Bölüm 9 - Eski Öykü'ye Ağıt

601 206 27
                                    

Beni yine bir şekilde bulmuştu Ömer, ölmeye değer bir aşktı bizimkisi, en korkunç çatışmalardan, kurşunlardan, kahpeliklerden, ihanetlerden bile yeniden doğmayı başaran bir aşktı bu. Her gözümü açtığımda onu görmek kaderim değildi de neydi?

"Sen benim kaderimsin." Dedim gecenin karanlığında, hastane odasının kuytusunda.

"Sen benim kendi ellerimle yazdığımsın, tırnaklarımla kazıdığımsın." Dedi bana.

O vücudumun her yerine giren boruları çıkarmışlardı, kendimi biraz halsiz hissediyordum ama bütün zehir akıp gitmişti işte vücudumdan ve yine Ömer ellerimi tutuyordu. Eve dönmek istemiyordum, Ertan denilen gerizekalıyı görmek bile istemiyordum. Gözünün içine baka baka ağabey dememiş miydim? Bir insan bunun karşılığında gelip böyle bir talepte bulunabilir miydi? Böyle yüzsüz , bencil bir adamın beni hak ettiğini düşünen ailem , gerçekten benim ailem olabilir miydi? Benim sahip olduğum tek varlık şu anda elimi tutuyordu. Her şeye rağmen, korkusuzca..

"Ben o eve dönmek istemiyorum Ömer." Dedim aniden.

"Ne zaman on sekiz oluyorsun?" dedi kararlılıkla.

"Eylülün on ikisinde.." dedim doğum günümün artık ne ifade ettiğini bilir halde.

"Öyleyse o gün karım olacaksın"dedi gülümseyerek, önemli olan o tarihe kadar Ertan'dan olabildiğince uzak durman...

Bir an için durup düşündüm, üniversiteye gitmek, müzik dinlemek ve kız arkadaşlarımla sohbet etmekten başka amacım yoktu iki ay öncesine kadar, şimdiyse Ömer dışında hiçbir şey umrumda değildi, on sekiz yaşında olmayı bu kadar çok isteyeceğimi hiç düşünmemiştim. "Peki o zamana kadar seni göremeyecek miyim ben?" dedim dudaklarımı bir çocuk gibi büzerek."Bir yolunu bulacağım sevgilim, söz.." dedi.. O söz verdiyse kanundu , o söz verdiyse umuttu.. Ölmek bile güzeldi onun için, onun yolunda.. Ne kadar da yabancıymışım kendime ondan önce, ne kadar da benden uzaktı şimdi o Öykü.

"Bir daha kendine zarar vermeni istemiyorum, söz ver bana, ben nerede olursan ol, seni bulurum, bunu sakın unutma, sen benim diğer yarımsın.." dedi yine ısındı oda, yine geldi bahar..

Hastane odasında, sarılarak uyuduk hayata inat, sarılarak uyuduk babam ve anneme inat, sarılarak uyuduk dışarıdaki çatışmalara, koridorda taşınan sürüklenen yaralılara inat... Huzuru bulduk huzursuzluk ülkesinde.Ertesi gün öğlene doğru geldi babam. Hiçbir şey konuşmadan evden getirdiği temiz kıyafetleri uzattı bana. Oradan ayrılıp mezarıma dönmek zorundaydım, babamın susuşu bir cenaze töreni gibiydi. Ben değilim o baba demek istedim, senin kızın değilim ben artık demek istedim, lal oldu dilim. Bu bir yastı artık, Ömer'den ayrı geçen her saniyemin yasını tutuyordu kalbim. O hücre evleri, hastane odaları saray gibiydi , gösterişten ibaret odamın yanında, ben o çocuk masallarına kanan öykü değildim artık.

Bahçe kapısından içeri girdiğimizde, gördüğüm şey bir kez daha yaraladı kalbimi, dut ağacım kesilmişrti. Babam mı yapmıştı bunu bana? Hani çocukluğunda üzerinde oynadığım oyuncak evimi de mi yıkmıştı kendi elleriyle? Ne bırakmıştı çocukluğumdan geriye şimdi, ne kalmıştı o günlerden , annemden babamdan bana.. Onları dinlemem için tek bir sebep bırakmamışlardı bana. Bahçede durup bir süre pencereme baktım dolu gözlerimle. Ömer'in bana gelişini engellemek için daha kaç cana kıyacaklardı? Babam kolumdan çekerek eve doğru sürükledi cansızlaşmış bedenimi. Annem eve girdiğime dair bir işaret bile vermedi."Hoş geldin Orhan" diyerek mutfaktaki işine geri döndü. Ya ben ölüyordum, canımdan oluyordum, insan kızı için biraz olsun korkmaz mıydı, endişelenmez miydi? Keşke dedim O an, yaptığım şey için bir tokat atsa, gelse yüzüme tükürse, hakaret etse de, beni biraz olsun sevdiklerini bilsem. Biraz olsun eski Öykü'den bir iz bulup yatışabilsem. Olmadı.. Salondan geçip odama gidecektim ki, üç sene önce çekilmiş aile fotoğrafımız çarptı gözüme. Fotoğraftaki gülümseyen kıza baktım bir yabancıymış gibi.. Her şey siyah ve beyazdı, fotoğraf gibi..

Öykümü Yeniden Yaz!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin