10.bölüm : Kurban

254 15 10
                                    

Gözlerimi açtığımda baş ağrısından ölüyordum. Gözlerimi tamamen açtığımda hastanede olduğumu fark ettim. Koluma baktığımda serum taktıklarını gördüm. Kalkmaya çalıştım ama bir kol beni tutarak engel oldu. Kafamı çevirdiğimde tanımadığım bir adam gördüm. Kıyafetinden doktor olduğunu anladım.

Adam tekrar yatmamı sağladıktan sonra önüme geçerek, “Nasıl hissediyorsunuz?” dedi. Ne olduğunu anlamaya çalışırcasına etrafa baktım. Ardından gözlerimi doktora çevirdim. Bir cevap vermedim. Kendimi çok kötü hissediyordum. Elimle başımı gösterebildim sadece. Doktor, “Baş ağrısı çok normal. Birazdan geçecek, merak etmeyin,” dedi. Bir şeyler daha söyleyip odadan çıktı.

Kısa süre sonra içeri arkadaşlarım girdi. Hepsi çok endişeli görünüyordu. Güney içeri girdikten sonra hemen yanıma geldi ve elimi tuttu. Gözleri kızarıktı. Arkadaşlarıma baktığımda hepsinin aynı durumda olduğunu gördüm. Ahu, “İyi misin?” dedi ağlamaklı bir sesle. Yavaşça kafa salladım. “Çıkmak istiyorum.”

Egemen, “Mümkün değil. Henüz kendinde değilsin,” dedi. O da oldukça kötü durumdaydı. Yavaşça kalktım ve serumu çıkarmaya çalıştım. Güney engel oldu. Eliyle omuzlarıma bastırarak yatmamı sağladı. Elimi okşayarak, “Dinlenmelisin,” dedi. Olumsuzca kafa salladım. “İstemiyorum.”

Yavaş yavaş ne olduğunu hatırlamaya başladım. Bora’nın cansız bedenini hatırladığımda midem bulanmaya başladı. İçeri babam ve annem girdiğinde Güney elimi bırakarak geri adım attı. Babam yanıma gelerek, “Nasılsın?” dedi. Çok endişeli gözüküyorlardı. Annem gözyaşlarını silerek bana yaklaştı. Arkadaşlarım bizi yalnız bıraktı.

Babamın elini tutarak, “Baba, o öldü,” dedim ağlamaya başlayarak. Babam saçımı okşayarak, “Her şey yoluna girecek,” dedi. Olumsuzca kafa salladım. “Hayır, hiçbir şey düzelmeyecek.”

Etrafıma bakarak telefonumu bulmaya çalıştım. Babam cebinden telefonumu çıkardı. “Ses kaydını aç,” dedim. Babam ses kaydını açmak için uygulamaya girdi. Ardından bana dönerek, “Burada bir şey yok,” dedi. İnanamayarak telefonu elime aldım ve kendim baktım. Hiç ses kaydı yoktu. Galeriye girdim ama o resimler yoktu. Çöp kutusuna baktım ama bulamadım.

Babama dönerek, “Nereden buldunuz bunu?” dedim. Babam sözlerime anlam veremiyordu. “Arkadaşların getirdi. Amfide bırakmışsın.”

Duyduklarıma inanamadım. Bu nasıl olabilir? O telefonun benim olduğuna emindim. Ekran resmim bile aynıydı. “Cesedin olduğu yerde telefon var mıydı?” dedim tedirgince. Babamın cevabı kafamı daha çok karıştırdı.

“Hayır.”

Sanırım akıl sağlığımı kaybediyorum.

Annemler biraz daha kaldıktan sonra çıkarak beni yalnız bıraktı. Hastanede olmak istemiyordum. Hastanelerden nefret ediyordum. Daha üç hafta önce burada Egemen için ağlıyordum. Şimdi ise Egemen, benim için ağlıyor. Burası bana kötü anıları hatırlatmak dışında bir şey yapmıyor. Buradayken daha kötü hissediyorum.

İçeri Ahu girdi. Yavaşça yaklaşarak yanıma oturdu. Bana dokunmaya korkuyor gibiydi. Elimi tutmak istiyor ama tereddüt ediyordu. Onun yerine ben elini tuttum. Ahu beni kendine çekerek sarıldı. İkimizde ağlıyorduk. Ben başıma gelenlerden, o ise başıma gelenlerden.

Ahu saçlarımı okşayarak, “Seni bu durumdan kurtaramadığım için özür dilerim, çok özür dilerim. Çok kötü bir arkadaşım,” dedi. Kollarından ayrılmadan olumsuzca kafa salladım. “Hayır,” diyerek fısıldadım. “Senin suçun değil.”

Ahu, “Sana yardım edemiyorum,” dedi ağlayarak. Karşılık olarak tek bir şey söyledim.

“Artık bana kimse yardım edemez.”

SESSİZ ÇOCUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin