Umut, öğlene kadar elindeki işlerle uğraşmıştı. Kızların sorularına kısa yanıtlar vermiş, işinin çokluğundan bahsedip konuşma çabalarını engellemişti. Her gün on birde kızlarla birlikte içtiği kahvesini bile masasında içmişti. Bir şeylerin ters gittiğinin hepsi farkındaydı ama onun soruları yanıtlayacak hali yoktu. Kerem ile olanları anlatması zaten saçmalık olurdu. Birçoğu öyle bir erkeğin teklifine balıklama atlayacak kişilerdi. Ama kendisi sınırlanmayı asla kabul etmez, bunu isteyen erkekten de hemen kaçardı. Zaten ablası eşini kaybettiğinden beri aşka ve evliliğe uzaktı. İlk anladığında Kerem ile görüşmekten vazgeçmeliydi. Şimdi hatasının başlattığı baş ağrısından kurtulmak istiyordu. Bu isteği cep telefonu çalana kadar devam etti. Ekranda Kerem'in adını gördüğünde midesi düğüm düğüm oldu.
"Alo?"
"Merhaba canım, akşam buluşalım mı?"
Umut, telefonda her şey normalmiş gibi konuşan adamı başından atmaya karar verdi. Bunu telefonda mı yapmalıydı yoksa yüz yüze mi? Kararını çabuk verdi.
"Kerem, üzgünüm ama senin için ne bu akşamım ne de bundan sonraki akşamlarım var. Sana kendimi daha fazla tanıtmaya ya da senin istediğin gibi yaşamaya hiç niyetim yok."
"Ama... Ama Umut, ben sana her şeyi hemen kesip at demedim ki. İleride yani evlendiğimizde şimdiki gibi arkadaşlıklar istemediğimi söylemek istedim. Sen neden bu kadar kolay kesip atıyorsun?"
"Çok kolay, Kerem! O kadar kolay ki ben bile inanamadım. Tüm arkadaşlarımı tek tek düşündüm. Hiç birinden vazgeçemeyeceğimi anladım. Ama seni düşündüğümde kolay vazgeçebildiğimi gördüm. Bir daha beni arama."
Telefonu kapattığında, masa üstü telefon ile konuşmadığına hayıflanıyordu. Cep telefonu çıktığından beri insan ağız tadı ile telefonu çarparak kapatamıyordu. 'Adam hala evlendiğimizde diyor... Sanki onunla evlenmeye niyetli biri varmış gibi... Bu adam kendisini ne sanıyordu? Bulunmaz Hint kumaşı mı?'
Diğer masaların kendisine dikkatle bakmasından sonra sesinin yüksekliğini fark etti. Kızlar bakmaya devam edince de sinirle "Kerem boşa çıktı, ilgilenenlere duyurulur!" diyerek çantasını kaptığı gibi beş kızla paylaştığı bürodan çıktı.
Ne yapacağını bilmez halde kalabalık Kadıköy sokaklarında yürüdü. Ara sokaklarda hızlı adımlarla gezdikten sonra rahatladığını anladı. Çünkü artık vitrinlere bakıyordu. Farkında olmadan sahafların sokağına kadar gelmişti. Birkaç kitap almak için birine girdi. Yarım saat kadar sonra dükkândan çıktığında, iki elinde iki torba dolusu okumadığı kitap vardı. İki dükkân sonrasında güzel bir kebapçı vardı. Kebap kokuları tüm sokağı sarmıştı. Öğle yemeğini orada yemeye karar verdi. Karnı doyduktan sonra büroda yaptığı terbiyesizlik aklına geldi. Kızlardan özür dilemeliydi. İki sokak daha yürüdü. Hem yediklerini hazmetmiş hem de birazdan alacağı tatlıya yer açmıştı.
Büroya döndüğünde kızların hepsine kahve hazırladı. Yanına da tatlıları servis yaptı. Gülüşerek yenilen tatlılar az önceki saçmalığı unutturmuştu.
*****
"Mecbur değilsin ki! Bak, adam benim yaptığım bir şeylerden kırıldı. Ama senin de illa onu hasta olarak kabul etmen şart değil. Yani... Bak, ben ilk kez böyle bir şeyle karşılaştım. Sanırım sinirim bozuldu. O yüzden hastamın ayrılmasını kabul etmiş gibi oldum ama etmiyorum. Lütfen sana sorduğunda tüm saatlerinin dolu olduğunu söyle. Böylece, Umut ile Yunus arasında da sorun olmaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZDAKİ ATEŞ
RomanceEski bir dost... Erhan Binbaşı Sırlar, Yalanlar ve Kararlar'ı okuyanlar anımsar, Aden'e aşık bir Erhan Binbaşı vardı. (Okumamış olanlar da okuyup tanışabilir. :D ) Okuyucunun bir kısmının tercihi Erhan olunca, aşkına da karşılık bulamayınca, bu iyi...