Bölüm 28

8.2K 767 15
                                    

*****

İbrahim, Cemal ile Kemal beyi kendi odasına çıkartmıştı. Yunus da yanlarındaydı. Çayı semaver ile söylemişlerdi. Böylece uzun süre rahatsız edilmeden odada konuşabileceklerdi.

İbrahim, dinlenmeyi önlemek için frekans engelleyici kalemini kullanmaya başladı. Zaten tüm konuşmalarında bu kalemi devreye sokuyordu. Bunu odadakilere de söylemiş, kendilerini daha rahat hissetmelerini sağlamıştı.

Cemal, bir süre konuşmakta zorlansa da sonunda her şeyi en baştan anlatmıştı. Tüm aileden gizlediği kumar alışkanlığından, borçlanmasından ve sonra bu borçları ödemek için kendisine teklif edilen kaçakçılıktan bahsetmişti. Kaçakçılık yapmayı kabul etmeyince, bundan mesul olduğunu düşündükleri Celal'i ve ulaşabildiklerini ispatlamak için de Leyla'yı kaçırmışlar, Cemal'e ya borçlarını ödemesini ya da kaçakçılık yapmasını söylemişlerdi. Cemal borç ödemek için uğraştıkça daha çok para istenmişti.

Kemal de arada bir başını sallayarak Cemal'in anlattıklarını doğruluyordu. Cemal en sonunda dayanamamış ve her şeyi Kemal'e de anlatmıştı.

İbrahim, olayın bu kadar basit olamayacağını, kumar borcu ile kaçakçılığın ardında bu kadar büyük hesap hareketi olamayacağını söylediğinde ise iki kardeşin de hesap hareketlerinden haberi olmadığını öğrendi. Polise de zaten bunu söylemişlerdi. Bankalardaki hareketlerin hiç birinden haberdar değillerdi. Zaten Celal varken şirketle pek ilgilenmez, toprak işleri ile uğraşmayı tercih ederlerdi.

İki kardeşin anlattıklarından, doğru söylediklerine inanmıştı İbrahim. Şimdi olay bu tuzağı kuranların gerçekte kim olduğu ve bu planların neden bu kadar ince ince işlendiğini bulmaktı. Bu yörede yapılan kaçakçılıkta kimse bu kadar uzun süreli ve detaylı tuzak kurmuyordu. Neden bu kardeşlerin tırları bu kadar önemliydi? Ne taşınacaktı?

"Tırların çoğunu sattım. Tırlar önemli olsa satmama izin verirler miydi? Bana tuhaf geliyordu bu. Şimdi konuşunca size hak veriyorum. Neden bize bu kadar büyük tuzak kurdular? Biz işinde gücünde, toprağı ile uğraşan çiftçileriz. Yağmur yağsın, tohum çürümesin, hasat iyi olsun deriz. Sınırlarımızda olay olmasın kolay işçi bulalım diye dua ederiz. Nedir bizden istenen anlamadım ki."

Cemal, gerçek bir bıkkınlıkla konuşuyordu. Ama söyledikleri ile ne büyük bir ipucu verdiğinin farkında değildi. Yunus ve İbrahim önce Cemal ile Kemal'e baktılar. Yunus yanındaki dolabın üstünde duran dosyayı eline aldı. Birkaç sayfa sonra istediği belge önlerindeydi... İşte asıl istenen buydu!

*****

Umut, o sabah uçağı ile gelmesini bekliyordu Yunus'un. Saat on bir olduğunda artık indiğinden emindi. İner inmez aramazdı ama yine de telefonu yanından ayırmıyordu.

Saat öğleden sonra üç olmuş kimse aramamıştı. O saate kadar odasından çıkmamıştı. Öğlen yemeği için çağıran Uğur'a yemeyeceğini söylemişti. Ablası, biraz sonra elinde tabakla gelmiş, tost ve ayran getirmişti. Ama tabak hala geldiği gibi duruyordu. Canı istemiyordu.

Kapı açılıp Onur içeriye girdiğinde, yüz ifadesinden ters bir şeyler olduğunu anlamıştı.

"Ne oldu?"

"Umut..."

"Onur ne oldu? Söylesene!"

"Sedat aradı. Yunus dönmüyormuş. Orada işler karışmış. Tek söylediği bu! Ama sanırım birkaç gün daha orada kalacakmış."

"Nasıl işler karışmış? Yunus'a ne ki oradaki işlerden?" Karışan neydi? Zeycan ile mi ilgiliydi? Ama o zaman işler karıştı demezlerdi. Demek ki Erhan ile ilgili karışıklık vardı. Öyle olmalıydı...

BUZDAKİ ATEŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin