Avaz derse geç kalmıştı. Bu yüzden adımları daha da hızlanmıştı. Az sonra sınıfa ulaştı. Kapıyı çalıp içeri girdi. Ders felsefeydi ve felsefeci onların sınıf öğretmeniydi. Adı Mustafaydı. Gerçekten çok farklı biriydi. 35 yaşlarındaydı ama oldukça gençti. Kimi zaman 'hatunundan' bahsederek dersin yarısını kaynatsa da mükemmel bir eğitimciydi. Evliydi ve karısına hastaydı. Sınıfının da çok üstüne düşerdi. Henüz çocuğu yoktu ama öğrencilerini çocuğu gibi görürdü. Hepsiyle tek tek ilgilenirdi ama Avazla ilgilenmeye vakti olmadan Avaz gitmişti. Avaz içeri girer girmez Fezanın yüreğinin sesi duyulacak gibi oldu. Ne yani Avaz taşınmamışmıydı? Bu, bu bir mucize olmalıydı.
-Geç kaldığım için özür dilerim hocam.
+Gir bakalım çocuğum. Sen yeni öğrenci misin yoksa?
-Evet hocam Tekirdağ'a dönecektim ama bi sıkıntıdan dolayı tekrar burda kalma kararı aldık.
+Tamam yavrum geç bakalım bir yere.
Avaz iki adım attıktan sonra Mustafa hoca, Avazın eline dikkat kesildi. Avaz sargısını takmamıştı. Sınıftakilerde pür dikkat Avazı izliyorlardı. Tek bir boş yer kalmıştı oda Fezanın yanı. Feza bunu fark edince inanılmaz mutlu oldu ama Avazın oraya oturmaya hiç niyeti yok gibiydi. Hâla etrafına bakınıyordu. Sonunda Mustafa hoca dayanamayıp atladı espirili bir dil ile.
"Yavrum bizim kızlar insan yemiyorlar. Geç otur da." Mustafa hoca Karadenizliydi. Aslında pek bir şivesi yoktu ama 'da' ekini kullanmayı çok seviyordu. Avaz bu sempatik adamın konuşmasına dayanamayıp oturdu hemen. Feza saçmalamamak için kendini zor tutuyordu. Günlerdir yürüyen cenaze olan Feza gülümsüyordu. Dudak kenarında masumane bir gamzesi vardı. Gülünce o asi kızdan eser kalmıyordu. Daha çok İlkokul çocuklarına benziyordu. Bu hisleri bi tuhafsadı. Çünkü Avaz yanına oturunca vicdanı rahatlamamıştı. Hissettiği şey sadece mutluluktu ve hafif bir kıpırtı. Avazın parfümü ağır ve keskin bir çekicilik barındırıyordu. Feza ise parfüm sıkmamıştı bile. Lâkin duş jelindeki böğürtlen ve kavun kokusu tenine hapsolmuştu. Feza ve Avaz yanyana oturunca kıtalar birleşmişti sanki. İki ülkenin geleneksel şölenlerinin tek bir mekanda gerçekleşmesi gibiydi. Cümbüştü. Büyüleyiciydi. Avaz göz kenerıyla Fezayı süzdü. Saliselik bir göz teması oldu aralarında. Avazın gözlerinde hem iflah olmaz bir serseri vardı hem de masum bir kedi yavrusu. Bu nasıl bir bakıştı böyle? Nasıl bir kombinasyondu? Bu çocuk gece ve gündüzü ne denli bir ahenkle birleştirip, taşıyordu bedeninde? Ne için bu kadar ustaca yansıtıyordu her ikisini de. Fezanın gözleri ise genelde hissizdi. Maddeden ibaretti. İçindekileri öyle iyi saklamayı başarıyordu ki bakışlarındaki anlamı çözmek imkânsız gibiydi. Fakat bu sefer içindekileri saklayamamıştı. Saklamak gibi bir niyeti de yoktu. Gözleri cıvıl cıvıldı. Avazı hayranlıkla izliyordu. Avaz yutkundu. O sırada Fezanın gözü avazın boğazındaki çıkıntıya takıldı. Avazın o anki çekiciliği bu kızın bünyesine ziyadesiyle fazlaydı. Feza farkında olmadan çocuğa kitlenmiş izlemeye devam ediyordu. Mustafa hoca bugün yine zehir gibiydi. Gözünden bu da kaçmamıştı. Hafif sırıttı.
"Avaz galiba yanlış anladım bizim kızlar insanda yiyebilir miş. " Dedi muzipçe. Feza hemen önüne döndü. "Bizim kız bir tık gözleriyle yemiş olabilir de" Diye ekledi Hoca. Feza öylesine kızarmıştı ki teninin esmerliği bile bunu ört bas etmeye yetmiyordu. Avaz Fezaya anlamsızca baktı ama hocanın yaptığı espiriyi beğenmişti. Hafif bir tebessüm ile hocaya baktı. Mustafa hoca tekrar konuşmaya başladı.
"Ha Avaz, sende gelmişken sana da söyleyeyim. Bu akşam saat 9 da yan tarafta ki kafeyi kapatıyoruz. Tüm 11'ler orada olacak. Partiden sonra da açık bir alanına yemek yiyeceğiz. Her yıl yaz gelince yapılıyor. Yanlız ücretli. Katılmak istermisin? " Avaz tam hayır diyecekken Çiziğin bu okuldaki bağlantısı geldi aklına ve kabul etti. Bu sırada Fezanın ise derdi Avazdı. Normalde katılmayacaktı. Çünkü yurttan gelen gelirle bu ücreti ödemek biraz zordu ama Avaz gelecekti. Bu kendini affettirmek için iyi bir fırsat olabilirdi. Gözü spor ayakkabısına kaydı. Tabanı kalkmak üzereydi. Durgunlaştı. Bu partiye katılırsa ayakkabı alamayacaktı. Avazın onu affedeceği ihtimali aklına gelince kararını verdi. Ne olursa olsun o partiye katılacaktı. Of bu seferde partide giyecek elbisesi olmadığı aklına geldi. Tekrar morali bozuldu. Öğle arasında yurda geri döndü. Bankadan parasını çoktan çekmişti. Bir kısmını da çoktan harcamıştı. Parti ücreti tam 700 TL'ydi. İçinden "bari düzgün yemek verseler" Diye geçirdi. Cüzdanındaki tüm paraları yatağa koydu 750 TL'si vardı. 50 TL'yi eline alıp baktı. Tekrar cüzdanına koydu. Yatakta duran parayı cebine koydu ve okula doğru yol aldı. Para işi tamamdı. Elbiseyi nereden bulacaktı? O kokoş kızların yanına eski püskü elbiseleriyle gidemezdi ki. Zaten o elbiseler yetiştirme yurduna başkaları tarafından gönderiliyordu. İlk hali bile eski olan bu kıyafetler yıllarca dolapta bekliyordu. İnsan içinde bile zar zor giyilebilirken partide mi giyecekti bunları? Okula ulaştı. Direk parayı Mustafa hocaya vermeye gitti. Fakat hiç beklemediği bir şey oldu. "Feza bu kadar parayı neden getirdin." Dedi. Olamaz yoksa daha fazlamıydı? İyide daha fazla parası yoktu ki Fezanın. Mecburen katılamayacaktı . "Kızım müdür sonradan değiştirdi ya. Mekanla anlaşmışlar üçyüz elli tek lazımmış. " Dedi Mustafa hoca. Feza çok sevinmişti. Kimse söylememişti ki böyle bir şeyi? Neyse sonuç olarak Feza akşam için bir elbise de alabilecekti. Aslında fiyatta hiç bir değişiklik yoktu ama Mustafa hoca Fezanın durumunu biliyordu. Hiç para almasa Fezanın gururu kırılacaktı. Oda böyle bir yöntem bulmuştu. Müdürle konuşup Fezaya böyle bir ayrıcalık tanıyacaktı. İyi kalpler hala atıyormuş meğer. Bu karadeniz uşağı bunu göstermiş oldu.Feza okulun bitmesi için heycanlanıyordu. Çünkü yol üstünde çok ucuz bir mağaza vardı. Hemen oradan elbisesini alıp yurda gidecekti. Bu sırada Avaz'da Mustafa hocayı arıyordu. Ücreti vermek için. Hocayı öğretmenler odasında bulamadı. Öğretmenler odası ve Müdür odası karşılıklıydı. Müdür odasının kapısı aralıktı. Avaz tam geri dönecekken odadan gelen sesleri işitti. Bu konuşan Mustafa hocaydı. "Fezanın Anne ve babası hayatta değil hocam. Bu ücret onu aşacaktı. Kaldı ki yetiştirme yurdunda kalıyor. Bu yüzden böyle bir şey yaptım." Dedi Mustafa hoca. Müdür sinirlenmişe benziyordu "Hocam lütfen bir dahakine bana danışmadan böyle şeyler yapmayın." Müdür daha lafını bitirmeden hoca cebinden bir miktar para çıkarıp masaya bıraktı. " Peki hocam, bir dahakine kendi töleransımı kendim tanırım. Tırtıkladığınız paralara benimde katkım olur " Dedi. Mustafa hoca tam çıkacakken Avaz görünmemek için hızlıca yürüdü. Muhtemelen daha sonra içeride tartışma olmuştu ama müdür bir şey diyemezdi. Çünkü Mustafa hoca müdürün bu yaptığının farkına varmıştı. Başkasına söylerse bu hem okul için hem de müdür için tam bir rezillikti. Az sonra Mustafa Hoca odadan çıktı. Avaz tesadüfen karşılaşmış gibi yapıp parayı hocaya verdi. Yürümeye devam etti ama aklına takılan başka bir şey vardı. Fezanın Anne ve babası yoktu. Avaz buna içerlemişti. Sonuçta oda yıllarca bu durumdaydı. Dahası onun şuan yanında amcası vardı ama Feza bir yurtta kalıyordu. Avaz sokakta tanıştığı bir çocuğun anlattıklarını hatırlayınca iyice üzüldü. Çünkü bu tanıştığı çocuk yetiştirme yurdundan kaçmıştı. Durmadan yetiştirme yurdunda yaşadığı kötü olayları anlatıyordu. Dahası yurt müdürü oradaki çocuklara şiddet uyguluyormuş. Avazın aklına Fezaya şiddet uygulayabilecekleri ihtimali gelince yüreği sızladı. Bu acımak değildi, çok daha farklıydı. Resmen Fezaya karşı yüreği yumuşamıştı.
Zil çaldı. Okul bitmişti. Feza hala heyecanlıydı. Yolda hızlı hızlı yürüyordu. Derken yolda oda arkadaşı mine ile karşılaştı. Mine Fezanın bu halini fark etmişti. Yanına gidip ne olduğunu öğrendi ve oda Fezaya mağazaya gitti. Mağazanın içerisine girdiler. Rengarenk elbiseler vardı. Her model mevcuttu. Fezanın gözüne kestirdiği tek bir elbise vardı. Kan kırmızısıydı. Muhteşem görünüyordu. Elbiseyi satın alıp yurda doğru yürümeye başladılar. Yolda çok güzel sohbet ettiler. Aslında Feza genelde kimseyle bağ kurmamaya özen gösterirdi ama son zamanlarda çok değişmişti. Odaya çıkar çıkmaz elbiseyi giyip makyajını yaptı. Makyajı çok güzel olmuştu.
Odaki kızlar gözlerine inanamadılar. Elbisede ayrıca yakışmıtı bedenine.
Her biri ayrı ayrı övgü yağdırmaya başladılar. Onlar Fezayı övdükçe Feza göz teması kurmamaya çalışıyordu. Çünkü utanıyordu. Yanakları epey kızarmıştı, çok da mutlu olmuştu. Evet mükemmel göründüğüne göre artık partiye gitmeliydi. Harika bir gece onu bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ
General FictionBir gün gelecek üzerine giydiklerine aynadan bakamayacaksın. Oysa beyaz sana yakışır hatta belki de en sevdiğin renktir. Dünyadan alacak bir nefesin dahi kalmamıştır artık. O gün öyle bir gündür ki silahlar, susmuş kavgalar bitmiş ve tüm hayatı...