O hafta Batu beni görmezden gelmeye devam etti. Kendimi ne kadar zorlasam da aklıma böyle davranması için bir sebep gelmiyordu. Ne olduğunu bilmediğim için durumu düzeltmek adına bir şey de yapamıyordum.
Telefonumu açıp yeni açıklanan nöbet listesine baktım. Yarın akşam iki üst dönemimden Hale diye bir kızla nöbetim vardı.
- İnanmıyorum. Bir insan bu kadar şanssız olamaz, dedi yanımda oturan Ada ağlamaklı bir ses tonuyla.
- Ne oldu, diye sordum.
- Aynı insanla iki kere nöbet tutma ihtimalimiz ne kadar? Çok düşük olması lazım. Ama ben Kerem'le nöbet tutacakmışım. İnanabiliyor musun? Bu kadar insan içinden Kerem'in ikinci kez çıkması.
- Ben de Ozan'la iki kez tuttum.
- Aynı şey değil. Batu'yla iki kez tutmadın mesela. Ya da ne bileyim eski sevgilinle iki kez tutmadın.
- Tamam. Anladım. Gerçekten de şanssızsın ama hemen panik yapma. Bu kadar zaman geçti. Belki aşmıştır. Arkadaş olarak güzel bir nöbet tutabilirsiniz.
- Bütün gece eski sevgilimle beraber...
Her kelimeyi vurgulayarak durumun vehametini anlatmak için çabalamaya devam ediyordu. O sırada hoca içeri girince sustu.
- Başım ağrıyor. Çıt çıkaranı sınıftan atarım.
Barış hoca fazlasıyla modundaydı. Ben de aynı ruh halini yaşadığım için empati yapmakta zorlanmıyordum. Alnımı sıraya yaslayıp dersin bitmesini bekledim.
Dersin sonuna doğru telefonuma mesaj geldi. Başımı sıradan kaldırmadan el yordamıyla bulduğum telefonu sıranın altından görüş hizama getirdim. "Batu" yazısını görünce başımı aniden sıradan kaldırdım. Barış hoca fırsatı kaçırmayıp:
- Hayırdır? Kabus mu gördün Kamer, deyince bütün sınıf güldü.
- Tamam, kısa kesin. Başım ağrıyor, deyip derse geri döndü.
Mesajı açtım.
"Ders çıkışı bloğun önünde bekle."
Görünüşe göre sonunda neden yüzüme bakmadığını öğrenecektim. Mesajı gayet açık bir emir cümlesi olduğu için cevap verme ihtiyacı hissetmedim.
Dersten sonra binanın önünde bekledim. Kalabalık dağıldıktan sonra Batu geldi. Hiçbir şey söylemeden arabaya bindim. O da hiçbir şey söylemedi.
- Nereye gidiyoruz, diye sordum.
- Çetin'in yanına, dedi.
İçimde biriken kızgınlığa daha fazla karşı koyamayarak biraz yüksek ve sitem dolu bi sesle:
- Batu ne oluyor, dedim.
- Birazdan öğreneceksin.
- Senden bir cevap alabileceğimi niye düşündüysem zaten.
- Kamer, dedi bir şey söylemek ister gibi ama sustu. Devam etmedi.
Çetin bizi içeri alıp salona oturtana kadar sessizlik devam etti. Sonra her zamanki gibi Çetin anlatmaya başladı.
- Neden burada kaçak hayatı sürdüğümü hatırlıyorsun değil mi? Seçilmişler için yapılan bir konferansa gölge saldırısı olunca akademiden birilerinin bir şekilde gölgelere bilgi sızdırdığını tahmin ettik. Bu yüzden de o gün hayatta kalanlarımız tekrar akademiye dönmenin mantıklı olmayacağını biliyorduk. Kimin hayatta olduğunu veya kime güveneceğimi bilmediğim için uzun süre kimseyle iletişime geçmedim. Olaydan yıllar sonra birkaç kişiden haber alabildim sadece. Ömer de o gün öldüğünü düşündüğüm, haber alamadığım yakın arkadaşlarımdandı. Ama geçen gün senin boynunda o gün Ömer'de olduğuna emin olduğum bir kolyeyi gördüm. Ne kadar yaşlansam da o olayı hatırlıyorum. O gün konferansa gitmeden önce karısına özel olarak yaptırdığı bir kolyeyi almaya gidecekti. Benim arabam olduğu için birlikte gidip kolyeyi almış, konferansa öyle gitmiştik. Konferanstan önce herkese gösterip anlatıyordu. Güzel mi, diye soruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Bekçileri
Pertualangan- Hanım efendi, dediğiniz yerde ceset bulamadık. Yanlış görmüş olabilir misiniz? Bana inanmıyorlardı. Sinirlenmeye başlamıştım. İki cesedin de bulunmaması biraz garipti, kabul ediyordum ama yanlış görmediğimden de emindim. - Bakın. Gördüğümden emin...