Bölüm 10:
gittikçe yükselen haller içinde
insandan örülmüş duvarlar içinde-
Yağmur damlaları suratıma çarparken bir damlacık suya göre fazla ağır olduklarını düşünüyorum, en azından bana ağır geliyor.
"Betül?" diyorum yağmurun sesi sesimi bastırmasın diye biraz bağırarak.
İrkiliyor, bakışları beni bulduğunda gözlerindeki donukluğu görüyorum.
"Atlas?" diyor, sesini duyamıyorum ama dudaklarının kıpırtısından anlıyorum."N'apıyorsun burada Allah aşkına?"
Şaşırıyor, yüzündeki ifadeden ne yaptığını kendisinin de bilmediğini okuyabiliyorum.
Üşüyor, titriyor. Kolundan tutup banktan kaldırıyorum, direnmiyor. "Islanıyorsun." diyorum gözlerinin içine bakarak.Başını sallıyor. Islak kirpikleri, yüzünden akan yağmur damlalarıyla karşımda başka biri var gibi hissediyorum. En azından böyle düşünmem işleri kolaylaştırıyor.
Kolundan tutup hastanenin yanındaki kafeteryaya sürüklüyorum onu. Kafeteryanın kapısının önünde tepemizde bir çatının bulunduğu alana geldiğimizde adımlarım duruyor.
Montumun iç cebinden çıkardığım mendili uzatıyorum. Titreyen eliyle alıyor. Yüzünü silmeye çalışıyor. Bir tane daha mendil veriyorum.
Eğilip gözlerinin içine bakıyorum.
"İyi misin?"Yutkunuyor, başını sallıyor.
"Emin misin? Hastaneye dönelim mi?"
Kolunda duran elimi tutuyor ve usulca uzaklaştırıyor kendisinden. "İyiyim Atlas."
"Bir şey mi oldu? Bu halinin sebebi ne?"
Öylece suratıma baktığında bunu sormaya hakkımın olmadığını fark ediyorum.
"Pardon, ben..." Bir nefes veriyorum. Ne biçim bir saçmalık bu?"Teşekkür ederim, iyiyim."
"İyi olmadığını görebiliyorum. Teşekkür etme, ben sadece eski günlerin hatrına öylece geçip gidemedim. Yabancı değiliz birbirimize."
Ne kadar öyle olmasını istesem de, diye tamamlıyorum cümleyi içimden."Yabancı değiliz." diye tekrarlıyor.
Bu ne yapacağını bilememe hissine daha fazla tahammül edemiyorum, arabamı işaret ediyorum ve "Benim gitmem lazım." diyorum.