ayrılığımızdan üç gün sonra jeongin nihayet okula gelmeyi akıl edebilmişti. üç gündür ne yüzünü görmüştüm, ne de sesini duymuştum. abimden duyduğuma göre iki gün işe de gitmemişti. üçüncü gün markete gitmediğimiz için bilemiyordum. zaten abim bana markete gitmeyi yasaklamıştı.
jeongin duvar tarafında, joshuanın yanında oturuyordu. onlar da benim gibi en arkada oturuyordu. jeongin sınıfa girdiğinde bir kaç saniyelik göz göze gelmemiz dışında birbirimize bakmamıştık bile.
daha doğrusu, o bana bakmıyordu ama ben gözlerimi bir türlü ondan ayıramıyordum.
hiç iyi görünmüyordu. üç derstir bir kere gülümsediğini görmemiştim. suratı asıktı ve sinirliydi. hâlâ sinirliydi. teneffüslerde başını benim olmadığım tarafa çeviriyor ve telefonuyla ilgileniyordu. ben de onun gibi başımı sıraya koyup ona bakıyordum sadece.
aptal gibi davrandığımın farkındaydım. jeongine onu sevmediğimi ve istemediğimi söylemişken benden soğuması normaldi. ben bunu hak etmiştim. istediğim de bu değil miydi zaten? jeonginin bensiz devam etmesi.
ama şimdi canım yanıyordu işte, onsuz nefes almak bile zor geliyordu.
korktuğum şey yine kavga etmeye başlamasıydı. jeonginle ilk tanıştığımız zamanlar jeongin sürekli kavgaya karışıyordu. havadan nem kapıp bir sürü kişiyle kavga ediyordu. defalarca ceza almıştı.
sinir sorunları benden sonra azalmıştı. ilk kez sarıldığımızda jeongin bir kriz geçiriyordu. onu sakinleştirmek için sıkıca sarıldığımda o da bana sarılmıştı ve bunun ilaçlardan daha iyi geldiğini söylemişti. o anı hatırlamak gülümsetti beni.
jeongin başını sıradan kaldırırken beni fark etmemesi için hızlıca kafamı kaldırdım ve önümdeki kitapla ilgileniyormuş gibi yaptım. tüm dikkatim onda olduğu için bana baktığını hissettim ama bir kaç saniye sürdü.
ayağa kalkıp sınıftan çıktığında kapıya bakıp titrek bir nefes verdim. o kadar yalnız hissediyordum ki. jeonginle olmak beni yalnızlıktan da koruyordu. o yanımdayken hiç kimseye ihtiyaç duymuyordum. ama şimdi, tekrar yapayalnız kaldım.
---
jeongin bir sonraki derse girmedi. gözlerim tüm ders bir saniye olsun kapıdan ayrılmadı ama gelmedi. zil çaldı, çantasının hâlâ burda olması onu biraz daha görebileceğim umudunu doğurdu içimde.
telefonumu elime aldığım sırada taehyun nefes nefese sınıfa girdi. taehyun jeonginin arkadaşlarından biriydi. sevgili olduğumuzu bilen sayılı kişilerdendi.
"seungmin!" dedi nefes nefese. ona baktım, koşarak sırama geldi. konuşabilmek için nefeslenmeye çalıştı.
"ne oldu?" dedim endişeyle.
"jeongin.." dedi zar zor.
"ne jeongin? noldu taehyun kötü bir şey mi oldu bir şey söylesene."
korkudan kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı.
"basketbol salonunda kavga ediyor."
lafına devam etmesini beklemeden koşarak sınıftan çıktım. o kadar hızlı koşuyordum ki, yanından geçtiğim herkes bana bakıyordu.
hızlıca spor salonuna gitmeli ve onu durdurmalıydım. jeongin sinirlendiğinde bambaşka biri oluyordu.
nefes nefese kalmıştım. spor salonuna girdim, jeongin geçen ders anlattığım sarışın çocukla kavga ediyordu. hyunjin, jeonginin yüzüne yumruk attığında başım dönmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fast car, seungin ✓
Fanfictionbulur seni sevdam, korur seni sevdam. yorulmaz her düştüğünde tutar seni.