-Hyunjin'in ağzından-
Meleğimin merakı bazen işe yarıyordu. Bu da o günlerden biri olmuştu...
Felix'le ilk kez öpüşmüştük ve ben hiç iyi değildim. Aklım başımdan gitmişti. Dudakları o kadar tatlıydı ki dakikalarca öpüştüğümüz halde doyamamıştım.
Tecrübesiz olduğu için benden çekinmesine rağmen bunda aşırı iyidi. Bir de onu alıştırdıktan sonraki kısmı hayal dahi edemiyordum...
Tabii ki kucağımda öyle kalarak yaklaşık 10 dakika boyunca öpüşüp koklaştıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi kalamazdım. Alt kısmımda bir şeyler uyanmıştı.
Bunu görene kadar o da kendinde değildi, bakışlarından anlamıştım ki zevkten dört köşe olmuştu. Sertleştiğimi fark edince panikledi, benden bir süre kaçtı. Arkasından sarılıp sakince konuştuğumda ise bana güvenerek geri gevşedi.
Daha fazla üşütmeden üstüme bir şeyler giymeliydim. Yatağa girdiğimde Minho odaya hâlâ gelmediğine göre alt katta pek hayra alamet şeyler dönmüyordu.
Felix de dişlerini fırçalayıp yanıma geldi. Ona kollarımı açınca koynuma girdi, birbirimizi sarmalayıp ısındık.
"Biliyor musun Hyunjin? Cennette kar yağdığını hiç hatırlamıyorum. Orası hep bahar gibi, canlı ve rengarenk."
"Oraya geri dönmek ister miydin?" deyince başını kaldırıp gözlerime baktı.
"Seninle mi sensiz mi?"
Güldüm ve saçlarını karıştırdım.
"Durum buna göre değişir mi?""Tabii ki! Sen yoksan cennete geri gitmek istemiyorum."
Meleğim benim için cennetten bile vazgeçmişti... Doğru duymuştum, değil mi?
Felix'ten sonra müthiş bir duygusallık içerisindeydim. Son kurduğu cümle onun için anlık verilmiş bir cevap olsa bile benim için çok değerliydi.
Tam ona tatlı bir şeyler söyleyecektim ki yataktan doğrulup yanağını yanağıma yasladı. Pudra gibi teni benim sıcaklamış cildimle buluşunca başını biraz sürttü. Felix'in sevgiyi gösterme şekli bile yumuşacık ve kendine hastı.
"Ben de sensiz hiçbir yere gitmek istemiyorum Meleğim."
🥀🥀🥀
Sabah uyandığımda boynumda sarı saçlar hissettim. Meleğimin solukları tenime çarpıyordu, hâlâ derin bir uykudaydı.
Gözlerimi geri kapatıp dinlenmeye devam edecektim ki dış kapı açıldı. Minho yanımıza yaklaşıp fısıldadı.
"Ya, yarım saat sonra alt katta buluşalım, kahvaltıyı da orada yapacağız." demesiyle başımı sallayınca Felix'i uyandırmadan yavaşça odadan çıktı.
Kapı kapandığında Meleğim başını kaldırıp gülümsedi. Ben de ona tebessüm edecekken doğrulup yanağımı öptü.
Felix durup dururken kendi rızasıyla beni öpmüştü... Han Jisung'un yanında kalmak ona yaramıştı, kişiliği değişmişti. Biraz daha açılmıştı, dilediğini yapıyordu.
"Günaydın öpücüğü~"
Daha geri çekilmeden ben de yanağını ısırıp kendime çektim.
"Günaydın ısırığı."
Bununla ikimiz de kıkırdamaya başladık. Huzurla yataktan kalkıp yüzümüzü yıkadıktan sonra kendimize gelince aşağıya indik.
Changbin sofranın baş köşesine oturmuş, Jeongin'le hararetli bir sohbet ediyordu. Minho Jisung'a yardım ederken sofra kurulmuştu.
Seungmin bize dönüp "Ooo, günaydın çifte kurmular!" dedi.
Felix heyecanla elimi tutup sofraya ilerledi. "Günaydın Seungmin!"
Bunu yaptığına göre artık bizimkilerden çekinmiyordu. Üstüne üstlük çift olduğumuzu da kabul etmiş oldu.
Yere oturup her yiyecekten teker teker tattık. Felix'in önündekiler bitince altımız da aynı anda ona bir lokma uzattık, tabağı rengarenk olmuştu. "Meleğimiz güzelce beslenmeli~"
"Teşekkürler çocuklar- nam!"
Ağzını hamurla doldurduğu için yanakları şişmişti. Bununla gülüp omzuna yaslandım, bir şeyler daha yedim.
Jeongin kahvaltısı bitince oturuşunu düzeltti. "Şimdi burada toplanıp yerde yemek yiyecek kadar acil olan durumu açıklıyorum."
Hepimiz onu dinlerken bakışları meleğime kaydı. "Bay Hwa ve asistanları Felix'in insana dönüşmüş olma ihtimalini fark etti."
İkimiz panikle yerimizden doğrulurken Seungmin de lafa girdi. "Maalesef çocuklar, bunu Chan'dan duydum. Kilise bahçesindeki alçı tozlarının etrafta dolandığını fark etmişler. Felix dönüştükten sonra ardında iz bırakmış."
Dehşete düştüğümüzde Changbin asıl yıkıcı kısmı söyledi. "Ve onlar... Onlar Felix'in heykelini yurt dışına paylaşmış. Açık arttırmayla ciddi bir fiyata satılmış. Emek hırsızlığı resmen! Asistanlarından biriyle arkadaşım, bana bunları o anlattı. Bay Hwa Hyunjin'den bu işi gizlemeyi düşünüyormuş."
Felix'in elini tutup korkuyla bizimkilere baktım. "Heykel falan umrumda değil. Aynısından bir daha yaparım, ne var bunda? Gerekirse hocayla gizli bir anlaşmaya bile girerim."
"Olmaz ki... Chan bile duymuşsa bütün hocalar duymuştur. Ticaret kısmını söylememişler, sadece büyüden bahsetmişler. Ee biliyorsunuz, bu da akademideki büyük yasaklardan biri. Her yerde büyü yapan öğrencileri arıyorlarmış."
"Yani bizi..."
Hepimiz düşüncelere daldık. Şimdi ne yapacaktık? Felix de korkarak tuttuğu elimi iyice sıkmıştı. Seslice yutkunup bana baktı."Chan'la konuştum. Meleğimize kimlik çıkarmamız gerektiğini söyledi. Normal bir öğrenci gibi okula kaydolmalı."
Bu mantıklıydı, hem artık saklanması gerekmezdi. Jeongin bana dönüp "Hyung, bence sen heykelin aynısından bir daha yap. Yedekte bulunsun..." dedi.
Başımı olumlu anlamda salladım. Sanırım bir gün boyunca sadece buna odaklanırsam tamamlayabilirdim.
Changbin "Suçu birine atmalıyız, hırsızlık vakası gibi görünmeli." deyince anlaşma yapacak birilerini düşündük. Burayı sevmeyen ve gitmeyi isteyen birilerini...
"Neyse, buna sonra karar veririz. Hyunjin, şimdi sana heykel yapabileceğin gizli bir yer bulmalıyız."
🥀🥀🥀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kiss in Church | Hyunlix
FanfictionYatılı Hristiyan okulundaki bir grup gencin yurtta dolaşan efsaneyle eğlenmek için yaptığı iddia, heykeli ile aşk yaşayan Hyunjin'i onu öpmeye zorlar. Tek bir öpücükle canlanan melek heykeli Felix, insanların dünyasında sandığından daha fazla günah...