Ertesi gün Roseanne bizi odasına çağırınca kovulmaya hazırdım. Evet, son 2 hafta kala yakalanma ile -daha doğrusu kendi itirafımız ile- yüksek lisans emeklerim çöp olacaktı.
Açıkçası umrumda değildi, Felix iyi olduğu sürece gerisi önemsizdi.
"Hwang Hyunjin, yurt dışından teklif gelen ürünü satabilirsin çünkü bütün hakları senin elinde. Müşterinin numaralarını sana verdikten sonra bu telefonu polise teslim edeceğim."
Şaşkına dönmüştük, cebime durup dururken yüklü bir miktar para gelecekti. Felix'le başımızı eğerken birkaç kez teşekkür ettim.
"Okul kaydına dokunmayacağım, zaten 2 haftan kalmış. Bunun karşılığında senden sessiz olmanı istiyorum. Hankwang'ın adı bu şekilde lekelememeli. Ne demek istediğimi anlıyorsun, değil mi?"
Okulumu seviyordum. Bay Hwa yakalandığına göre kalan şeyler önemli değildi. Başımla onaylayınca telefon numarasını bir kağıda yazdı. "Al bakalım, müşteriye buradan ulaşabilirsin. Kendinize dikkat edin çocuklar."
🥀🥀🥀
Bay Hwa daha birçok kez eski öğrencilerinin sanat eserlerini izinsiz bir şekilde sattığı için bizim olayımızdan sonra bir sürü kişi dava açtı. Sonunda telif hakkı ihlalleriyle tutuklandı.
İki hafta su gibi akıp geçti, artık mezun olmuştuk. Bavullarımı toplarken Meleğim de yardım ediyordu.
-Sahibim, nereye gideceğiz?
-Nereye gitmek istersin sevgilim?
-Sen neredeysen oraya.
-Hmm... Dürüst olmak gerekirse kalabalıktan uzak, hani hep şu hayal ettiğimiz, etrafı güzel ormanlarla dolu ve kaostan uzak bir yer iyi olur.
-Evet! Bir de yanında su olsa, birlikte yüzsek... Güzel olmaz mıydı Hyunjin?
-Güzel olurdu Yongbokkie, çok güzel olurdu...
Felix cennette edindiği alışkanlıkları bırakamamıştı. Ona tatlı su kaynağı yakın olan bir yer bulmalıydık.
Yazın ilk günleri olduğu için hava mis gibiydi. Arkadaşlarımızla vedalaşırken ağlamıştık çünkü eskisi kadar sık buluşamayacaktık.
Hepsi Meleğime sımsıkı sarılıp onu havaya kaldırdı. "Sunshine Yongbok~"
Felix de onlara sarılıp kahkaha attı.
"Sizi çok özleyeceğim çocuklar!"Çok nadir kullandığım telefonu sonunda açabilirdim. Ailem yoktu, kimsem yoktu. Bu yüzden okulda kaldığım dönem boyunca bir kere bile ihtiyacım olmamıştı.
Ama artık Meleğim vardı... Onunla insanlardan uzak güvenli bir kasabada yaşamalıydık. İstediğimiz yerlerde de telefon çekmediğine göre... Bu zımbırtıyı uzun bir süre daha kullanmayacaktım.
Yine de ona acil durumlar için ayrı bir telefon aldık. Felix şimdiden tam bir oyun bağımlısı olmuştu.
"YA! TIKLADIM AMA BEN ORAYA?!"
Onu sırtıma aldığım gibi dirseklerini rahatça omzuma koyup oyununa devam etti. Öbür elime de bavulumu alıp anı dolu okula son bir kez baktım, gülümsedim.
Lee Minho'nun aşk acısı çektiği günler, Han Jisung'la Yang Jeongin'in bizden korktuğu günler, Seungmin'in Changbin'le yaptığı gece dedikoduları ve Chan'la yaşadığı yasak aşkı, benim sanatla uğraşırken farkında olmadan heykelime hayran kalmam ve Lee Felix'in hayatıma güneş gibi doğması...
Tam düşündüğüm kişi bu şekilde tek omzumda durunca yoruldu ve bir kolunu boynuma sararak oyununa tekrar arkada devam etti. Bu şekilde yoğun bir şekilde kokusunu almışken bacaklarını da bana sardı.
"Zıplasana işte!
Hyunjin bu telefon bozuk!"Üzerime yapışmış hafif bedenle yolumu görmeye çalışıyordum. Yanağını hafifçe ısırıp kendime çektikten sonra enerjimi almıştım. Beyefendi ekrana tamamen odaklandığı için hiçbir şey dememişti.
Taksiye atlayıp bizi köy girişine bırakmasını istedik. Satılan heykel ile resmen bir servet kazanmıştım hatta yepyeni müşteriler de özel tasarımlar istiyordu.
Felix'le tam hayalimdeki evi bulmuştuk. "İşte geldik bebeğim."
Koşar adımlarla etrafını dolaştı, hayran kalmıştı. "Woah! Burada sadece ikimiz mi kalacağız?"
Başımla onaylayınca gülümseyip boynuma atladı. Sımsıkı sarılırken durmadan yanağımı öpüyordu.
Minik ve mütevazi bir evdi. Arkadaki göl de yüzmek için güzeldi. Eşyaları içeriye taşıyıp odaları dolaştık. Yorgunluktan ölmüştük.
"Ben duşa gireceğim."
Hızlı adımlarla karşıma geçti ve üstünü soydu. "Ben de geliyorum."
Onu bir çırpıda kucağıma aldığım an tıpkı kaçırıyormuş gibi beline sarılmıştım. Felix'le gülüşüp banyoya girdik.
🥀🥀🥀
Güzel sıcak bir duştan sonra üstümüze havlu alacaktım ki Felix ona döndüğüm an dudaklarıma yapıştı. Ben de hiç sorgulamadan ona uzattığım havluyu yere attım ve beline sarılıp karşılık verdim. Bir melek tarafından öpülmeyi neden geri reddedeyim ki?
"Sahibim... Bugün 2. derse geçsek mi? Ben o hissi özlemeye başladım." derken omuzlarımı okşayarak dudaklarıma bakıyordu.
"Hm, pekala..." dediğim gibi onu bir çırpıda kucağıma aldım. Yanağımı okşayarak dudaklarımı emerken ben de istekle karşılık veriyordum. Teni her zamanki gibi yumuşacıktı. "Seni çok seviyorum, bunu biliyorsun değil mi?"
"Ben seni daha çok seviyorum..." deyip saçlarımı okşadı. Gözlerime baktığında o kadar çok şey düşünüyordu ki her birini hissediyordum, kalbimde ayrı ayrı bir sürü duygu oluşuyordu.
Tekrar öpüşmeye başlayınca yatağa geçtik. Islak saçlarımız birbirine karıştıktan sonra da bir daha hiç ayrılmadık. Felix her geçen gün yatakta daha da seksileşiyordu...
Gün içinde ondan daha çok yorulmuştum, uzanmak istiyordum. Kendimi yatağa bırakınca o da dizlerinin üstünde yanıma oturup ne yapmasını söylememi bekliyormuş gibi durdu. Havlumu yana attığım sırada gözlerini vücudumdan ayırmıyordu.
Ellerimi iki kez kasıklarıma vurdum.
"Kucağıma geç."🥀🥀🥀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kiss in Church | Hyunlix
Fiksi PenggemarYatılı Hristiyan okulundaki bir grup gencin yurtta dolaşan efsaneyle eğlenmek için yaptığı iddia, heykeli ile aşk yaşayan Hyunjin'i onu öpmeye zorlar. Tek bir öpücükle canlanan melek heykeli Felix, insanların dünyasında sandığından daha fazla günah...