elinde poşetler vardı. Esra:
- Önce sana ev hediyelerini verelim, dedi.
- Ev hediyesi mi?
Bu kızın bu kadar düşünceli olmasına hayret ediyordum.
Bir insan iyi olmaktan hiç mi sıkılmaz, yorulmaz.
Elindekileri uzattı.
- Güle güle kullan.
- Ne gerek vardı.
Mahcup bir ifadeyle poşeti elinden aldım.
- Kullandıkça beni hatırla, dedi gülerek.
Esra bir kahve makinesi almıştı. Daha sonra diğerlerinin de hediyelerini alıp teşekkür ettim. Gözde ve Murat çiftinden lacivert beyaz çizgili çok sevimli bir mutfak önlüğü, Sema'dan üzerinde kedi resimleri olan bir kurabiye kavanozu ve Ali'den tost makinesi...
- Size ikram edecek bir şeyim yok maalesef ama çay içer miyiz, diye sordum ortaya.
- Ooh! İçeriz tabi, dedi Ali.
Çay kelimesini duyunca bile heyecanlanıyordu. Gülümsedim. Tezgahların olduğu tarafa yönelip kettle'a su koydum. Esra:
- Eee. Bize evini gezdirmeyecek misin, diye sordu sırıtarak.
- Eminim kaybolmazsınız, dedim gülmesine eşlik ederek. Her yer müsait, bakabilirsiniz.
Hep birlikte kalkıp odama oradan da terasa geçtiler. Ben de peşlerinden gittim.
- Vay anasını, dedi Ali
Gözde:
- Ay ne güzelmiş manzara.
Murat fırsattan istifade:
- Aşkım. Evlenince böyle bir ev alırım sana o zaman, dedi sırıtarak.
Gözde alaycı bir ifadeyle:
- Yok ya. Beni böyle kandıramazsın. Ben bahçeli, havuzlu bir villa istiyorum, dedi
Hep birlikte güldük.--------------------
Terasta biraz durduktan sonra içeri geçtik. Çaylarımızı içerken Esra sordu:
- Kamer. Odandaki rafta bir fotoğraf gördüm. Manzara resmi... Onu sen mi çektin?
- Evet. O fotoğrafla bir yarışmaya katılıp ödül almıştım. Hatıra olarak başucumda saklıyorum.
- Vaaayy iyiymiş. Başka fotoğraflarında var mı? Bakabilir miyiz, diye sordu Ali.
- Olur tabi ki, deyip fotoğrafları getirmek üzere kalktım.
O sırada Esra'nın telefonu çaldı.
- Efendim... Hemen mi?.. Tamam... Tamam görüşürüz.
Esra telefonunu kapatıp bize döndü.
- Benim çıkmam lazım. Bir işim çıktı. Kamer'cim kusura bakma olur mu?
- Olur mu öyle şey.
- Aslında biz de kalkalım. Geç oluyor zaten. Fotoğrafları da okula getirirsin orada bakarız olur mu, dedi Ali.
-Tamam. Siz bilirsiniz. Ama yine beklerim mutlaka. Hem bu sefer pasta börek de yapar, daha iyi ağırlarım sizi.
- Ooo buna kimse hayır diyemez, dedi Murat çok acıkmış gibi karnını ovuşturarak.
Gözde omzuna vurarak kızdı:
- Açgözlü!
- Tamam ya. Bir şey demedik, dedi Murat.
Hep birlikte çıktılar. Yeni evimin ilk misafirlerini uğurladım.--------------------
Gözlerimle bahçeyi tarayıp Esra'ların oturduğu masayı buldum. Yanlarına gidip selam verdim ve oturdum.
- Kamer sen söyle. "Inception" çok güzel film değil miydi? Gözde sıkıcı diyor, dedi Ali.
Filmkolik biri sayılabilirdim ve şimdiye kadar en sevdiğim film Inception'dı.
- Ben beğenmiştim, dedim.
Gözde:
- Çok karışık ya. Ben hiç bir şey anlamadım, deyince Ali'yle Murat filmi adım adım açıklamaya başladılar. Zaten üç kere izlediğim filmin açıklamasını tekrar dinlemek niyetinde değildim. Masada oturanlara göz gezdirdim. Esra, heyecanla konuşan Ali'ye gülümseyerek bakıyordu. Murat aralarda Ali'nin atladığı şeyleri tamamlıyordu. Gözde ise filmi beğenmemek için diretiyor gibiydi. Gözlerim masanın ucunda oturan Batu'ya kaydı. Ellerini masanın üstünde birleştirmiş, baş parmaklarıyla oynuyordu. Üzerinde siyah, kısa kollu bir tişört vardı. Hala şubattaydık. Hava sadece bir tişört giymek için fazla soğuktu. Acaba üşümüyor mu diye düşünmekten kendimi alamadım. Ama hiç etkilenmiyor gibiydi. Yüzüne baktım. Gözleri ellerindeydi. Sanki çok mühim bir işle meşgulmüş gibi kaşlarını çatmıştı. Kahverengi saçları özellikle dağıtılmış gibi görünüyordu ki muhtemelen öyleydi.Gözlerimi tekrar ellerine indirdim. Bileğinde siyah büyük bir saat vardı. Pahalı bir şeye benziyordu. O sırada parmaklarıyla oynamayı bırakıp iki elini de masanın üstüne bıraktı. Nedenini merak edip yüzüne baktığımda göz göze geldik. Anında kafamı başka yöne çevirdim. Ona baktığımı farketmişti. Kafamı çevirerek baktığımı gizleyemezdim. Hiçbir şey olmamış gibi davranmak en mantıklısıydı. Ama reflekslerim buna izin vermemişti. Yüz ifadesi anlaşılmazdı. Muhtemelen ona bakmamdan rahatsız olmuştu. Batu'nun olmadığı bir yerlere bakma çabam boynumu yormuştu. Kafamı indirip alnımı ellerime yasladım. Bir kaç dakika öyle durduktan sonra Batu'nun sesiyle başımı ellerimden kurtarıp yukarı kaldırdım.
- Ben gidiyorum. Görüşürüz.
- Görüşürüz, dedi Esra.
- Tamam. Akşam haberleşiriz, dedi Ali.
Hafifçe başını sallayarak onayladı. Giderken arkasından uzun uzun baktım. Sonra tekrar masada olanlara döndüğümde Gözde:
- Tamam. Pes ediyorum. Tekrar izleyeceğim, dedi bıkkınlıkla.
Esra'yla birbirimize bakıp güldük.
- Selam!
Sema yanımıza gelip Batu'nun kalktığı yere oturdu. O an Batu'yla Sema'nın hiç yan yana gelmediklerini fark ettim. Yine Batu gider gitmez buraya gelmesi tesadüf değildi herhalde.
- Merhaba, dedi Ali.
Ben de gülümsedim.
Ali:
- "Inception" konusunu açıklığa kavuşturduğumuza göre, fotoğrafları getirdin mi bakalım, dedi bana göz kırparak.
Bize geldiklerinde gösteremediğim fotoğraflarımı getirmiştim. Çantamın fermuarını açtım. İçinden fotoğraflarımı içine koyduğum büyükçe bir zarf çıkardım ve önlerine bıraktım. Herkes birazını eline alarak bakmaya başladı.
- Vaaayy. Bu çok iyiymiş. Nerede çektin bunu, diye sordu Ali.
- Arkasına bakabilirsin. Nerede çektiğim unutmamak için hepsinin arkasına yazdım.
"Aferin" der gibi bana baktı. Gülümsedim.
Bir kaç fotoğraf ve iltifattan sonra Esra elinde tuttuğu fotoğrafı göstererek:
- Bu Batu değil mi?
Elinde dolunaylı gece de çektiğim resim vardı. O günden sonra o resmi bir daha incelememiştim. Şimdi bakınca gerçekten Batu'yu andırıyordu. Muhtemelen oydu ama sadece karanlık bir gölge gibi göründüğünden pek seçilmiyordu.
- Ne yapıyor orada?
Esra'nın sözleriyle düşüncelerinden sıyrıldım.
- Size anlatmıştım ya. Hani bir cinayet gördüğümü düşünmüştüm. İşte bu o gün çektiğim resim. Silahını iblise doğrultulmuş.
Şimdi herkes o fotoğrafa bakıyordu. Murat:
- İblis niye fotoğrafta yok?~~~~~~~~~~
Multimedyada Ali
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Bekçileri
Aventura- Hanım efendi, dediğiniz yerde ceset bulamadık. Yanlış görmüş olabilir misiniz? Bana inanmıyorlardı. Sinirlenmeye başlamıştım. İki cesedin de bulunmaması biraz garipti, kabul ediyordum ama yanlış görmediğimden de emindim. - Bakın. Gördüğümden emin...