(İnşallah) Şehid Aytaç Baran ve Sacit Pişgin'e; aynı zamanda Çeçenistan Şehidleri (inşallah) Bülent Tuna, Mücahid Şener ve Abdülkadir Kutluay'a ithafen...
***
Taksici apartmanın önüne vardığında parayı uzatıp teşekkür ettim. Aşağı indiğimde hırkama daha çok sarınıp apartmanın ön bahçesindeki çardaklara doğru ilerledim. Moralim öyle bozuktu ki Hazal'la dahi bir süre konuşmak istemiyordum. Bu yüzden biraz olsun serin sonbahar akşamına bırakacaktım kendimi.Koca erik ağacının sararan yaprakları bahçedeki otların üzerini bir halı gibi örtmüştü. Onlara basa basa ve çıkan hışırtı seslerini dinleye dinleye çardağa doğru ilerledim. Bahçenin dışındaki kaldırımda bulunan sokak lambası dışında çardağı aydınlatan herhangi bir ışık kaynağı yoktu. Özellikle yaz akşamları kimse olmadığı zamanlarda çayımı, kitabımı ve led ışıklı okuma gözlüğümü alıp buraya iner ve uzun süren bir okuma serüvenine kapı aralardım.
Fakat bu sefer yalnızca biraz nefeslenmek, az önce yaşadığım gergin anların etkisini üzerimden atabilmek istiyordum.
Çantamı kolumdan çekip çardağın içindeki masaya bıraktım. Ahşap banka oturup ellerimi masanın üzerinde birleştirdim. Bugün yaşadığım şeyler sürekli olarak aklıma geliyor ve ne yapmam gerektiği konusunda çeşitli düşünceler üretiyordum.
Biraz olsun kırıldığımı anlasınlar ve bir daha Alperen'le beni yan yana getirmeye çalışmasınlar diye onlara ciddi bir ders vermem gerekiyordu. Bu yüzden yol boyu düşündüğüm o şeyi yapmaktan artık emindim. Çantamdan telefonumu çıkarıp hızlıca whatsappa girdim. Alperen, Mine, Yağız, Seda ve tiyatrodan birkaç samimi arkadaşımızın daha bulunduğu gruptan ayrılarak telefonumu uçuş moduna aldım. Böylelikle arasalar bile bana ulaşamayacaklar ve bugün olanlara karşı çok kızgın olduğumu anlayacaklardı.
"Neden gittim ki..." diye mırıldandım. "Off..."
Ellerimi huzursuzca çardakta gezdirirken aklıma sürekli olarak Seda'nın göze soka soka Alperen'le beni yakınlaştırmaya çalışması geliyordu. Böyle yaparak beni ne kadar kırdığının ve arkadaşlığımızın zarar gördüğünün farkında değildi. Belki bugün biraz olsun anlar ve bir daha aynı şeyi tekrar etmezdi. Çünkü esasında değer verip sevdiğim biriydi Seda. Ama bazen düşüncesizce hareket ediyordu.
Uzun bir süre sadece bu yaşadıklarım üzerine düşündüm. Hava gittikçe soğuyordu fakat bunu önemsemiyordum. Alperen'in bundan sonraki tavırları, merak ettiğim diğer bir konuydu. Eğer hâlâ bana yaklaşmaya çalıştığını sezersem onunla arkadaşlığımı bitirecektim. Bu karar beni biraz olsun rahatlatmıştı.
Yaşadıklarımın üzerimde bıraktığı tesir biraz olsun azalınca çantamı alıp banktan kalktım. Tekrar erik ağacının yere düşen kurumuş yapraklarına basa basa bahçeden apartmanın girişine doğru yürüdüm. O esnada apartmanın karşısından kapıya doğru yönelen bir başka ayak sesi işittim. Bahçeden apartman girişine çıkan iki merdiveni çıktığımda ise ayak sesinin sahibiyle karşı karşıya geldik. O da, ben de ikinci kez karşılaşmamıza şaşırarak bir iki saniye denilecek kadar kısa bir an duraksamış, sonra önümüze bakıp birkaç adımda kapıya varmıştık.
Genç, kendi dairelerinin ziline basınca anahtarımı çıkarmaktan vazgeçip onun arkasında beklemeye başladım. Kapı hemen açılır sanmıştım fakat iki dakikadan fazla bir süre geçtikten sonra bile açılmamıştı. Genç, elini ensesine götürüp gergince ovuşturdu. Tanımadığımız biriyle kapının önünde beklemeye çalışmak ikimiz için de çok zordu. Tıpkı asansörde birbirini tanımayan iki kişinin o gergin bekleyişi gibi...
Neyse ki dalgınlığım daha da uzamadı. Derin bir nefes alıp çantamdan anahtarlarımı çıkardım. Kapının önünü bedeniyle kapatan gence önümden çıkması için nasıl hitap edeceğimi bilemeden: "Şey..." diye seslendim. Arkası dönük bedenini bana çevirdi ama yüzüme bakmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kardelenler Üşümez mi?
SpiritualBen, o adama baktım; herhangi bir adama bakar gibi değil. O ve benden başka kimsenin olmadığı bir zaman diliminde; tüm sınırlarını çiğneyerek ve uyansa asla razı olmayacağı bir yakınlıkta baktım. Parmaklarım, bastıramadığım duyguların coşkunluğuyla...