Zeycan, ağabeyinin ve yengesinin kaçışından beri insan içine çıkamıyordu. Diğer ağabeyleri de utanç içinde yaşıyordu. Celal ortadan kaybolunca, Zeycan bu kez de Cemal'in evine taşınmıştı.
Cemal ağabeyi işleri toparlamak için uğraşsa da her geçen gün durumları kötüye gidiyordu. Neredeyse tüm anlaşmaları iptal olmuş, yeni iş bağlantıları yapılamamıştı. Daha bir ay dolmadan ailenin yatırımları tepetaklak olmuştu. Ağabeyi birkaç tırı satmaktan başka çare kalmadığını söyleyince diğer kardeşler de onay vermişti. Üç tır satılmış beş yüz bin lira kadar bir para toplanıp, iptal olan anlaşmalardan oluşan zarar kapatılmaya çalışılmıştı. Banka kredisi ile alınan araçların borçları ödendikten sonra elde yine çok az bir para kalmıştı. Cemal ne yapacağını bilemeden dolanıyordu ortalıkta.
Zeycan, bu işlerden anlamasa da Celal ağabeyinin bu kadar borçlanarak çalışacağına aklı yatmıyordu. Şirket işlerini ise soramıyor, sorsa da yanıt alamıyordu. Cemal, gece gündüz çalışıyor, evde de devamlı iş ile ilgili görüşmeler yapıyordu. Bir odasını çalışma odası olarak düzenlemişti. Kimseyi içeriye sokmuyordu. Bazen yüksek sesle görüşmeler yapsa da çoğu zaman sakindi. Ailenin tüm yükü omzuna kalmış birisinin çırpınışlarını izliyordu Zeycan.
Kemal ağabeyi ise nakliye işine bulaşmak istemiyor, köydeki topraklarla ilgileniyordu. Fıstık ağaçlarının toplanması tamamlanmıştı. Dönümler dolusu tarlaların ekim işleri tamamlanmıştı. Köylülerden oluşturulmuş ekipler çalışıyordu. Son toplanan ekinlerin satışını yapamamıştı henüz. Depolarda duruyordu mallar. Sanki bir anda tüm iş yaptıkları insanlar düşman olmuştu. Toprakta yetişenleri bile satamıyorlardı.
Evde, o malların çürüyeceği, beş para etmeyeceği konuşulmaya başlandığında Kemal, sinirlenip, "O kadar emeği üç kuruşa satacağıma, hepsini yakarım daha iyi." Diye patlamıştı.
Hepsi, evin direğinin Celal olduğunun farkındaydı. İşler sarpa sardıkça sinirler bozuluyordu. Celal'in adının kaçakçılığa karışması yüzünden işler bu hale gelmişti. Aklanmadıkça da kendilerine rahat yoktu. Ama nasıl aklanacaktı? Ne bir haber vardı ne bir iz. Asker, polis arıyor ama bulamıyordu. Yeni doğmuş bebek ile nasıl ortadan kayboldukları muamma idi.
Zeycan, ağabeylerinin odaya çekilmesinden sonra kendi odasına gitti. Bilgisayarını açtı. Yeğeninin resimlerinin olduğu dosyayı açtı. Küçücük meleği çok özlemişti. Ağabeyi, yengesi ve Ahmet Erhan'ın olduğu resimlere baktı. Gözlerinden süzülen yaşlardan ekran bulanıklaştı. Gözlerini silip bir sonraki resme geçti. Ne kadar süre geçtiğini bilmiyordu. Züleyha yengesi kapısını çalıp odaya girdiğinde yeniden yanaklarını ildi.
Züleyha, Zeycan'ın yanına geldi. Ekrandaki resme baktı. Sonra, görümcesinin omzuna dokundu.
"Gel şöyle oturalım. Sana söyleyeceklerim var."
"Söyle yenge. Yanlış bir şey mi yaptım?" Zeycan, yengesini rahatsız eden bir şeyler olduğundan emindi. Neşeli kadındı yengesi. Böyle ciddi konuştuğuna göre mutlaka kötü bir şey olmalıydı.
"Zeycan, ağabeylerin seni evlendirmeyi düşünüyor. Bu borçlardan kurtulmak için ortak alacaklarmış. Ama ortak olmak isteyen şart koşmuş, seninle nikâhlanırsa şirkete destek çıkacakmış. Haberin var mıydı?" Züleyha, epey düşünmüştü söyleyip söylememeyi.
"Yenge ne diyorsun sen? Ağabeylerim benim evliliğim üzerine şirket kurtarmaz. Emin misin? Yanlış duymuş olmayasın?"
"Yok, be canım, ne yanlışı, kahvelerini götürmeden önce kapıda dinledim ikisini de." Zeycan gözlerini açıp bakınca devam etti. "Ayıplama hiç, bunlar bu işleri daha çok batırmasın diye korkumdan yaptım. Ama bak neler duydum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZDAKİ ATEŞ
Roman d'amourEski bir dost... Erhan Binbaşı Sırlar, Yalanlar ve Kararlar'ı okuyanlar anımsar, Aden'e aşık bir Erhan Binbaşı vardı. (Okumamış olanlar da okuyup tanışabilir. :D ) Okuyucunun bir kısmının tercihi Erhan olunca, aşkına da karşılık bulamayınca, bu iyi...