"... neyse oyalama beni, sen Tanrı'ya emanet ol eski dostum bırak bu hayatım da sana son hediyem olsun." acı bir dalga vuruyor ayaklarımın dibindeki kayalıklara, cevabımı alıyor ve ayrılıyorum sahilden.
.
.
.
.1 Aralık 2022
Zehra'dan
Kan ter içinde kalktım yatağımdan. Yine aynı kabus, gecenin bir körü. Defalarca aynı şeyi görmüş olmama rağmen her seferinde ilk defa görmüşüm gibi kalbim ağzımda atıyor, kulaklarımın uğultusu beynime işliyordu. Bir süre doğrulup öylece uğultunun geçmesini bekledim, ardından etrafımı kontrol ettim.
En azından Hande'yi uyandırmamıştım bu sefer. Yüzünü bana dönmüş, ellerini yanağının altına koymuş uyuyordu hala. Tertemizdi o, onun söylediğinin aksine. İstemsizce yüzüne gitti bir elim, onu uyandırmamaya dikkat ederek hafifçe okşadım gamzelerinin olduğu yeri. Çok masum duruyordu böyle uyurken.
Bir daha uyumam imkansızdı, alışmıştım artık. Komidinin üzerinde duran sigara pakedimi alıp mutfağa ilerledim bu yüzden. Camın kenarına geçip bir dal yaktıktan sonra derin bir nefes verdim dışarıya. Lacivertti hala gökyüzü, güneşin doğmasına daha vardı. Birkaç nefes daha çekip izledim sadece. Beni bırakmayan kabusumu düşündüm.
Babam asker olduğundan, çocukluğum, ergenliğim lojmanlarda geçmişti hep. Öyle ki annemi kaybettiğim evde onun anılarıyla beraber yaşamak zorunda kalmıştım bu yüzden.
Annemden önce de babam beni bağrına basmadı hiç, o da gidince aynı evin içinde iki ruhtan başka bir şey olamadık. Sevmezdi belki de beni, sevmezdim ben de onu. Bazen ılımlı yaklaşmaya çalışırdı, kabul etmezdim. Keşke etseydim...
Bir gece silah sesleriyle uyandım, lojmana baskın yapılmıştı. Cam pencere yerlere inerken zoraki sakladım kendimi bir yere, babama seslendim, "gitme" dedim. Nafile. Elinde silahıyla siper aldığını gördüm. Dayandı sonuna kadar, sonuçta işinin ehli bir askerdi o. Ama yetmedi, göğsüne yediği kurşunları görüp de hiçbir şey yapamamama engel olamadı.
Gün ağırıp herkes temizlenene kadar saklandığım delikten çıkamadım o gece. Gözyaşları içinde babamın cesediyle bakıştım, onunla yaşamadıklarımı, onu reddediğim zamanları zihnimde bozuk plak gibi çevirip durdum. Bu yüzden anlıyordum Hande'yi. Pişmanlık zordu, ölü birine karşı duyduğunuz pişmanlık daha da zordu.
İşte kabusumda bu anı sürekli olarak karşıma çıkıp duruyordu, ancak bu sefer Hande'de vardı orada. Kolundan tutuyordum onu gitmemesi için, kaçıyordu benden bir şekilde. Tüm o kıyametin içine hiçbir savunması olmadan, bile isteye çıkıyordu. Resmen "beni öldürün" dercesine duruyordu o kurşunların arasında, kollarımın arasından kaçıp giderken gülümsüyordu bana. Kurşunlar bedenini delik deşik ederken izliyordum öylece.
Üçüncü sigaramı söndürdükten sonra kendimi toparlamaya, düşüncelerimden sıyrılmaya çalışarak döndüm Hande'nin yanına. Son zamanlarda iyi görünüyordu Hande. Sürekli bir şeyler çiziyor, ilk zamanların aksine herkesle vakit geçirip sohbet etmeye çalışıyor ve her firsatta bana sevgisini dile getiriyor, gösteriyordu. İyiydi bu, dolu dolu yaşıyordu hayatı sanki.
Kendime yordum bu kabusu, yorulmuştum belki de. Hande'nin somut sorunları varken ben hep kendi geçmişimden, kendi zihnimden yiyiyordum darbeyi. Hande çocuk ruhluydu, bu yüzden birileri ona destek olursa ayağa kalkabilirdi. Ancak ben öyle değildim, kendi kendimi yetiştirmiştim. İstesem de kendimi açamazdım Hande'ye. O bana destek olamazdı, çocuktu çünkü benim gözümde.
Her zaman yaptığım gibi, her şeyi boşvererek iyice sarıldım Hande'ye. Bu sefer ben sakladım başımı onun boynuna, hafifçe kıpırdanıp yer açtı bana. Kollarını belime sarıp bir öpücük kondurdu saçlarıma, bir eliyle sırtımı okşuyordu yavaş yavaş. Huzur doluydu kokusu.