2. Bölüm: Sahaf

146 22 2
                                    

Ilık sonbahar günlerini seviyordum. Ne çok soğuk ne de çok sıcak bir hava... Evet, benim için ideal olanı teni okşayan, rahatsız etmeyen, yumuşak havalardı. Eylül ayının ortalarını bu yüzden çok seviyordum. Ara ara yağmur çiseliyordu. Yağmuru da çok severdim. Oda arkadaşımın aksine bulutlu, kasvetli havaları da... Hele de o an hafif bir gök gürültüsüyle birlikte yağmur çiselerse böyle anlar bana oldukça büyüleyici gelirdi.

Sahafçı Yusuf'un kapısını aralarken içerisi buram buram kitap sayfası kokuyor, hafif bir rutubet kokusu da bu kokuya eşlik ediyordu. İçeri girdiğimde Yusuf Amca, sırt çantalarını sıkıca kavramış iki kız öğrenciye bazı kitaplar gösteriyordu. Beni fark edince gülümsedi.

"Hoş geldin Kardelen."

Ben de uzun bir sürenin ardından kendimi kitapların arasına atabildiğim için son derece neşelenerek gülümsedim.

"Merhaba, hoş buldum Yusuf Amca."

"Siz ikisine de bakın kızım, işinize yarayacak olanı seçersiniz."

Kızlardan birine kalın olan kitabı, diğerine ise ince ve büyük olanı bırakıp yanıma geldi. Kemik gözlüklerini burnuna indirip ağır adımlarla bana yaklaştı. Sanki her gördüğümde biraz daha yaşlanıyor, omuzları biraz daha çöküyordu.

"Uzun süredir gelmemiştin."

Kitaplara göz gezdirirken, "Evet..." diye mırıldandım... "Büyük bir oyuna hazırlanmıştık, bilirsin, böyle zamanlarda pek uğrayamıyorum."

"Evet, bilirim..." Birden bir şey hatırlar gibi buruşuk parmağını havaya kaldırdı.

"Haa bu arada..." Karşı karşıya olan büyük kitaplıkların arasında, ortada, bir yığın kitap üst üste dizilmişti. Onlara doğru yöneldi.

"Shakespeare'in "Soneler"i geldi. Özel baskı, kutulu set, İngilizce. Hep soruyordun ne zaman gelir diye..."

Aldığım bu haber üzerine birden yüzüm aydınlandı. Ona doğru yaklaşıp seti bizzat görmek için can atmaya başladım. Yusuf Amca, kitapları karıştırırken bir yandan da; "Bu aralar çok uğraştırıyorlar beni, kaç kez sitem ettim ancak bugün sabah elime ulaştı. Üç haftadır uğraşıyordum."

Onun sitemlerinden çok kitaba odaklanmıştım, biraz sonra yüzü güldü, eliyle iki set çıkarıp, "Hah, buldum işte..." dedi. Birini bana uzattı. "Bayağı kitap geldi bugün, arada kalmışlar."

Bir kitaba bir de Yusuf Amca'ya sevinçle baktım. Seti elime aldığımda ilk yaptığım şey kutuyu okşamak olmuştu. Bir süre aşkla bakıştık. Neyse ki birkaç dakika sonra teşekkür etmek aklıma gelmişti.

"Öyle mutlu oldum ki anlatamam. Çok teşekkür ederim..."

"Ne demek kızım, senin gibi kitap kurtları az bulunuyor. Ne zaman bir kitap arasan gelip bana sorman yeterli."

***

Evet yaklaştığımda neşeyle bir şarkı mırıldanıyordum. Arada bir elimdeki kitap dolu poşeti kaldırıp içine bakıyor, bir an önce eve varıp onları doya doya seyretmek istiyordum. Okumadan önceki rutinim bu şekildeydi. Ama öncesinde kısa bir duş ve koca bir bardak bergomatlı çay ile bütün yorgunluğumu gidermeliydim.

Apartmana vardığımda zili çalmak yerine anahtarlarımı çıkarıp dış kapıyı kendim açtım.. Oda arkadaşım sevgilisinden ayrılmıştı ve depresyonda olduğu için dün olduğu gibi akşama kadar uyumayı tercih etmiş olabilirdi.

Asansöre binmek yerine üç katı hızlı ve neşeli adımlarla çıktım. Sahafa gittiğim günden itibaren yaklaşık iki gün boyunca çok neşeli olurdum. Sonra yavaş yavaş eski hâlime dönerdim. Tabi bugün oda arkadaşımın derdine ortak olmam gerektiği için neşemi pek belli etmemem gerekiyordu.

Kardelenler Üşümez mi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin