Seda bir şeyler anlatırken bitki çayı dolu cam bardağın üzerine konulmuş limonu seyrediyordum. Daha doğrusu gözlerimin bu gibi anlamsız yerlere dalıp gittiğini şimdi Seda'nın bıkkın sesini işitince fark etmiştim:
"Kızım, iki saattir bir şey anlatıyorum burada! Geldiğimizden beri düşüncelisin."
İlk başta sitemkâr olan sesi gittikçe tedirgin bir hâl almıştı. Gözlerimi ona çevirip: "Biraz halsizim..." dedim. Oysa hasta değildim, ufak bir üşütme durumu dahi söz konusu değildi. Fakat bedenimde kocaman bir ağırlık vardı sanki. Ben omuzlarımı kaldırmaya çalıştıkça o ağırlık daha çok üzerime çöküyordu.
"Alperen'i mi kafana takıyorsun?"
Onu hatırlayınca yüzümü buruşturdum. Artık son yaptıklarını düşündükçe ondan midem bulanıyordu.
"Konusunu açma ya..."
İki elini masaya koyup dik dik yüzüme baktı.
"Ee o zaman sorun ne Kardelen Hanım?"
Çayımdan bir yudum alıp gözlerimi ondan kaçırma ihtiyacını bastırmaya çalıştım. Kalbimin içini okumaya çalışır gibi bakıyordu gözlerime. Ve bu beni rahatsız etmişti. Sanki orada okuduğu her neyse hep zihninde kalacak ve gardım düşecekti.
"Bir şey diyeyim mi?" diye sordu birden. Bu bir sorudan çok, 'söyleyeceğim ama kızmayacaksın' der gibi ön hazırlıktı. Bir şey demedim, başımı bile sallamadım ama o içindekini söyledi:
"Sen âşık olmuş gibisin..."
Endişeyle yutkunurken dudaklarım itiraz etmek için aralandı ama elini kaldırıp: "Dur dur!" dedi birden. Kaşlarını çattı, dudağı çok hafif kıvrıldı, benimle eğlenir gibi.
"İnkar edeceksin ama baştan söyleyeyim; ne kadar inkar etsen de inanmam... Ben, âşık olan kadını kırk metre öteden tanırım."
"Saçmalıyorsun Seda!" diye sitemli bir sesle karşı çıktım. Kalbim hızlı hızlı atıyor, sanki söylediği şeyi çevredeki herkes duyacak ve gözler üzerime çevrilecek gibi tuhaf bir korku duyuyordum.
Çatalı pastasına batırıp koca bir parça aldı ve ağzına atıp gülerek başını salladı. Onu önemsememek istedim. Sinir olduğumu anladıkça daha çok üzerime geliyordu. Etrafa göz gezdirdim. Bir şeyler yiyip içen, mutlulukla gülüşen, birbirlerini dikkatle dinleyen bir sürü insan vardı. Bu insanların arasında tuhaf bir yabancılık duyuyordum. Ötesi; beni bunaltıp sarsan, çaresiz hissettiren bir ağlama isteği...
"Bu zamana kadar hiç sevgilin olmamıştı, değil mi?"
Yine alaycı bir ses tonuyla aynı konuyu açınca: "Cidden yeter!" deyip gözlerimi devirdim. "Kafanda kurup duruyorsun sadece."
"Bu yüzden çok belli ediyorsun işte..." deyip dişleri görünecek kadar genişçe gülümsedi. "İlkler güzeldir. Yani sonu onunla bitmese de kalbinin bir köşesinde kalır ilk buluşma, ilk öpücük, ilk dans..."
Gözlerimi ondan ayırıp soğuyan çayıma baktım. Birden tüm detaylar siliniverdi sanki. Gözümün önünde o ve ona dair görüntüler belirdi. Çok geçmeden mağlup oldum. Yasaklı bir bölgeye girme arzusuyla onunla yan yana gelemeyecek şeyleri hayal ettim. Bir kızla buluştuğunu, bir kızı ilk kez öptüğünü ve bir kızla dans ettiğini... Fakat o kız ben değildim. Bir başkasının olması da imkan dahilinde değildi. Karşı cinsin gözlerine bile bakmayan bir adam, tüm bu ilkleri yaşamaya arzulu biri olamazdı. En azından evlenmeden önce...
Ne düşündüğümü fark edince dehşete uğrayıp yutkundum. Sadece saçmaladığını söylediğim Seda'nın sözlerinden kısa kısa düşler üretmiştim. Üstelik, daha tanıyalı çok uzun bir süre geçmemiş olan bir adamı dair... Benden çok uzaktaki bir dünyada yine benden çok uzak hassasiyetler taşıyan bir adama dair... Parmaklarım masada anlamsızca daireler çizmeye başladı. Onu, vakur duruşunu, eylem yaparken göz göze geldiğimiz o anı, Alperen'i benden uzaklaştırdığı o günü ve nihayet teyzesinin evinde yaşadığımız o ürkütücü zaman dilimini anımsadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kardelenler Üşümez mi?
SpiritualBen, o adama baktım; herhangi bir adama bakar gibi değil. O ve benden başka kimsenin olmadığı bir zaman diliminde; tüm sınırlarını çiğneyerek ve uyansa asla razı olmayacağı bir yakınlıkta baktım. Parmaklarım, bastıramadığım duyguların coşkunluğuyla...