"Hyunjin, bize biraz izin verir misin?"Ne kadar geçmişti bu cümleyi duymamın üzerinden?
1 saat mi? 2? Belki de iki buçuk...Jeongin, Jong-hwan amcanın bizimle konuşmak istediğini söylediği anda neyin geleceğini anlamıştım.
Ve konu tam da tahminim gibi seyrederken, bu duruma sevinmeli miyim endişelenmeli miyim kestiremiyordum.
En başından beri bütün korkularım absürt bir şekilde iplik yumağı gibi çözülüyordu. Tabii bu tabir edildiği kadar kolay değildi. Ve işlerin iyiye mi kötüye mi gittiğini ayırmak giderek güçleşiyordu.
Jong-hwan amca -büyük bir ihtimalle- Dong-Wook amcanın ikazıyla buraya gelmişti.
Chan hyung'un yokluğu onu rahatlatırken hiç bir dolambaçla uğraşmadan konuya girmiş, günler önce öğrendiğim hikayeyi bu kez tüm detaylarıyla anlatıp, ilişkimize zarar verebileceğini düşünmediğini söylemiş ve bunun için özür dilemişti.
Buraya kadar bir problem yoktu. Ve buradan sonrasında olup olmadığını da bilmiyordum. Zira Seungmin'in ilk tepkisi tüm anlatılanları sessizce dinledikten sonra nazikçe onları yalnız bırakmamı istemek olmuştu.
Buna alınmamıştım. Başından beri olması gereken buydu. Seungmin ailesi hakkındaki her şeyi ailesinden öğrenmeliydi.
Elbette yanında olmak istiyordum ama bu konuşmayı yaparken yalnız olmaları daha doğruydu. En azından Seungmin böyle istiyorken ona karşı çıkamazdım. Sonrasında zaten yanından bir an bile ayrılmam söz konusu değildi.
Yine de endişeliydim. Her şeyin ötesinde amcası hakkında öğrenecekleri onu üzecekti. Ve buna engel olamamak yeterince kötüydü.
"Bu kadar uzun sürmesi normal mi?"
Önüme konan sıcak kupa ve Jisung'un sesiyle düşüncelerimden sıyrılırken iç çektim.
"Konuşacak, soracak çok şey olmalı."
"Tüm bu şeyler.. Hepsi çok üst üste geldi. Seungmin için kötü hissediyorum. Bütün bunlarla nasıl başa çıkacak ki?
Küçücük biri o. Tanıştığımız ilk zamanlar üzüldüğü en büyük şey Sirius Black'in hazin ölümüydü.
Onu sadece bu sahneye ağlarken görmüştüm."'Küçücük biri' tabiri Jisung'tan duyulduğunda hayli komik geliyordu kulağa. Başka bir zaman olsa bununla onu delirtene kadar dalga geçerdim.
Ama ardından kurduğu cümleler tekrar derin düşüncelere dalmamı sağladı.
Seungmin'i bu hale getiren ben miydim gerçekten? Yani.. Belli ki öyleydim. Ama hangisiydim?
İki Hyunjin fikri korkutucu ve hastalıklıydı. Biliyordum. Yine de bundan uzaklaşamıyordum.
Fakat artık düşman gibi de hissetmiyordum. Dahası 'eski Hyunjin olsaydı belki her şey daha kolay ve acısız olurdu' diye düşünmeden de edemiyorum.
Her şeyi mahveden o olsa da tıpkı gördüğüm rüyada söylediği gibi nasıl düzelteceğini bilen de oydu.
Bunu yeni yeni kavrıyordum ama geçmişteki Hyunjin sandığım kadar aptal ve bencil değildi. Hatalar yapmıştı, evet. Ama tüm bunları kimseyi incitmeden nasıl telafi edeceğini de planlamıştı.
Doğru olan hangimizdik? Hangimiz Seungmin için daha iyiydik?
Soruların biçimleri değişiyor ama içeriği hep aynı kalıyordu. Ve ulaşamadığım cevaplar da öyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Opia (HyunMin)
Fanfic'Anılar, onları hatırladığın sürece sana aittir..' Hwang Hyunjin, bir hastane odasında gözlerini açtığında hayatının son 2 yılı öylece elinden alınmıştı. *Tanıtım, bölüm olarak yayınlanmıştır. *