4

35 9 9
                                    

Karanlık şehri örtüyordu. Bu haykırışlar bu yakarışlar boşuna değildi. Meğer hadiseler insan oğlunu düşüncelerine esir edebilirmiş. Düşünceler ateş olur yakar, su olup boğarmış. Hele şu vicdan yokmu, kahrolsun. En çok o konuşur da hiç susmazmış. Konuşsundu. Müstehaktı Fezaya.

        Saat gecenin dördüydü Feza yatakta oradan oraya dönüyordu. Vakit kulaklarının sağır olması gerektiği vakitti. Gerçi kulakları duymayınca susmuş olmuyordu ki vicdanı. Bas bas bağırıyordu içinde. Sesler kafatasına çarpıp yankı yapıyor olmalıydı. Çünkü başı müthiş bir şekilde ağrıyordu. Dayanamadı. Böyle duramazdı. Lavaboya gidip elini yüzünü yıkamak için yürümeye başladı. Koridorda ilerlerken attığı adımların sesi ona apayrı bir işkenceydi. En ufak bir gürültüyü kaldıracak halde değildi. Lavaboya girdi,ışığı açtı. Aynanın karşısına dikildi önce. Esmer teni kırmızı kesilmişti. Çünkü o anı hatırladıkça yüzünü elleriyle kapatıyor, var gücüyle bastırıyordu. İnce uzun bedenine giydiği kıyafetler ter içinde kalamıştı. Musluğu açtı, ellerini suya tuttu. Ellerini görünce utancından ne yapacağını bilemedi. Allahım bu nasıl bir yüktü böyle. Bu duygu yıllardır yaşadığı duygulardan daha keskin, daha nefes kesiciydi. Tutamadı kendini, tutamazdı. Usulca bir yaş süzüldü yanaklarına. Aldığı nefes ciğerini yakıyordu sanki. Sağ eliyle sol elini tırmalamaya başladı. Kendince, bedel ödüyordu ama içten içe biliyordu, yaptığının bedeli bu şekilde ödenilemezdi. Musluktan akan suya karışıp gidesi geliyordu şimdi. Yıllardır acıdan köşe bucak saklanan Feza, ölümü hatırlmamak için hiç bir kötü duyguyu kabullenmeyen kız, şimdi tam da acının merkezindeydi. Kafasını kaldırıp aynaya baktı ama yüzüne bakarken bile utanıyordu. O plastik parçası yere düşünce nasıl da buz kesilmişti Avazın yüzü. Gözleri, Fezanın anne ve babasının öldürüldüğü gece Fezanın çaresiz bakışlarının izlerini taşıyordu sanki. Acaba elinin yokluğu gibi ruhunda da ne yokluklar taşıyordu? Gizleme gereği duymuştu elinin olmayışını. Belki de kendi bile kabullenememışti henüz. Ya şimdi. Şimdi herkes biliyordu bunu. Dahası tavırları çok asiydi. Belliki Fezanın tahmin ettiği gibi şımarıkça büyütülmüş bir hali yoktu. Kim bilir o masum gözleri hangi fırtınalara tanık olmuştu? Ruhu hangi uçurumlardan düşmüş, hangi yollarda sürünmüştü?
  Feza bir an önce sabah olmasını bekliyordu. Çünkü kendini Avaza affettirmeliydi. Zaten o an Avaz arkasına bakmadan gittiği için hiç bir şey söyleyememişti. Hoş, ne söyleyebilirdi ki?
  Kusura bakma Avaz aptalca hırslarım yüzünden hissedemeyeceğin kadar kötü hissettirdim sana mı diyecekti? Feza odasına gidip yatağına girdi. Oradan oraya dönmeye devam etti. Arada bir gözlerini açıp sabah olup olmadığına bakıyordu. Nihayet karanlık, pençelerini çekmişti şehirden. Gün aymıştı. Fakat Fezanın ruhuna çökmüş karanlık, hâla aynı kararlılıkla kalmaktaydı. Feza herkesten önce kalkmıştı bu sabah. Hızlıca elini yüzünü yıkayıp kıyafetlerini giydi. Uykusuzluktan simsiyah kesilen göz altları, güneşli ve ışıl ışıl olan sabaha tezattı. Kahvaltıya inmedi. Bir an önce okula gitmeliydi. Yürüdü sessiz sokaklarda. Derken yine kaldırımda aynı dilenciyi gördü. Bu sefer para vermekle uğraşamazdı. Aldırış etmeden devam etti. "Ne o? Bugün iki liran yokmu? " Diye seslendi dilenci. Feza direncinin kendisine seslenip seslenmediğine dair tereddüte düştü. Lakin etrafında ondan başkası yoktu. Ardına baktı. Dilenci ona gülümsüyordu. Oldukça paspal ve kirliydi. Saçı ve sakalı birbirine karışmıştı ama yüzü tertemiz duruyordu. Dahası bu yaşlı adam hiç diğer dilencilere benzemiyordu. Anlamsız bir tebessüm iliklemişti dudaklarına. Halinden memnun bir tavrı vardı. Feza yavaşça ona doğru yürüdü. Elini cebine attı. Tam o sırada dilenci "bekle" Dedi ve kapalı olan avucunu Fezaya doğru uzattı. Avucunda bir şey olmalıydı. Feza ürkmeye başlanmıştı ama merak da ediyordu. Yavaşça elini açıp adamın avcuna doğru eğildi. Adam Fezanın eline bir ayna parçası bırakmıştı. Feza anlamadığını belli eden bir ses tonuyla "nedir bu? " Diye sordu. Dilenci oldukça kısık bir sesle "otur" Dedi. Feza yine tereddüt etti ama oturdu. Dilenci söze başladı "oldukça yüksek bir uçurumdan atlayan birinin hayatta kalma olasılığı yüzde kaçtır? "
-Taş çatlasa %20 falan.
+Bilemedin evlat.
-İyide bunun aynayla ne alakası var.
+Sabırsızsın. Oldukça yüksek bir uçurumdan atlayan birinin hayatta kalma olasılığı %100 dür.
-Fantastikmiş ihtiyar. Dedi Feza geçiştirerek.
+Hem sabırsızsın hemde dinlemeyi bilmiyorsun. Madem o kişinin hayatta kalacağına inanmıyorsun, beni hayatta kalmayacağına ikna et.
-Bak ihtiyar belli ki sabahtan akşama kadar burda oturmak çok sıkıcı ama şuan cidden acelem var. Deyip ayağa kalktı.
+Uçurumdan atlayan birinin ölmeyeceğini söylüyorum. Çünkü ağzımdan çıkan şey uçurumdan atlamaktı. Yere çakılması, veya tüm  kemiklerinin hunharca kırılması değildi. Sen ise öleceğini söylüyorsun. Çünkü sana göre ölüm uçurumdan atlamak. Yere çakılmak, veya tüm kemiklerinin hunharca kırılması değil. Yani seni uçurumdan düştüğünde kesin olarak öleceğine inandırmışlar. Bu yüzden yürümeyi bile reddetmişsin ve önüne çıkan tümsekleri uçurum sanmışsın.
-Ne zırvalıyorsun? Beni tanımıyorsun bile. Muhtemelen bunamaya başlamışsın ihtiyar. Deliler gibi sorduğun saçma soruları başkalarına sormalısın.
+Bak delilerin saçma sorular sorduğuna da insanmışsın.
Adam lafını bitirmeden Feza yürümeye başladı. O sırada dilenci yine bağırdı. "Benim yaptığım şey insanları gözlemlemek ve hayatlarını ayrıntılardan anlamak".Feza ardına bile bakmadı. Dilenci Fezanın iyice uzaklaştığını görünce ses tonunu iyice yükseltip öyle konuştu. "O aynaya iyi bak. Kendini tanıdığın zaman tüm düğümler çözülecek. "
Feza dilencinin tüm söylediklerini duymuştu. Kafası karışmıştı ama şuan Avazın yanında olması lazımdı. Bu yüzden tüm hızıyla devam etti yürümeye.
Okula ulaştığında gözleri hep Avazı arıyordu. Ama henüz gelmemişti. Sınıfın kapısından hiç ayrılmadı. İçinden Avazın bir an önce gelmesi için dua ediyordu. Derken Hoca derse girdi. Ders başlamıştı. Avaz hâlâ ortalıkta yoktu. Fezanın içinde bir umut vardı lakin bu umudu temellendiremiyordu. Saatler birbirini kovaladı. Okul bitti. Avaz gelmemişti. Feza kafasındaki acımasız ses ile başbaşa kalmıştı yine. Avaz mevcut olmasada, azap muhakaktı.

ÖLÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin