Bölüm 13:
cebimdeki son iyi dilekler
-
selamlar!
artık bölüm saatimiz 22.00 falan olacak gibi.
kendi kendine buraya geldi iş bilmiyorum shshdhfneyse biz de bir şekilde geldik.
bu bölümün hikaye için bir viraj olduğunu söyleyebilirim.
artık bazı şeyleri daha yükseklerde yaşayacağız, ısınma turları bitti. herkes yeterince ısındı bence
iyi okumalar diliyorum, umarım keyif alırsınız.
öptüm.
-
"Babanne yalan söylüyorsun, hasta falan değilsin." diyorum bıkkınlıkla.
Hattın öbür ucundaki ihtiyardan hemen bir itiraz nidası yükseliyor:
"Sana yalan borcum mu var Ahmet Efendi? Tepem dönüyor, tepem! Tansiyonum düştü, tuzlu ayran ediverdi Nazmiye yengen onu içiyorum şimdi bak.""Sen ilaçlarını saati saatine alıyor musun?"
"Her saat telefonun alarmı öttü mü atarım ilacımı, suç bende değil, suç o senin deve arkadaşının yazdığı ilaçlarda. Bunlar bana yaramıyor dedim, kaç kez dedim ama cahiliz sözümüz dinlenmiyor ki!"
"İlaçlarında bir sorun yok."
Artık araya doktorunun verdiği ilaçlara olan memnuniyetsizliğini sokunca bu konuşmanın tamamen boşa olduğunu anlıyorum."Babanne..." diyorum, bir nefes veriyorum. Birkan'ın düğününe gelmemek için sergilediği tiyatro gösterisini kabullenmeye karar veriyorum. Düğüne gelse bile çalgıdan çengiden kafasının şiştiğini söyleyerek bizim kafamızı ütüleyecekti zaten.
"Benim çeyrek annende, onu sizinkiyle takıversin. Hilal kızıma, Birkan oğluma da selamımı söylersin, oldu bitti."
"İyi babanne, sana evinde iyi keyifler." diyorum ters ters.
Ama umursanmıyorum tabi:
"Heh bir de resim yollayın bana! Gelinin resmini!""Gelin o kadar umrundaysa gelseydin düğüne derler adama!"
"Ne çok laf yaptın Ahmet, yoruldum ben telefonu tuta tuta, hadi kapat hadi!"
Konuşmama fırsat vermiyor bile, kendisi telefonu suratıma kapatmadan önce son duyduğum şey "Nazmiye çay demlenmedi mi daha?" deyişi oluyor.