17: love the way you lie II

456 74 44
                                    

"seungmin!"

okula girerken jeongin arkamdan sesleniyordu ama onu duymamazlıktan geldim. abim bizi sarılırken gördüğünden beri benden şüphelendiğini biliyordum.

o yokken bir erkekle, özellikle onun tanımadığı bir erkekle sahile gitmem ve beni yine bir erkekle sarılırken görmesi onu şüpheye düşürmüştü. zaten havadan toz kapan biriydi.

daha önce hiç sevgilimin olmaması ya da bir kızla arkadaşlık kurmamış olmam onu daha çok şüphelendirmişti.

gözünü üzerimden ayırmayacaktı. okulda da benim yakamı bırakmayacaktı ve eğer on sekiz yaşıma girmeden jeongini öğrenirse beni değil jeonginden, ülkeden uzaklaştırırdı.

öldürmesi daha büyük bir ihtimaldi tabi.

jeongine söylemek istemedim. sürekli ailemin sorunlarını çekmek zorunda değildi. ne kadar acı çeksem de içimden bir ses böylesinin daha doğru olacağını söylüyordu.

ayrıca sevgili kalmaya devam edersek birbirimizden uzam duramayacaktık ve illa ki yakalanacaktık. böylesi daha iyi olurdu belki.

"seungmin beklesene!"

kolumdan tuttu. kalbim sanki ilk kez bana dokunuyormuş gibi hızlı atmaya başladı. bu sefer gardımı indirmeyecektim. bunu bir kez daha yapmayacaktım.

"bırak."

kolumu kendime çekip ilerlemeye devam ettim. gitmeme izin vermeden elimi tuttu ve beni kendiyle sürüklemeye başladı. elimi saran elleri beni zorluyordu. jeongin benim en büyük zaafımdı ve ona karşı bir kalkan oluşturmak zorunda olmak canımı yakıyordu.

müzik odasına girip kapıyı kapattı. özel bir etkinlik olmadığı sürece buraya kimse girmiyordu. odaya girince hızlıca elimi kendime çektim.

yüzüne bakmamalı ama yalan söylediğimi de belli etmemeliydim. jeongin beni benden iyi tanıyordu, yalan söylediğimi anlayacaktı ama gardımı indirmeyecektim.

"anlat," onu ilk kez bu kadar ciddi görüyordum. sinir sorunlarıyla savaştığını ve benim sayemde yeni yeni atlattığını biliyordum. bunu bana kendisi söylemişti. "gerçeği söyle." dedi.

sakin olmaya çalışıyordu ama bu sefer ona sarılıp onu sakinleştiremeyecektim.

"anlattım." dedim sesimi net tutmaya çalışarak. "inanmak istemeyen sensin."

derin bir nefes verdi, "söylediklerine inanmamı beklemen bile saçmalık. gerçeği söyle."

"sana her şeyi söyledim, zorlamayı bırakır mısın artık? istemiyorum jeongin neden anlamıyorsun!"

sesim yüksek çıktığında bir kaç saniye sessizce gözlerime baktı. kırılıyordu, gözlerinden anlıyordum ne kadar üzüldüğünü.

"istemiyorsun.." dedi fısıldar gibi. "beni, bu ilişkiyi, bizi, anılarımızı.. hiç birini artık istemiyor musun?"

kalbim o kadar çok acıyordu ki, gözlerimin etrafı şimdiden kızarmaya başlamıştı. ağlamayacaktım, ağlamamam gerekiyordu.

"istemiyorum."

dolu gözlerinden bir damla yaş süzüldü. gözlerini bir an olsun gözlerimden ayırmıyordu.

biraz daha güzel gözlerinden akan yaşları görürsem dayanamayıp ağlayacaktım ya da boynuna sarılıp bunu yapmak zorunda hissettiğimi söylecektim.

bir şey söylemeden hızlıca müzik odasından çıktım. koşarak en yakın lavaboya girdim. kabinlerden birine girip kapıyı kilitledim.

elimi kalbime attığım an düşmemek için direnen yaşlarım süzüldü gözlerimden. daha önce canım hiç bu kadar yanmamıştı. abimin beni saatlerce dövdüğü zamanlar bile bu kadar sızlamamıştı bedenim.

fast car, seungin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin