O günün üzerinden bir ay geçti. Katil hiç aramadı. O gün olanları kimseye anlatmadım. Ama o an aklımdan çıkmıyordu. Artık daha da tehlikedeydim. Katilin aramasını bekliyordum ama o sessizdi. Bir planı olduğundan emindim. Yakın zamanda birinin öleceğini biliyordum. Çünkü ne zaman her şey yolunda gitse, katil her şeyi mahvediyor.
Bu süre zarfında birkaç şey bulduk. Murat hocayla sık sık konuştuk. O da bize yardım ediyordu. İkimizde ona tamamen güvenemiyorduk ama bizim için çok şey yapmıştı. Yardım ediyordu ve işimize yarıyordu.
Güney ile birlikte Akın’ın annesinin yanına gelmiştik. Gül teyze elinde iki bardak kahveyle içeri girdi. Kahveleri bize verdi ve karşımıza oturdu. Teşekkür ettikten sonra kahveden bir yudum aldım.
Gül teyze, “Nasıl gidiyor? Bir şey bulabildiniz mi?” dedi. Kahvemden bir yudum aldıktan sonra, “Tam ipucu denemez ama evet, bir şeyler bulduk,” dedim. Kadın ne olduğunu sorarcasına baktı. Güney’e döndüm ve imalı bir bakış attım. Mesajımı alarak anlatmaya başladı.
“Katilin basketbolla ilgilendiğini öğrendik. Mekânında basketbol topu vardı. Okulun basketbol takımı var. Takımdan birinin olma ihtimali var.”
Kadın bu habere sevindiğini göstererek gülümsedi. Oğlunun katilinin bulunmasını istiyordu.
Bu olaylar başlayalı uzun zaman oldu. Polislerin bir şey bulamaması beni delirtiyordu. Onlar polis ama biz onlardan daha iyi iş çıkarıyoruz.
Bulduklarımın bazılarını babamla paylaşıyordum. Paylaşmadıklarımı mecbur olduğum için paylaşamıyordum. Aslında artık hiçbir şeyi paylaşmak istemiyorum. İşe yarar bir sürü bilgi verdim ama bir şey bulamadılar. Artık polislerle uğraşmak istemiyorum. Bu işi ben çözeceğim.
Yarım saat daha orada oturduk. Daha sonra kadınla vedalaşarak evden çıktık. Ateş’i ziyaret etmek istiyordum. Hava henüz kararmamıştı. Orada olmadığını biliyordum ama şansımı denemeye karar verdim. En azından Yağız’ı görecektim.
Birlikte fabrikaya gittik. Gizli kapıdan geçerek içeri girdik. Ateş bize anahtar vermişti. Tellerden atlamak zorunda değildik. Fabrikaya girdik ve etrafı inceledik. Kimse gözükmüyordu.
“Yağız.”
Ses yoktu.
“Ateş”
Sessizlik.
Tekrar seslendim ama kimse yoktu. İçimde kötü bir his vardı. Bu sessizlik hoşuma gitmedi. Güney’e dönerek, “Dışarı bakacağım,” dedim. Güney onaylayarak kafa salladı ve üst katlara bakmak için merdivenlere yöneldi.
Dışarı çıktım ve etrafa bakmaya başladım. Kimse gözükmüyordu. Tekrar içeri girmek için döndüğümde bir ses duydum. Etrafa baktım ama sesin kaynağını bulamadım. Ses tekrarladığında geldiği yeri buldum. Hızlı adımlarla fabrikanın arkasına gittim. Gördüğüm manzara hiç hoş değildi.
Ateş’in burnu kanıyordu ve yerdeydi. Başında üç kişi vardı. İçlerinden biri Ateş’i yakasından tutup kaldırdı ve yumruk attı.
“Hey!”
Hepsi bana döndü. Çocuklar benden küçüktü. Ateş ile aynı yaşta olmalılar. İçlerinden biri, “Sen kimsin?” dedi. Ben ise kendimden emin bir ses tonuyla, “O çocuğu bırakın,” diye bağırdım. Çocuklardan diğeri, “Neden bırakalım?” dedi dalga geçercesine. Tehdit edercesine, “Yoksa buradan üç çocuk cesedi çıkar,” dedim. Çocuklar biraz korkmuş gibiydi. Yerden büyük bir taş alarak çocuklara doğru yürümeye başladım.
Çocuklar biraz geriledi. Tekrar bağırarak, “Defolun!” dedim. Hepsi kaçmaya başladı. Arkalarından bağırarak küfür ettim. Ardından yerdeki Ateş’e döndüm. Hızla yanına gittim ve kalkmasına yardım ettim. Ateş az önce olanlara şaşırmıştı.Küçük çocuklar, kendilerinden büyük bir kadının gazabına uğramak istemez.
Yürümesine yardım ederek ön kısma götürdüm. Güney fabrikadan çıktı ve bizi gördü. Koşarak yanımıza geldi ve ne olduğunu sordu. Ateş’i bırakmadan, “Şimdi sırası değil,” dedim.
Güney, Ateş’i tutmama yardım etti. Fabrikadan çıktık ve arabaya gittik. Ateş’i arka koltuğa yerleştirdik. Ön koltuğa atladım. Güney arabayı çalıştırdı. Ateş’e baktığımda bayılmak üzereydi. Endişeyle, “Dayan,” dedim. Yarı açık gözlerini bana çevirdi. Bir şey söyleyecek gibi oldu ama söyleyemeden bayıldı. Korkuyla Güney’e dönerek, “Daha hızlı sür,” dedim. Güney aynadan Ateş’e baktı ve hızlandı.
Güney, hastanenin önüne geldiğimizde durdu. Hızla arabadan indim ve arka kapıyı açtım. O sırada Güney, birilerini çağırıyordu. Ateş’i sedyeye koydular.
Gözlerimi Ateş’ten ayırmıyordum. Doktor geldi ve müdahale etti. Güney beni çekerek Ateş’ten uzaklaştırdı. Güney’e dönerek endişeli gözlerle baktım. Güney bana sarılarak, “Bir şey olmayacak,” dedi.
Doktorla konuştuktan sonra durumunu öğrendik. Burnu kırılmıştı ve yüzü morarmıştı. Öfkeden delirmek üzereydim. Ameliyata girecekti.
Doktor birkaç işlem yaptıktan sonra Ateş’i ameliyata aldılar. Kapıda bekliyorduk. Güney tekrar ne olduğunu sordu. Olanları anlattım. Öfkeyle yerinden kalkarak, “Burada kal,” dedi. Yerimden kalkarak, “Nereye?” dedim. Yanlış bir şey yapmasından korkuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ ÇOCUK
Misterio / SuspensoHayatı boyunca her zaman iyi niyetli olan Lara, doğup büyüdüğü şehirde istediği üniversiteyi kazanır. Bunca zamandır olduğu gibi herkesle iyi anlaşacağını düşünür ancak okulunda işlenen cinayetten sonra hayatı mahvolur. Lara hiç beklemediği birinde...