"Sorma Nejla, biz de aslında tıp okusun istiyoruz babasıyla ama bir karar vermedik henüz.."
"Hayırlısı olsun Hülya'cığım, Öykü hep çalışkan ve akıllı bir kızdı. Sahi başına gelenlere çok üzüldük yavrucağın, çatışma ortasında kalmış diyorlar doğru mu?"
"Ah, kötü günler geçirdik Nejla, hiç sorma, babası kırk yılın başı arkadaşına gitmesine izin verdi, bakkala kadar beraber yürüdük, köşeyi dönünce olmuş olanlar.. Haber alamayınca hemen polislere haber verdik, neyse ki hastanenin birine bırakmış bir hayır sever, günler sonra haberimiz oldu, iyileşti çok şükür, ortalık çok kötü, babası sırf bu yüzden üniversiteye göndermemeyi bile düşünüyor."
"Devir kötü Hülyacığım, Fikret Bey'in küçük oğlu da, köşkü terk etmiş devrimci olacağım diye, adam kulağından tuttuğu gibi getirmiş geri ama nafile..Bu çocukların beynini kim yıkıyor böyle anlamıyorum, yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarında, hadi varoşlardaki çocuklar kanıyorlar, cahiller ama bizimkiler nesine kanıyor şu serseri fikirlerin.."
Buraya kadar dinlemek yetmişti. Nasıl bencildiler, nasıl nankördüler... Aynı ülkenin insanları olmaktan bile utanmıştım annem ve Nejla Teyze ile, bütün gün çay içip, kurabiye yerken, nasıl da ahkam kesiyorlardı böyle, nasıl da memleketin sıkıntılarını konuşup çözebiliyorlardı kendi kıt akıllarıyla.. Ama annem orada da konuşturmuştu bana verdiği değeri. Başıma ne geldiğinin önemi yoktu , babamla oturup onlar yazmıştı bu öyküyü. Hayırsever biri hastaneye götürmüş de, polis de bulmuş. Böylece kızlarının kalbi , beyni , bedeni sağlam kalmıştı onlara göre.. Gerçekte zarar gördüysem de duymak istememişlerdi bile.. Bir insan ayakta gezerken nasıl bu kadar uyurdu? Nasıl kör olabilirdi, ona iki göz birden bahşedilmişken.. Bir an odamdan çıkıp bunları Nejla Hanım'a anlatmayı düşündüm, hatta gerçek hikayemi bağıra bağıra dökmek istedim. Ama anlamayacaklardı, yine bir doktor gelecek tüm bedenimi uyuşturacaktı. Evdeki takvim ayın beşi olduğunu gösterirken tek derdim, Ömer'den haber almaktı. Ama yoktu işte haber, ben evden çıkamayan, hapis hayatı yaşayan, tutsaklar içinde tutsak kızdım işte yine.. Fikirlerim özgür kalıp, firar etse ne olacaktı ki?
Birden kapı çalındı, ben odamdan çıkmamıştım. Annem panikle "Öyküüü!" diye seslendiğinde, Nejla Hanım'ın görmesini istemeyeceği bir şey olduğundan emin halde kapıya koşturdum. Kapıda genç , kumral bir çocuk vardı. Tanımadığım için anlam verememiştim. Annem fısıltıyla konuşarak beni kapıya doğru çekiştirdi.
"Karakoldan gelmişler, imza mı ne alacaklarmış, kapıdan ver ne gerekiyorsa gönder, ben de Nejla Hanım'ın yanına gideyim de gelmesin" dedi pür telaş. Aman ne kadar önemliydi, ülkenin halinden daha önemliydi onun çay içtiği porselenler, fiskos masası için Almanya'dan sipariş ettiği biblolar, büfe takımımızın içindeki danteller ve üstündeki gösterişli abuk subuk şeyler. Kapıdaki adam utancımız olmadan gittiği sürece, neye imza atacağımın bile önemi yoktu. Sivil görünümlü adamı karşılamak üzere bahçeye doğru çıkıp, ev kapısını çektim, çektim ki utanmasın annem daha fazla , görmesin o kapının ardındaki gerçekleri.
"Öykü Kara siz misiniz?" dedi genç adam. On sekiz yaşından bir gün büyük değildi, bu kadar genç olmasına çok şaşırmıştım. Bu adamlardan biri mi vurmuştu bizim öfkeli çocuğu diye düşündüm o an. Bu genç çocuk birini vurabilir miydi?
"Evet , benim, ne imzası bu?" dedim merakla.
"İmza falan yok yenge, benim adım Fırat, beni Ömer Abi gönderdi, bu mektubu sana vermem için.." dediği anda gözlerimi elindeki zarfa diktim. Gözlerim doldu aniden, yaşıyordu, belki içinde bana olan vedası vardı, ya da uzaklara gideceği, ama ölenlerden biri değildi.. Nefes alıyordu.. Hem sevindim, hem korktum, hem özlemle kokusunu duymaya çalıştım, hem açmak için asırlarca bekledim.. Karmakarışıktım.. Mektubu alırken hemen gömleğimin içine sokmuş, çocuğa kocaman bir gülümsemeyle hoşça kal deyip odama koşmuştum. Bembeyaz bir zarftı, ne belirsizdir beyaz.. Üstüne bir damla siyah düşerse hemen belli eder kendini, bu yüzden siyahtan daha çok korkutur insanı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öykümü Yeniden Yaz!
RomanceSene 1980... Çatışmaların ortasında masum bir kız.. Aşka hazırlanıyor yüreği.. Düşüncelerim, düşlerim silah sesleriyle bölündü gecenin karanlığında, korkuyordum, bağırmak istedim.. Sesim çıkmadı... "Buradalar" dedi bir ses, çatışma sesleri hala deva...