Partiye son yarım saat kalmıştı. Avaz henüz kıyafetlerini bile giymemişti. Partiye hiç gidesi yoktu ama mecburen gidecekti. Çünkü henüz soyismini bile bilmediği Ahmet'i arıyordu. Yani Çiziğin oğlunu. Aslında Çiziğin de soyismini bilmiyordu ama bilseydi bile bu hiç bir işine yaramazdı. Bu kurnaz adam gayrimeşru çocuğunu kendi nüfusuna geçirmezdi. Kaldı ki yer altı dünyasında neler olacağı kestirilemezdi. Çizikten intikamlarını Ahmetle alabilirlerdi. Ahmet çok klasik bir isimdi. Mecburen birden fazla kişiyle muhattap olacaktı bu gece. Odasında uzanırken gözü saate takıldı. Partiye ne kadar az süre kaldığını fark edince cüzdanını alıp çıktı. Hiç takım elbisesi yoktu. En yakındaki mağazaya girip ilk gördüğü takımı aldı. Artık elini gizlemiyordu. Alışmalıydı buna. Hemen kabine girdi fakat gömleğin düğmelerini iliklemekte epey zorlanıyordu. Tek eliyle kendini zorlaya zorlaya bunu da yapmayı başardı. Tam kabinden çıkacaktı ki dönüp aynadaki hâline bakma ihtiyacı duydu. Kendini boydan süzdü. Kıyafetler büyük veya küçük durmuyordu. Bu onun için tek kriterdi. Sadece buna dikkat etmişti. Öteki türlü nasıl göründüğüyle hiç ilgilenmemişti. Oysa bu takım ona müthiş yakışmıştı. Elinin olmayışı onu kötü göstermek yerine apayrı bir hava katıyordu. Ceketin üzerine tam oturması, gömlekte tek kırışıklığın olmaması, Avazın elini gizlemeye çalışmamasındaki özgüveni ve dik duruşu onu tam bir savaşçı gibi gösteriyordu. Avazın kara gözlerinin, bembeyaz gömlekle tezatlığı izlenmesi gereken bir manzara oluşturuyordu. Kabinden çıkıp kasaya yöneldi. Kasadakilerin yanında cüzdanını açarken çektiği zorluk gözükmesin diye henüz kabindeyken kartını çıkarmış elinde tutuyordu. Evet elinin olmayışını gizlemiyordu artık ama yinede insanların bakışlarından rahatsız oluyordu. Kasaya gidip ücreti ödedi. Saatte epey geç olmuştu. Partiye geç kalmamalıydı. Bu sebeple adımlarını hızlandırdı. Zaten mekâna az bir mesafe kalmıştı. Karşıdan bir kadın ve çocuk geliyordu. Çocuk 4-5 yaşlarındaydı. Kadının üstü başı düzgündü. Eğitimli birine benziyordu. Az sonra Avaza biraz daha yakınlaştılar. Küçük çocuk şaşkınlıkla annesinin arkasına geçti. Ardından annesini dürttü. Kadın çocuğun işaret ettiği yere baktı. Avazın olmayan eline dikkat kesilmişlerdi. Avaz tüm bunlara tanıklık ediyordu. Çok geçmeden genç kadın çocuğunun gözlerini eliyle kapattı ve Avaz geçene kadar da açmadı. Bu eğitimli görünen kadın kesinlikle toplumun yüz karasıydı. Çocuğun, küçük olduğu için yadırgaması hatta korkması doğaldı ama kadının bu yaptığı asla izah edilemezdi. Belki çocuğunu düşünerek bunu yapmıştı ama bu çocukta çok yanlış tutumları temellendiriyordu. Yani çocukluk çağlarında bizim garipsediğimiz olgular ebeveynlerimiz tarafından normalleştirilmeğinde büyüyüp bu olguları hâlen garipseriz, hatta böylesine berbat tepkiler veririz. İşte kadının yaptığı da buydu, çocuğu yaptıracakları da. Toplumda bu insanlardan oluşan zincir acilen kırılmalı, paramparça olmalıydı. Avaz kadının bu hareketini fark edince olmayan eline göz atıp tekrar önüne bakmaya devam etti. İçinde ince bir sızı vardı ama yinede başı dikti. Çünkü bu genç, o kadının yerinde olmaktansa bu durumda olduğu için gurur duyuyordu kendisiyle. Asıl noksanlık maddeyle ölçülemezdi. Asıl noksanlık ruhlardaydı ve şuan Avaz bu kadının ruhuna acıyordu. Tüm bunlar olurken Avaz mekana ulaşmıştı. Birkaç dakika da geç kalmıştı. Herkes içerideydi. Hareketli bir müzik çalıyordu. Avaz içeri girdi. Ortamdaki ışığı sanki mumlar karşılıyordu. Avaz ışığı beğenmişti. Herkes ayakta dans ediyordu. Avazın ise bu insanlar arasında tek bir arkadaşı yoktu. Gidip bir meyvesuyu aldı ve oturdu. Şimdi bu insanlarla nasıl tanışacaktı ve Ahmet'i nasıl bulacaktı? Tüm bunları düşünürken karşısında bir alev belirdi. Hayır, hayır bu alev değil Fezaydı. Ortamın ışığıyla birlikte elbisesinin kırmızılığı öylesine aktifti ki, dalgalanan alev taneciklerinden farksızdı. Avaz Fezayı görünce dili tutuldu resmen. Tüm insanların arasında apayrıydı. Saçları, bu keskin elbiseye meydan okuyordu. Elbisenin kumaşı ne kadar düz ve netse, Fezanın kıvırcık saçları bir o kadar karmaşıktı. Bu saçlar direnişi sembollüyordu. Aykırıydı, savruktu. Avaz hayran hayran Fezayı seyrederken Feza ona doğru baktı ve Avazı fark etti. Avaz Fezanın ona baktığını anlar anlamaz başka yöne baktı. Feza Avazı gördüğüne sevinmişti. Hemen diğer kızlardan ayrılıp Avazın yanına gitti. Bu gece çok cesurdu. Hiç çekinmeden oturdu yanına ama aynı cesurluğu Avazın yanına oturunca yok olmuştu. Birden gelip oturmuştu ama ne diyecekti? Bir an afalladı. Avaz dönüp yanına oturan Fezaya baktı. Feza artık konuşmalıydı.
"Hoşgeldin Avaz. Nasılsın?" Diyebildi zorlukla. Cümlesini bitirdikten sonra az önce dediklerini içinden tekrar etti. Çünkü heycandan saçmalaması tam Fezalık bir hareketti. "İyim" dedi Avaz. Ardından gözlerini Fezanın gözlerine dikti. Doğru ya oda nasıl olduğunu sormalıydı. Bunu hayırlayınca " Sen? " Demekle yetindi. Feza "iyim" Dedi. Ee şimdi nasıl ilerleyecekti konuşmayı? Bir şekilde onunla sohbet edip özür dilemeliydi. Avaz hâlâ Fezanın gözlerine bakıyordu ve bunu yaptığının farkında bile değildi. Derken birden yanlarına iki erkek bir kız geldi. Onlarında elinde içecek vardı. Bunlar Feza ve Avazın sınıfındaydılar. Erkeklerden biri Avaza "hoşgeldin Avaz. Bir türlü tanışamadık seninle. Ben Serhat. " Dedi. Avaz "memnun oldum" Diye yanıtladı. Diğerleride kendini tanıtmalıydı.
Kız "ben, Aysima" Dedi. Diğer erkek ise "ben, Ahmet" Dedi. Avaz gülümseyip memnun olduğunu dile getirdi. Tam o sırada ikinci çocuğa dikkat kesildi. Evet, Avaz yanlış duymamıştı. Bu çocuk isminin Ahmet olduğunu söylüyordu. Aysima, Avaza nereden geldiğini sordu ve biraz sohbet ettiler. Bu sohbete ara ara Feza da dahil oluyordu. Tâ ki Serhat, Avaza taşınmaktan neden vazgeçtikleri sorana dek. O an Avazın da, Fezanın da akına sargı olayı sonrası Fezanın, Avazın evine gittiği geldi. Avaz dönüp Fezaya baktı. Feza ise yine aynı mahcubiyetle kafasını yere eğdi. Biraz sonra Avaz içecek alacağını söyleyip kalktı. Şimdi tam sırasıydı. Fezada Avazın arkasından gidip orada yeniden özür dileyebilirdi. Hem içeceklerin olduğu yer ayrı bir bölmedeydi. Orada sadece açık büfe bulunuyordu. Fazla kalabalıkta değildi. Avaz gitti. Fezada kafasında planladığı gibi Avazın peşinden gitti. Avaz tam bardağını dolduracakken Feza karşısında belirdi. Şans eseri orada yanlızlardı. Müzik sesi çok az geliyordu. Faza derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Çünkü Avazla göz teması kurunca tüm cesareti kırılacaktı. Zaten Avazın onu yine affetmeyeceğinden korkuyordu. O yüzden bu en doğru yolmuş gibisine geldi. Avaz Fezanın karşısına geçtiğini görünce bardağı bırakıp Fezaya odaklandı. Feza gözlerini kapalı tutarak hızlı hızlı konuşmaya başladı. Avaz onun bu halini görünce tebessüm etti istemsizce. Avazın hislerini ne kadar da önemsemişti böyle. Üstelik ses tonunda ki titreme Fezanın korktuğunu gösteriyordu. Nasıl da masumane korkulardı bunlar. "Avaz biliyorum belki beni affetmeyeceksin. Evet bende kendimi affetmiyorum. Hayır ama ben affetmesemde sen affet beni" Dedi Feza. Heycandan düzgün konuşamıyordu bile. Avaz, Fezanın bu hallerini sebepsizce çok sempatik buluyordu. Hele ki arada gizlice gözlerini aralayıp Avazın tepkilerine bakmaya çalışması ve bunu Avazın fark etmeyeceğini düşünmesi... Bu onu aşırı derecede tatlı göstermeye yetiyordu. Avaz sırıtarak " Faza gözlerini tamamen açar mısın? " Dedi. Feza yavaşca açtı gözlerini. Neyse ki Avaz gülümsüyordu. Feza Avazın gülümsemesini görünce bıraz rahatladı. Avaz "tamam şimdi konuşabilirsin" dedi. Feza yine son sürat başladı konuşmaya. "Ya Avaz ben cidden çok pişman oldum. Asla öyle bir niyetim yoktu. Senden çok ama çok özür dilerim. Affına sığınmak istiyorum. "
Avaz, Fezaya biraz önyargılı yaklaştığını düşündü. Ama bunda haklıydı. Nede olsa Avazın elini kesen de Feza gibi etten kemikten bir insandı. Yani kötü insanların en âlasını gördüğü için Fezayı da o çerçevede değerlendiriyordu. Fezanın ardında sakladığı çok şey olduğunu düşünüyordu. Hem ondan özür dilemek için geldiğinde "az kalsın piskoloğuma gidecektim" demişti. Avaz bu detayı fark edince onun daha çok üzülmesine razı olamadı. "Tamam Feza ben unuttum bile. " Dedi. Feza aynı mahcubiyetle tekrar konuştu "Ya avaz haklısın ama çok pişma-" Lafını yarıda kesti. Duyduklarına o bile inanamadı. Avaz onu affetmişti. Gözlerinde kocaman bir ışık belirdi Fezanın. Bu ışık şuan tüm şehri aydınlatmaya yeterdi. Avaz, Fezanın gözlerindeki işığı hissetti, tâ derinlerinde. Fezanın gözülerindeki ışık, Avazın kalbine ateş olarak düşmüştü. İçini ısıtmıştı. Bu sıcaklık Avazın yüzüne bir küçük tebessüm olarak işlenmişti. Oysa bu sefer ki sadece bir tebessüm değildi. Avaz farkında değildi ama bu bir hissin uyanışıydı. Fezanın gözlerindeki ışıkla Avazın yüreğine düşen bir ateş parçası, yangına dönüşecekti. Bu yangının adı da aşktı. Tam bu sırada içeriden bir çığlık sesi geldi. Curcuna koptu. Siren sesi çıkınca ortam dehşet verici bir hal aldı. Avaz bir an için arkasını döndü. Gördükleri karşısında şok geçirdi. Dumanlar yükseliyor insanlar koşuşturuyordu. Fazaya tekrar yüzünü dönünce gördüğü korkunçtu. Feza mahvolmuş görünüyordu. Nefes nefese kalmış duvara tutunmaya çalışıyordu. Avaz Fezanın bu halini görünce el kısmından kesilmiş olan koluyla belinden tutup kendine yasladı. Sağlam olan eliyle de yüzünden saçlarını çekip onu sakinleştirmeyi hedefledi. Ama Fezanın sakinleşmesi bu şartlar altında mümkün değildi. Çünkü bu yangın ve kopan curcuna ona ölümü hatırlatmıştı. Şuan bir tür kriz geçiriyordu ve çıkış kapısına uzaktaydılar. Avaz ne yapacağını bilemiyordu. Fezanın bu hali ona acı vermişti. Feza nefes almaya çalışıyordu ve bunu yaparken çok zorlandığı her halinden belliydi. Ellerini Avazın ceketine kenetledi. Avazın omuzlarından güç aldıkça zar zor doğrulabildi. İnsanlar mekanı boşaltmışlardı. Sadece ikisi kalmıştı. Feza biran önce sakinleşmez ise bunun sonu kalp kriziyle bitecekti. Bakalım bu dört duvar arasında yaralı bir beden, yaralı bir ruhu kurtarabilecekmiydi?Avaz çıkış kapısına doğru yöneldi ama Fezanın ağlayan bir kalabalık içinde daha da kötü olacağını düşünerek vazgeçti. Bu sırada Feza, Avazın kollarında yaşam mücadelesi veriyordu. Başka bir yol olmalıydı. Bu kızı yaşatacak mutlaka başka bir yol olmalıydı. Avaz gözlerini bu binanın heryerinde gezdirdi aklın son bir çare geldi. Bu sırada alevler de iyice büyüyordu. Yangın muhtemelen parti olan yerde çıkmıştı. Mutfak tarafı sakin duruyordu. Avaz Fezanın belinden daha sıkı tutarak hareketi geçti. Mutfağa doğru ilerleyecekken Feza, Avazın kulağına doğrulup zorlukla "öleceğiz" Dedi. Avaz bir yandan yürüyor bir yandan Fezayı sakinleştiriyordu. "Hayır" Dedi avaz ve hemen ardından "bekle" Dedi. Beklemeliydi Feza. Bu hikâye burada bitemezdi. Zor bela mutfağa ulaştılar. Avaz Fezayı yere oturur vaziyette bıraktı. Hemen derin bir tencere bulup su doldurdu. Bu sırada Feza hâlâ can çekişiyordu. Nefes alışları iyice kontrolsüzleşmişti. Avaz doldurduğu suyu getirip Fezanın boynundan aşağı dökmeye başladı. Elbisesi olabildiğince ıslandı. Suyun etkisiyle Fezaya az da olsa güç geldi. Ürperdi. Buralarda bir yerde arka kapı olmalıydı. Avaz biraz bakındıktan sonra kapıyı buldu. Fezaya yaklaşıp "duyuyormusun beni? " Diye sordu. Feza başını sallamakla yetindi. Avaz hemen ardından Fezanın elini kalbine koydu. "Sadece burayı dinle, bu ritimler vâr oldukça sende vâr olacaksın. Anlaştıkmı marul kafa. " Deyip, Fezayı bu sefer iki koluyla kavrayıp kucağına aldı. Feza da başını yine sallamıştı ama bu sefer gözlerini de açabilmişti. Avaz iyice yorulmuştu. Çünkü hastalıklı kasları çok zorlanmıştı. Ama Feza için dayanmalıydı. Dayanıyordu. Feza ise bu sırada elini Avazın kalbinden çekmiyordu. Avaz sonunda ayağını dışarı atmayı başardı. Ortalıkta pek insan yoktu binadan biraz daha uzaklaştı. Fezayı yere bıraktı. Ardından kafasını doğrultup dizine koydu. "Aç gözlerini, bak dışarıdayız. " Feza hâlâ nefes nefeseydi. Güçlükle gözlerini açtı. Avazın gözlerini gördü. Bu gözler karanlık gökte parladıklarını sanan yıldızları kıskandırıyor olmalıydı. Bu gözlerin ihtişamı geceye bir hayli fazlaydı. Feza Avazın gözlerine dikkatle baktı ardından çevresinin sakin olduğunu görünce kalp atışları biraz daha iyileşti. Doğrup, oturdu. Fakat hâlâ eski haline dönmemişti. Avaz'da bunu fark etti. "Sende amma uykucu çıktın be marul kafa. " Dedi muzipçe. Ardından gülüp Fezanın yüzüne düşen saçlarını eliyle karıştırdı. Bu çocuk âdeta terapi gibiydi. Avaz orada olmasaydı Feza böyle ucuz kurtulabilir miydi işte orası muammaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ
Ficción GeneralBir gün gelecek üzerine giydiklerine aynadan bakamayacaksın. Oysa beyaz sana yakışır hatta belki de en sevdiğin renktir. Dünyadan alacak bir nefesin dahi kalmamıştır artık. O gün öyle bir gündür ki silahlar, susmuş kavgalar bitmiş ve tüm hayatı...