O hastane koridorunda çaresiz iki aşığın arkasından bakarken hayattan bir an olsun vazgeçmek
geldi aklıma. Neye inanarak yaşıyorduk,neye tutunarak yaşıyorduk, birbirimize mi? Elmanın iki yarısı da ağaçtan beraber düşmüyordu maalesef hayatın gerçeklerinde.. Elmanın bir yarısı çürürken diğer yanı savrulup devam etmek zorundaydı, ağaçta ayakta kalmak zorundaydi. Ama ne tuhaftır ki içimde hayata inatla tutunan ; her şeyin daha güzel olacağına inanan, umut ölmüşken bile Umut edebilen bir yaratık vardı sanki. Onun yüzünden, Sırf onun yüzünden Ömer'e hiç bir şey olmayacağı düşüncesine sıkı sıkı tutunmuştum . Beni bu hayattan kurtaracak, çekip alacak ve bambaşka bir dünyaya varacaktık birlikte... İkimiz olacaktık sadece. Sonra çoğalacaktık, hayata karışacaktık yeniden ama bambaşka bir hayata, bambaşka bir ülkeye dogacaktik yeniden. Belki ondan daha fazla İnanıyordum Türkiye'de solun geleceğine Çünkü ben aşka İnanıyordum Ömer'e İnanıyordum. Bu bir siyasi görüşe inanmaktan çok daha kuvvetli bir duyguydu. Aşk bildiğim duyguların içerisinde sahip olunabilecek en güçlü duyguydu.İşte tam o koridorda durup Nurten'in de bu ülkenin polisine derece inandığını anladim. Umut'a nasıl tutunup nasıl ayakta kalmaya çalıştığını anladım. ve o gün Nurten'in öleceğini anlamalıydim. o gün bir aşığın yaşamak için hiçbir sebebi kalmadığını anlamalıydım. Belki küçük olduğum için belki cahil olduğum için toparlanıp yeniden mutlu olabileceğini düşünmüştüm Sadece zamana ihtiyaç var diyordun O zaman o ana kadar zamanın tek yaptığı bizden sevdiklerimiz alıp götürmekti götürmeye de devam edecekti zaman tanıdığım en acımasız şeydi bu dünyada.
Tam bir gün geçmişti o acı olayın üzerinden. hastane bahçesindeydim Ertan da yanımdaydi.
'Bana kardeşime ne olduğunu söyleyecek misin?' Sert bir ses tonuyla bir gündür beni adeta sorguya çekiyordu ama lal olmuştu dilim. Artık herkesten her şeyden gizli sırlarımı saklayarak yaşamaya öğretmişti bana hayat. sonunda kendisini Nişanlım zanneden adam ağzımdan tek kelime laf alamıyordu ve bu onu tamamıyla anlaşılmaz çileden çıkmış bir vaziyete sokuyordu.
"Bilmiyorum dedim ya Ertan , nereden bilebilirim ben gittim ve bu haldeydi." Söylediklerim Ertan'ı hiçbir şekilde ikna etmeyi başaramıyordu ama Nurten bana bir sır vermişti de ben o Sırrı ölene kadar saklayacaktım.
"Ben eve gidiyorum." dedim aniden ayağa kalkıp.
"Ben bırakırım seni." dedi Ertan da aniden hareketlenerek.
"Olmaz, Nurten'i yalnız bırakamazsın, ben de üstümü değiştirip tekrar gelirim." dedim ve tek bir laf etmesine izin vermeden koşturarak hastahane bahçesinden çıktım ve dolmuş duraklarına ilerledim. Yanı başımdan geçen askerler dışında pek kimse yoktu sokaklarda, kavurucu bir sıcak vardı ülkemde, sıcakta daha fazla akardı insanın kanı, ölümler daha çabuk olurdu, o yıl kış çok geç gelecekti bu yüzden... O yıl benim ve herkesin hayatı sonsuza kadar değişecekti. Dolmuş hemen gelince çocuk gibi sevindim, Ertan'ın fikrini değiştirip benimle gelmesi an meselesiydi çünkü. O'nu görmek istemiyordum, aşktan anlamayan hiç kimseyi görmek istemiyordum. Üstelik bu öfkem kendi aşkıma olan saygısızlıktan değildi bu sefer. Hastanede kalbiyle mücadele veren başka bir aşık içindi.. Nurten içindi..
"Hiç geçmeyeceksin sanmaya başlamıştım bu sokaktan."
Dolmuştan inip eve yürürken işittiğim bu cümle, beni yine hayatın tüm gerçeklerinden uzaklaştırıp bambaşka , bahar havasında bir ülkeye götürdü. Kalbimin atışına yenik düştü bedenim, sese yöneldim.
"Ömer!" dedim gülümseyerek, Ömer... Bütün kelimelerimi adadığım adam, bütün düşlerimi süsleyen adam, öylece sapasağlam orada duruyordu işte.. Birden kendime engel olamadım, bütün kuralları unutuverdim. Koşturarak Ömer'in boynuna sarıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öykümü Yeniden Yaz!
Roman d'amourSene 1980... Çatışmaların ortasında masum bir kız.. Aşka hazırlanıyor yüreği.. Düşüncelerim, düşlerim silah sesleriyle bölündü gecenin karanlığında, korkuyordum, bağırmak istedim.. Sesim çıkmadı... "Buradalar" dedi bir ses, çatışma sesleri hala deva...