Bölüm 27(Final)- Acılara Tutunmak

715 143 28
                                    

Sanki başka bir ülkeye taşınmıştık, sanki bir sene önceki yaşananlar herkes tarafından unutulmuştu, hatta bazıları bu ülkenin son 60 senesini reddediyordu, insanlar ne dinlerini ne siyasi düşüncelerini yansıtabiliyorlardı. Hatta özgürce kitap bile okuyamıyorduk. Sonumuz nereye gidiyordu bilmiyordum ama, Erdal bambaşka gerçeklerle büyüyecekti. Eski tadı kalmamıştı hiç bir şeyin. Benimse yeni bir ailem vardı. O günden sonra babamı kim gömmüştü bilmiyorum ama ben annemi de gömmüştüm babamla beraber. Yolda yürürken ne zaman bir anne kız görsem gözlerimin dolmasını engelleyemiyordum tabii.

"Bu kadar üzüleceksen bir de kız çocuğu yapalım." demişti Ömer. İyi haber ise Ömer bir dersanede öğretmenlik yapmaya başlamıştı. Devlet kurumlarına başvurmaya bile korkuyordu. Uç beş kuruş kazanmaya başlamıştık, hatta ayrı bir eve bile çıkabilecektik. Bir kaç öğrenciye de özel ders veriyordu, gencecik çocuklar tek bir kitap bile okumadan, sadece test çözerek geleceğe hazırlanıyordu, gelecek bu durumda neye hazırlanıyordu kocaman bir soru işaretiydi.

Beraber ev bakmaya gittik bir gün, o kadar keyifliydi ki bu, bize ait bir ev olacaktı, her seferinde o virane yıkık evin duvarları geliyordu aklıma, biz kapısız , duvarları yıkık viranelerde bile yaşatmıştık bu aşkı, biz tahta çakılmış pencerelere yastık koyarak bile yaşamıştık bu aşkı. Aşk için pastadan evlere, saraylara gerek yoktu ama artık ben bir anneydim... Ne gariptir bir kaç ay önce bir sonraki günü bile düşünmeden yaşarken şimdi her şeyin plan programını yapar olmuştum.

Emlakçı bizi bir sürü eve götürmüştü o gün, kimisi yokuşun tepesinde, kimi virane.. Tam umudumuzu kesmiştik ki emlakçı "Bir de Hikmet Ağabey'in evi var ama o devrimci diye fişlendiydi, düzgün de bir ev ama duyan tutmuyor işte."dedi. Ömer ile birbirimize bakıp gülmeye başladık. Bir umutla koştuk eve... Yıllarımız o evde geçecekti, hatta Ömer Hikmet abi ile ortak iş yapacaktı ve yıllar sonra o evi satın alacaktık. Izmir Göztepe'de, bahçeli bir apartman katıydı. Eşyalarımızı alabilmemiz bile iki senemizi almıştı. Tam da biz olabildik Ömer ile.. Alın terimizle bir hayat kurduk kendimize, yarasız acısız... Hepsini geçmişe gömerek ama hiç birini unutmayarak.

20 Mayıs 2015

Ben en çok mezun olduğumda üniversiteden, bir de Asya doğdugunda ağladım sana anne. Mezun olur olmaz öğretmenliğe kabul edilmiştim, Ömer'in de kazancı fena değildi, oğlum anaokuluna gidiyordu artık ama hep eksiktim anne. Sen kapına gelmeme rağmen beni bir kez olsun aramamıştın. Öfken diner diye düşünüyordum o zamanlar, hep içimde bir umut bekledim. Mezuniyet töreninde keplerimizi atarken bile babam ve senin kalabalığın arasından bize eş salladığınızı düşündüm. Hayal ettim anne, hep senin beni sevdiğinin hayalini kurarak dayandım. Sonra hamile kaldığımı öğrendim, artık paramız düzgün bir doktor bulmaya yetiyordu , o yüzden gidip cinsiyetini öğrendim kızımın. O doğana kadar ne yapacağımı bilemedim anne! Ya ben de onu sevmezsem, istediği hayatı yaşamasına izin vermezsem, sana benzersem diye öyle çok korktum ki Anne!

Çok ironik bir şekilde, 93 yılının 3 Haziranın'da doğdu Asya. Adını koyarcasına, Nazım Hikmet'in ölümünden tam kırk yıl sonra.. Daha kucağıma aldığım anda anladım korkularımın ne kadar yersiz olduğunu... O'nu ne kadar çok seveceğimi, gözyaşı dökmesin diye neleri göze alabileceğimi o an anladım. Sen niye sevemedin beni öyle anne? Ben ne yaptım sana? Ya da kim ne yaptı sana da böyle sevgiden kaçtın sen ömür boyu?

Annemin kıpırtısız bedenine bakıp yutkundum. Erdal babası ile birlikte koridordaydı. Erdal anneannesini böyle tanımamalıydı diye düşündüm... Nasıl aramamıştı sahi annem evladını, hadi beni geçtim torunlarını?

Yutkundum ve devam ettim.. Ne olursa olsun söz vermiştim..

Anlat dediğin acılar öyle kolay geçmedi anne, ama geçti.. Tekrar ayaklarımın üzerinde durabildiğim vakit şöyle bir silkinip etrafıma baktım. Ne ülkem kalmıştı bildiğim ne ailem... Sanki ölüp yeniden dirilmişti, sanki tüm sayfalarım darbede yakılan kitaplarla beraber yakılmış, birileri boş sayfalarımı bulup öykümü yeniden yazmıştı... Büyüdüğüm şehirden çok uzakta, bambaşka aşklarla, bambaşka bir aileyle kendimi yeniden büyüttüm ben. İşte bu kadar anne... Ülkem daha kötü günlere gebe, artık düşünen, daha kötüsü umut edebilen kimseler kalmadı... Öyle çok isterdim ki bütün bunları gözlerinin içine bakarak anlatabilmeyi, belki o zaman ikimiz de ağlardık, sonra birbirimize sarılırdık... Bir kez olsun diğer anne-kızlar gibi...

Öykümü Yeniden Yaz!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin