13: the great war

422 70 38
                                    

okula bilerek geç gelmiştim. jeonginle bu konuşmayı yapmak istemiyordum, onun yüzüne bakıp 'ayrılmak istiyorum' demeyi düşünmek bile kalbime bir sızı girmesine sebep oluyordu.

bileğimdeki ve başımdaki morluğu bir kapatıcıyla kapatmıştım. abim bileğimi o kadar güçlü bir şekilde sıkmıştı ki, hâlâ hareket ettirmekte zorlanıyordum. başım ise geçirdiğim sinir krizi sonucu olmuştu. kendim yapmıştım yani. krizlerim çoğu zaman böyle şeylerle sonuçlanıyordu.

jeongin çok güzeldi, kusursuzdu. baktıkça bakası geliyordu insanın. güzelliği iç çektiriyordu. ben ise onun yanında dolanan yaralı bir sokak çocuğu gibi hissediyordum. her sabah yaralarıma sürdüğü kremler artık canımı yakıyordu. ben de ona güzel görünmek istiyordum. beni güzel görsün istiyordum.

gözlerim jeonginin bana bakan gözlerini buldu. sınıfa bilerek geç girip kendi yerimden başka bir yere oturmuştum. jeonginin canını yaktığımı biliyordum ama bu bana doğru geliyordu. bir süre üzüldükten sonra daha iyi olacağına emindim.

gözlerime bakış şekli bir kere daha canımı yaktı. bakışlarımı tahtaya çevirdim, aklım o kadar doluydu ki hangi derste olduğumuzu bile şu an fark etmiştim.

başımı sıraya gömdüm. keşke zil çalmasa diye geçirdim içimden. keşke zil çalmadasa ve jeonginle konuşmak zorunda kalmasam.

on dakika kadar sonra zil çaldı. uyuyor numarası yaparsam belki jeongin beni uyandırmaz diye düşünüp gözlerimi açmadım. yanımda hissettiğim hareketlilik ve burnuma dolan güzel kokuyla kalbim hızını arttırdı.

elini sırtıma değdirdi, "seungmin." dediğinde kalbim ağzımda atıyordu. onu kandıramayacağımı bildiğimden başımı yavaşça kaldırdım. ona baktığımda gözlerimin dolmaması için dua ettim.

öyle özlem dolu baktı ki gözlerime. sadece iki gün olmuştu ama sanki yıllardır görmediği birine bakıyordu.

"nasılsın?" dedi.

"iyiyim, sen?"

onunla yabancı biri gibi konuşmam ikimizin de canını yakıyordu. ellerimi avuçları içine aldı.

"seungmin, yalvarırım böyle yapma. biz bu değiliz. biz birbirimizi çok seviyoruz seungmin, ben seni çok seviyorum. yabancı gibi olmak istemiyorum, seninle böyle olmak çok canımı acıtıyor."

gözleri doldu. kalbime binlerce cam parçası batmış gibi hissettim.

"jeongin-"

"seungmin ben seni çok seviyorum." diyerek aklımda zar zor tuttuğum tüm ayrılık cümlelerini yerle bir etti. "çok seviyorum ben seni her halinle çok seviyorum. yaralı halini de seviyorum, normal halini de seviyorum, yeni uyanmış halini seviyorum, kızgın halini de seviyorum. ben seni sen olduğun için seviyorum seungmin. seni her şeyinle kabul ettim çünkü deli gibi seviyorum seni. yapma lütfen."

ikimizin de gözleri dolu doluydu. abim bana vurduğunda bile canım bu kadar yanmıyordu.

"ne yapacağız böyle?" dedim titreyen sesimle. "nereye kadar böyle gidecek?"

"iyileşene kadar." dedi. onun da sesi titriyordu. "bizim bir evimiz olacak unuttun mu? hayallerimiz var, bizi görmezden gelme seungmin."

hayallerimiz var. bizim bir evimiz olacak. birlikte mutlu olduğumuz bir yuvamız olacak.

gözlerimden bir damla yaş düştüğünde gözümdeki yaşı sildi ve beni göğsüne bastırdı. saçlarıma ufak bir öpücük bıraktığı an teslim olup kollarımı beline doladım, sessizce ağlamaya başladım.

ben onsuz yaşayamazdım, ne kadar onu korumak istesem bile jeonginsiz bir hayat hayal edemiyordum.

"yeter ki beni sev," dedi. iki gündür ona bir kere bile seni seviyorum dememiştim. "her şeyin üstesinden geliriz."

fast car, seungin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin