9. Bölüm: Zannettiğiniz Gibi Değil

105 20 17
                                    

Selamun aleyküm. Bu kitabımda diğer çoğu hikâyeme nazaran oy ve yorum sayısı oldukça düşük. Bu yüzden okuyanlardan özellikle ricam oy ve yorumlarını eksik etmemesidir.

Olayların yavaş yavaş başladığı bir bölüm oldu. Öncekiler daha çok karakterleri tanıdığımız ve onlarla bağ kurmamız için gerekli gördüğüm kısımlardı.

Keyifli okumalar dilerim.

***

Esmer yüzündeki yaraların bile güzelliğine gölge düşüremediği o adama bakarken parmaklarım, sol yanımda kalbimin çırpınışlarını durdurmak ister gibi geziniyordu. Yatağına biraz daha yaklaştım. Uzun kirpiklerinin ardında her şeyden habersizce kapattığı gözlerine, bir kabus görüyor gibi çattığı derin yarık bulunan kaşlarına... Gözlerim yavaş yavaş aşağı doğru indi; çiziklerle dolu olan hafif kemerli burnuna, ardından dağınık siyah sakallarına baktım. Dudaklarına baktım ardından. Daha önce hiçbir adama bakarken hissetmediğim o heyecan verici duyguları yüreğimin tam ortasına bir sızı olarak bırakan yaralı dudaklarına.

Ben, o adama baktım; herhangi bir adama bakar gibi değil. O ve benden başka kimsenin olmadığı bir zaman diliminde; tüm sınırlarını çiğneyerek ve uyansa asla razı olmayacağı bir yakınlıkta baktım. Parmaklarım, bastıramadığım duyguların coşkunluğuyla onun yüzüne doğru yol alırken göz kapakları titredi. Bir ateş avcumu yakmış gibi hızlıca çektim elimi. Zorlukla yutkundum ve birkaç adım geriye gittim.

Göz kapakları aralanınca beni gördü. Uyku mahmuru olduğundan olsa gerek o iri gözleri ilk defa bu kadar uzun bir şekilde benim gözlerimde gezindi. Sonra şuuru ancak yerine geliyor gibi yüzünü buruşturdu. Yatağından zorlukla ve inleyerek doğrulduğunda ayaklarım gayriihtiyari bir şekilde birkaç adım yanaştı yatağa. Ne yapabilecektim ki? Yanına gidip yastığını mı düzeltecektim? Yahut ellerini tutup: 'İyi misin?' diye mi soracaktım? En fazla ne yapabilecektim?

Çatık kaşlarının altında tedirgince etrafına bakınan gözleri, teyzesini arıyor gibiydi. Onu bu ezâdan kurtarmak için: "Rana Teyze..." dedim telaşla. "Kantine inmişti, gelir şimdi."

Soğuk ve mesafeli bir sesle: "Kapıyı açar mısınız?" Dediğinde bir an afalladım. İsteğine anlam verememekle birlikte itiraz da edemedim. Kulpu aşağı indirip kapıyı araladığımda rahatlar gibi nefesini dışarı bıraktı. O yoğun bakımdayken çokça düşündüğüm ama net bir cevap bulamadığım soruyu sormak için en uygun zamanın şu an içinde bulunduğumuz an olduğunu fark ederek: "Size bunu kim yaptı?" Diye soruverdim. "O gün kapınıza gelen adam mı?"

İlk başta kararsız bir edâ ile üzerindeki örtüde gezdirdi gözlerini. Ardından derin bir nefes alıp yan tarafta bir yere baktı. Pencereden dışarı baktığını düşündüm ama belki de baktığı yer sadece bir boşluktu. Zaten benim dışımda her şeye bakıyordu Âsım. Gözleri benim gözlerimle buluşmadığı sürece kendini emniyette hissediyordu. Odanın kapısını neden açık bıraktığını şimdi daha iyi anlıyordum. Onun dünyasında bir kızla değil bakışmak, aynı odada baş başa kalmak bile tehlikeli sularda yüzmek demekti. Fakat ben, inatla o sularda yüzmek istediğimi -hatta derinlere inip boğulma pahasına yüzmek istediğimi- kendimden utanarak fark ettim. Âsım ise kalbini dahi muhafaza etmek isteyen ve en mahrem duygularını kendisine yabancı olan bir kadına vermekten uzak duran bir adamdı.

Kardelenler Üşümez mi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin