*****
İbrahim, Yunus'u aramış evin tarifini almıştı. Taksiden indiğinde birazdan Zeycan'ı göreceği için çok heyecanlıydı. Zili çaldığında elleri bile terlemişti. Oysa hava çok soğuktu. Birkaç saniye sonra kapı açıldığında donup kalmıştı. Kapıda Zeycan şaşkınlıktan açılmış gözleri ile İbrahim'e bakıyordu. İbrahim de ondan farklı değildi. İçeriden seslenen Meliha Hanım, Zeycan'dan ses çıkmayınca kapıya gelmiş ikisini o şekilde bulmuştu.
"Buyurun, kime bakmıştınız?"
İbrahim, kendisini toparlamış ve zorla sesini çıkartarak kendisini tanıtmıştı. Meliha Hanım hemen içeri davet etti. Zeycan ise hala konuşamıyordu. En sonunda İbrahim elini tutup sıktığında kendine gelebildi.
"Hayal gördüm sandım. Gerçekten sen buradasın. Nasıl geldin?"
"Uçakla." İbrahim artık toparlanmıştı. Ayakkabılarını çıkartıp içeri girerken Zeycan'ın o şaşkın hali ile dalga geçiyordu. Sevdiğini sağ salim ve şaşkın gördükçe keyfi yerine geliyordu.
Erhan'ın ailesi ile tanışmıştı. Erhan'ın, akşama doğru geleceğini bildiği için o saate kadar Zeycan'ı gezdirmeyi umuyordu. Yarım saat kadar sonra ikili hazırlanıp çıkmıştı evden.
Zeycan bir haftadır İstanbul'daydı ama hiç gezmemişti. Yunus ile Sedat çalıştığı için vakitleri olmuyordu. Akşamları da kız arkadaşları ile birlikte olmaları gezmelerine engeldi. Bu da İbrahim için büyük fırsattı. İlk o gezdirecekti kendi sevdiği yerleri sevdiğine! Bir süre araba ile gezmişler, sonra Anadolu Kavağına gitmeye karar vermişlerdi. Böylece Anadolu Yakasının tüm kıyı şeridini görmüş olacaktı.
Kavakta yediği balığın hayatında yediği en lezzetli yemek olduğuna bahse girebilirdi Zeycan. İbrahim ile yaptığı her şey zaten çok güzeldi.
Anadolu kavağındaki kaleye çıkıp boğazı seyretmek de çok güzeldi. Hava çok soğuk olduğu için sıkı sıkı giyinmişti ikisi de. Ama yine de Zeycan üşüyünce ısıtmak için İbrahim ellerini ovalamaya başladı. Sonra da Zeycan'ın sırtını kendi göğsüne yasladı. Böylece hem sırtını soğuktan koruyor hem de kollarının arasında tutuyordu. Başını, başına dayamış, buz gibi olmuş yanağını da ısıtmaya çalışıyordu. En sonunda daha fazla dayanamamış, yanağına dudaklarını bastırmıştı. Zeycan yanağından başlayan sıcaklığı bir süre sonra ayak parmaklarında bile hissediyordu.
İbrahim, kollarının arasındaki genç kızı çevirmişti. Şimdi göğsü göğsünde duruyordu. Gözlerine baktı.
"Üşüyor musun hala? Dönelim mi?"
"Dönmeyelim!" Zeycan üşüyordu ama onun kollarında olmak için üşümeye değerdi. Kendisini ağabeylerinin yanında hissettiğinden daha da güvende hissediyordu.
İbrahim dudaklarına eğildi. Zeycan o dudakları bekledi. İlk öpüşmeleri ikisini de iliklerine kadar titretmişti. İbrahim bir süre sonra dudaklarını çekti.
"Zeycan, sana aşığım, bir tanem. Seni çok seviyorum." Hayatında ilk kez söylüyordu ama çok güzeldi bunu söyleyebilmek.
"Ben de seni çok seviyorum." Tüm yüreğinden gelmişti yanıt.
"Benimle İstanbul da yaşayacak kadar mı?" İbrahim, bu sorunun yanıtından çok korkuyordu. Gerçi kendisi de Gaziantep de yaşayabilirdi ama istediği sevdiğini orada olabilecek kötülüklerden uzak tutmaktı.
"Yanına taşınmamı mı istiyorsun?" Zeycan afallamıştı. Doğru mu anlamıştı? Ağabeyleri onu, ölse yollamazdı bu şekilde.
"Sen beni, ağabeylerine öldürtmeye niyetlisin sanırım. Ben sana evlenme teklif ediyorum." İbrahim yanlış anlaşıldığını fark etmiş hemen düzeltmişti. Zeycan'ın yüzü gülmeye başlayınca o da rahatlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZDAKİ ATEŞ
RomanceEski bir dost... Erhan Binbaşı Sırlar, Yalanlar ve Kararlar'ı okuyanlar anımsar, Aden'e aşık bir Erhan Binbaşı vardı. (Okumamış olanlar da okuyup tanışabilir. :D ) Okuyucunun bir kısmının tercihi Erhan olunca, aşkına da karşılık bulamayınca, bu iyi...