"Neden bana haber vermedin Kardelen ya, ayağıma kadar gelen fırsatı teptim, of!"
Ağzına aldığı koca bir dilim tatlıyı henüz daha çiğnemeden bana söylenip duran Hazal'a bir şey demeden kitabımı okumaya devam ettim. Bir yandan Rana Teyze'nin koyduğu koca bir tabak tatlıyı silip süpürüyor bir yandan da bana söyleniyordu.
"O gençle tanışmam için bir fırsattı bu... Bir daha kimbilir ne zaman çağırır Rana Teyze... Artık evde misafiri var, zırt pırt gidemem de, çok anlaşılır."
Kitabın arasına ayracımı koyup uzandığım yataktan doğruldum. Hazal, çalışma masamın önündeki sandalyeyi bana çevirmiş yayılırcasına oturuyordu.
"Hazal..." diye söze girdiğimde elindeki tabağı masaya bırakıp bana baktı. Bir şeyler anlatmak istediğimi anlamış gibiydi.
"Bence sen bu gençle ilgili pek fazla hayal kurma..."
Kabaran siyah saçlarını sırtına atıp: "Neden?" diye omuz silkerek sordu. Bir yandan da ojeli tırnaklarını yemeye başladı.
Derin bir nefes alıp: "Çünkü..." diye söze girdim. "Bu çocuk Rana Teyze'nin anlattığına göre biraz muhafazakar. Sevgili işlerine pek yanaşacağını sanmıyorum. Üstelik nişanlısı da yeni vefat etmiş. Yani ortada ümitlenmen için hiçbir sebep yok."
Önceki söylediklerimden çok son cümlem dikkatini çekmiş olmalı ki cümlemi bitirir bitirmez tırnaklarını ağzından çekip: "Nee?" diye yüksek bir sesle sordu. Gözlerini kocaman açmış merakla bana bakıyordu. Çok geçmeden yerinden hızlıca doğrulup koşar adımlarla yanıma geldi.
"Nasıl ya... Vefat mı etmiş? Rana Teyze neler anlattı sana? Lütfen bana da anlat!"
Bağdaş kurduğum bacaklarımı sarsarak heyecanlı bir ses tonuyla ard arda sorular yönelten Hazal'ın yalvarırcasına bakan gözlerine gözlerimi devirerek baktım.
"Hazal, çok meraklısın!"
Anlatmayacağımı zannederek sitemli bir sesle söylenmeye başladı:
"Off ama sen her şeyi öğrenmişsin, tabi ki merak etmezsin! Ben orada olsaydım bana da anlatacaktı ama yoktum. Hadi, sen anlat da senden dinleyeyim."
***
Provamız beş gündür hız kesmeden devam ediyordu. Diyaloglarımın çoğunu ezberlemiştim bile. Kağan Bey, hata gördüğü an bize müdahale ediyor; bazen sert bazense yumuşak bir ses tonuyla bizi uyarıyordu. Yine de her şeye rağmen Tarık'ın esprileri ve ara ara dil sürçmeleri sebebiyle yaşadığımız komik anları da düşününce eğlenceli geçen bir gün olduğunu söyleyebilirdim.
Saat altıya doğru prova bitince yorgun ama mutlu bir şekilde tiyatro binasından ayrıldım. Dışarı adımımı atar atmaz kasvetli bir hava beni karşıladı. Bulutlar kararmış, gökyüzü isli bir renge bürünmüştü. Telefonumu çıkarıp hızlıca Yavuz Amca'yı aradım.
Neyse ki yolu buraya yakın olduğu için beş dakika kadar sonra geleceğini söylemişti. Ellerimi hırkamın cebine koyup beklemeye başladım. Yavaş yavaş bazanın altındaki montlarımı günyüzüne çıkarsam iyi olacaktı. Havalar gittikçe soğuyordu ve ben, provalar hız kesmeden devam ederken hasta olmak gibi bir talihsizlik yaşamak istemiyordum.
Yavuz Amca, söylediği gibi dört-beş dakika sonra gelmişti. Yağmur çiselerken kendimi taksiye atıp çantamı koltuğa koydum.
"Yakında olmam iyi oldu kızım, bugün sağanak yağışlıymış hava."
Yavuz Amca, bunu söylerken çizgilerle dolu tıraşlı yüzünde bir tebessüm belirmişti. Aynı şekilde gülümseyerek: "Evet..." dedim. "İyi denk geldi Yavuz Amca."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kardelenler Üşümez mi?
SpiritualBen, o adama baktım; herhangi bir adama bakar gibi değil. O ve benden başka kimsenin olmadığı bir zaman diliminde; tüm sınırlarını çiğneyerek ve uyansa asla razı olmayacağı bir yakınlıkta baktım. Parmaklarım, bastıramadığım duyguların coşkunluğuyla...