"İşi bıraktığından beri beni hep ekiyorsun. Bu sefer itiraz falan istemiyorum, geleceksin Kardelen!"
Sıkıntıyla iç çekip nefesimi geri dışarı bıraktım. Önümdeki kitabı kapatıp ağrıyan gözlerimi ovuşturdum.
"Seda... Neden gelmek istemediğimi biliyorsun."
"Bize ne ondan ya? Onun yüzünden ben seninle hiç vakit geçiremeyecek miyim? Yeter ya, cidden sıkıldım bu durumdan artık!"
Epey sitem içeren sözünü duyunca içimde bir pişmanlık belirdi. Onu uzun süredir ihmal etmiş, çağırdığı yerlere bir kez olsun gitmemiştim. Teklifini yine reddettiğim takdirde bana fena hâlde kırılacaktı. Bu yüzden: "Tamam..." dedim. Bir yanım oldukça huzursuzdu. Yaptığımın doğru olmadığını fısıldayan bir ses zihnimin içinde yankılanıp duruyordu. Ama gittim ben. Sırf arkadaşımı üzmemek için, oraya gittim.
***
"Kızım, yasa gelmiş gibi bu siyah basit elbiseyi niye giydin? Tamam, güzelliğini hiçbir şey söndüremiyor ama biraz daha şık giyinseydin keşke."
Siyah, dizlerimin birkaç parmak üstünde biten, yazlık bir elbise giymiştim. Salondaki en sade giyimli kişi olsam da bu beni rahatsız etmiyordu. Seda, sarı saçlarına fön çektirmiş, sırt dekoltesi olan mor renkli kısa bir elbise giymişti. Bu yüzden ara ara bana söyleniyor, bir kadının özel günlerde nasıl giyinmesi gerektiğiyle ilgili nutuklar çekiyordu. Artık sitemlerine karşı sadece oflayıp başımı ondan başka yerlere çeviriyordum. Ne dersem diyeyim beni anlamıyordu çünkü.
Önümdeki meyve suyundan bir yudum alıp gergince etrafa bakındım. Alperen, karşı koltukta, çaprazımda oturuyor; içkisini yudumlarken ara ara bana bakıyordu. Gözlerimi devirip başka yerlere bakmaya çalıştım. Dans eden çiftlere, salonun kenarında köşesinde birbirlerine yılışarak kur yapan birtakım erkek ve kızlara, doğum günü kızı Mine'nin oradan oraya heyecanla koşturup gelenleri karşılamasına baktım. Fonda çalan müzik, ruh sıkıntısından başka bir duygu hissettirmiyordu bana. Önüme gelen saçlarımı sıkıntıyla geriye doğru itip belki de ellinci defa ofladım. Meyve suyunu masanın üzerine bırakıp bu günün bir an önce sonlanması için sabırsızca beklemeye koyuldum. O esnada tanımadığım bir simâ görüş alanıma girdi. Hafifçe eğilerek elini bana doğru uzattı.
"Merhaba, ben Deniz."
Uzun saçlı, siyah kıyafetli, gözleri sürmeli ve kolları ejderha dövmeli bu tuhaf görünüşlü gence en az onun giyimi ve tarzı kadar garip görünen bir bakış attım. Eli uzun süre havada kalınca en sonunda indirmek zorunda kaldı. Yüz ifadesinden bozulduğunu anladım. Bir şey diyecek gibi oldu. Tam o esnada Alperen, genci tişörtünden tutarak: "Git başka kız avla." Diye tısladı yüzüne yüzüne. "O benim sevgilim."
Genç, korkuyla karışık bir gülümseme eşliğinde kendisinden epey uzun boylu olan Alperen'e bakıp: "Bilmiyordum" dedi. "Ben... özür dilerim."
Genç, korkak adımlarla yanımızı terk etti. Seda, karnıma dirsek atıp: "Yoksa benden gizlice sevgili mi oldunuz kız?" Diyerek kıkırdayınca hışımla ayağa kalktım. Alperen'e nefretin en koyu tonuyla bakıp: "Haddini aşma!" Diye mırıldandım. "Ben değil sevgilin, arkadaşın bile değilim artık senin."
Şu özel günü rezil etme riskim olmasa ona bağırıp çağırabilirdim. Ama yine de direndim. Arkadaşım Mine için, onun mutluluğuna gölge düşürmemek için direndim.
Ondan uzak bir köşeye geçince Seda da mecbur hissederek yanıma geldi: "Sakin ol kızım ya, o tuhaf gençten kurtardı seni, daha ne istiyorsun?"
"Ben kendi kendimi kurtarabilirim Seda. Kimsenin kahramanlığına ihtiyacım yok!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kardelenler Üşümez mi?
SpiritualBen, o adama baktım; herhangi bir adama bakar gibi değil. O ve benden başka kimsenin olmadığı bir zaman diliminde; tüm sınırlarını çiğneyerek ve uyansa asla razı olmayacağı bir yakınlıkta baktım. Parmaklarım, bastıramadığım duyguların coşkunluğuyla...