Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan...
Dışından anlaşılmaz.Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan...
Paylaşılmaz.Bir düşün'de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
- Özdemir Asaf.
.
.
.Kemikli ve uzun parmaklara sahip narin elleriyle tuttuğu "Yalnızlık Paylaşılmaz" kitabına kaydı önce gözüm. Sonra rengarenk çiçeklerin içinde, üzerindeki bol kahverengi pantolonu, siyah boğazlı kazağı ve gri hırkasıyla otururken bile hepsinden daha canlı, daha güzel göründüğünü söyledi içimden bir ses.
Yanındaki çantasından bir dal sigara çıkardı, ancak birkaç dakika aranmasına rağmen çakmak çıkarmayınca yanına doğru adımladım.
"Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz" dedim yumuşak bir ses tonuyla elimdeki çakmağı uzatırken.
Kafasını kaldırınca güneşin bana inat kehribar rengine çevirdiğine emin olduğum o çekik kahvelerle tekrar karşılaştım.
Gülümsedi hafifçe elimdeki çakmağı alırken. Yanaklarında oluşan çukurlarsa kesinlikle eğer varsa Tanrı'nın, yoksa da bilmediğim başka bir gücün beni sınadığının kanıtıydı.
"Teşekkür ederim" dedi oturduğu ağacın altında bana da yer açarken.
Şaşırmıştım bu kadar rahat olmasına ancak tereddüt etmeden oturdum yanına. Garip bir enerjisi vardı, kendi umursamazlığının verdiği rahatlıkla hareket etmiştim ve kötülüğe dair en ufak bir his yoktu içimde. İkimiz de bir şey söylemesek de aynı şeyleri düşündüğümüze hemen hemen emindim.
Elimi uzattım bu sebeple "Zehra ben", sigarasını yaktıktan sonra uzattığım eli sıkarak "Hande. Memnun oldum." dedi, yine çukurlarını çıkararak. Yaslandım arkamdaki çınara, ardından bir sigara da ben yaktım.
"Kaleminden çıkan şiirleri merak ettim doğrusu." dedi sigarasından bir nefes daha çekmeden önce. Yüzümde şaşkınlığın verdiği hafif tebessümle, "Nereden biliyorsun yazdığımı?" diye sordum.
Yaslandığımız ağaca bakarak
"Koca Çınar söyledi, 'bu yeşil gözler anlamsız bakamayacak kadar çok şey görmüş, eh bunca yük şiirsiz yazısız olur mu hiç?' dedi bana"
Ona biraz hayranlık biraz da şaşkınlıkla bakarak güldüm kısık bir sesle, o da devam etti;
"Yüzlerce yılı devirdi Koca Çınar, çok şeye şahit olmuş. Bazen savaşları, bazen eski aşıkları bazen de eski İstanbul' u anlatır bana, onun tecrübesine güvenmeyip kime güveneceğim?"
Anlatırken gayet rahat ve kendinden emin bir tavrı, eğlenir gibi bir ses tonu vardı. Ruhundan konuşuyordu, emindim.
"Doğru bilmiş Koca Çınar, ne güzel sana arkadaşlık ediyor. Benimle de bir şeyler paylaşır mı acaba?" diye sordum onun tavrına ayak uydurarak.
Kaşlarını kaldırarak onaylamayan bir ses çıkardı "Öyle herkese nasip olmaz Koca Çınar'la konuşmak. Kendinden sıyrılıp ondan olan bir şeyi anlayabilmen lazım önce, sevmen lazım. Varsa eğer baktıkça senin kalemini, ruhunu konuşturan bir şey o zaman belki anlatır sana da. Var mı bakalım?"
.
.
.
.Var mı acaba?