ChanYeol bana hiç bir cevap vermemişti zaten ne bekliyordum ki ben de bilmiyorum. O günden sonra ki ertesi günde herkes hazırlanmış ve şimdi uçakla giderken basınç ve helikopter sesinden kulaklarım ağrıyordu. SeHun komutan bana paraşüt verip LuHan'a paraşütü adeta fırlatmıştı. Herkes gergin ve endişeliydi. Gideceğimiz yer Güney Kore'nin bir köyüydü ve ne yazık ki Kuzey Kore sınırlarına yakındı. Siviller zor durumdaydı çünkü adamlar videoda birini öldürüp bize niyetlerini gösterecek kadar manyaklardı. LuHan elimi tutup güçlü durmaya çalışınca geriye çekilemedim ne kadar bana hisleri olsa da o benim en yakın arkadaşımdı. Komutan JunMyeon genel merkezle konuşup durumu öğrenirken ChanYeol ve Namjoon komutan da silahları bize veriyordu. Sırtımızda ağır bir çanta yoktu çünkü bu bizim direk sonumuz olurdu. ChanYeol bana bakmış ve ardından da elime silahı verirken parmak ucunu tutmuştum.
"Lütfen dikkat edin komutanım."
Dedim zorlukla. O bana bakmış ve kenarda hazırlanan askerlere bakıp yanıma oturmuştu. Gizlice elimi tutarken yandaki kaskı da kafama taktı.
"Bu görev saçmalığı bitince konuşalım. BaekHyun sakın aptalca bir şey yapma!"
Dedi. Ses tonu gergin ve sinirliydi. Bu durumda olmamıza sinirliydi çünkü biliyordu ki hiçbirimiz daha gerçek bir savaşa hazır değildik. İlk kez askeriyenin farkını işte şimdi anlamıştım. Ayağa kalktım ve kimse bakmazken ona sarıldım. Geriye hızlıca çekilip konuşmasına izin vermeden konuştum.
"Sakın ölme!"
Dedim ben de onun gibi aynı şekilde. Hyunjin korkuyla aşağıya bakarken Jisung ise bir anda onu itti ve peşine atladı. Ben de, Taemin ile atladım ve bir süre sonra paraşütü açtım havada süzülürken ipleri tutup yönlendirdim rüzgara karşı en sonunda toplanan bizimkilerin arasına karıştım ve paraşütü çıkarıp attım.
"BaekHyun sen Namjoon komutanın ekibindesin, Jisung, Minho, Hyunjin, JungKook siz de JunMyeon komutandasınız. KyungSoo, Jongdae, Yixing Jongin komutanda, BaekSoo, Tao, Changbin, Jeong İn, Yeong Joon ChanYeol komutanda ve geri kalanlar LuHan, Jin Ki, Ki Bum ve Choi Minho siz de SeHun komutandasınız. Herkes dikkatli olsun."
Dedi TaeHyung komutan. Kendisi en genç komutan olsa da en sesi gür ve korkusuz olandı. Silahımı tutarken ChanYeol'a baktım sadece ve yollarımız ayrılırken de izledim onu...
Yürüyerek çevre keşif yapmıştık ardından da insanlarla konuşup kör noktaları tespit etmiştik. Sonunda dinlenmek için çadırları kuracak bir alan seçtik ve çadır kurarken bazıları da çantasından yemek çıkardı konserve. Benim iştahım yoktu ama LuHan zorla ton balıklı yosun yedirdi bana. Kimsenin enerjisi yoktu yorulmuş ve gördüğümüz cesetlerden sonra midemiz bulanmıştı. Sahi savaş diye bir şey neden vardı ki? Güçlü yönetimler başta kendine toprak parçası alabilsin diye neden masum insanlar ölmek zorundaydı? Bundan nefret ediyordum yarınları belli olmayan insanların bitmeyen doyumsuz dünya isteklerinden. Ayağa kalkıp biraz gezdim ki ChanYeol sigarasını içiyordu taşın üstüne oturmuş. Yanına gittim selam verip ve başını sallayınca oturdum.
"Gözlerin mi doldu senin?"
"Hayır komutanım. Burası dağın tepesi soğuktan oldu."
"Yalancı seni..."
Dedi. Bir süre sonra ceketini üzerime bırakınca etrafa baktı ve ceketin içinden yavaşça belime elini koyup kendine çekti.
"Ağlama. Senin için buradaki her şerefsizi vururum. O sivillerin yaşayacak yarınları yoktu ama en azından senin gibi kalan diğerleri için savaşacak askerleri var Byun."
Dedi. Sözleri güzeldi ve ilk kez beni desteklemişti. Uzanıp öpmek istedim yanağından o gözlerime bakarken gülümsedim hafifçe.
"Teşekkür ederim komutanım. Ben sadece size layık bir asker olmak istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Are you my soldier?
Fiksi Penggemar"Komutan ChanYeol ve askeri BaekHyun. Belki askerim olabilirsin belki de daha fazlası?" TÜM HAKLARI SAKLIDIR