Sabah gözlerin alarma kurulmuş gibi direk açıldı. Kendimi çok dinç hissediyordum. Yataktan kalkıp banyoya ilerledim. Elimi yüzümü buz gibi suyla yıkayıp hemen iş kıyafetlerimi giymek için odaya koştum. Yaz olsa bile sabahın köründe kuru soğuk dedikleri illet oluyordu. Üstelik yüzümde ıslakken hasta olmayı hiç istemiyordum.
Eski pantolon ve gömleğimi giyip eldiven,şapka ve dorbentimi yanıma aldım.
Yavaş adımlarla kızımın odasına girip kapıyı açık bırakarak yatağa ilerledim.
Kahverengi saçları yatağa dağılmış büyük yatağın içinde küçücük kalan kızım ile tebessüm ederken yanağını hafifçe öptüm. Burnumu saçlarına yaklaştırıp temiz kokusunu içime çektim. Daha dün babaannesi ile bıcı bıcı yaptığı için civcivli şampuandan kokuyordu.
Geç kalmamak adına yerimden doğrulup odadan yavaş ve temkinli adımlarla ayrıldım. Mutfaktan anamın hazırladığı kovayı alıp sessizce evden çıktım. Soğuk hava yüzüme vururken etrafıma baktım alışkanlık olarak. Uzakta uyuyan köpekler, cıvıldayan kuşlar, benim gibi tarlaya gitmek için ayaklanan adamlar...
Alışgelmiş manzarada hiçbir değişiklik yokken uzakta görünen transite ilerledim. Kadınlar ile erkeklerin aracı farklı olduğu için sağdakine atlayıp başımı eğdim. Sırf laf söz işitmemek için bir kez olsun kafamı kaldırıp etrafa bakmazdım.
Sarsılarak ilerleyen aracın içinde sabırlar çekerken sonunda varacağımız tarlaya gelmiştik.
Daha transitin kapıları açılmadan üzerinden atlayıp altına kovamı koyabileceğim bir ağaç aradım. Gözüme kestirdiğim zeytin ağacına ilerleyip altına koydum. Diğerleri de yaptığımı yapıp eşyalarını ağacın etrafına yığmıştı.
Cebimdeki katlanmış şapkayı takıp üzerine dorbenti sardım. Kullanmaktan yıpranmış eldiveni de giyince herşey tamamdı."Paydos"
Uzaktan duyulan elçinin sesi ile herkes işini bırakmış olduğu yere çökmüştü. Yarım saatlik kahvaltı molamız vardı. Bende sıcak toprağın üzerine oturup ayaklarımı uzattım. Ucu bucağı görünmeyen tarlaya bakarken yerden fışkıran sıcak havanın buharı bile görünüyordu.
Ağrıyan elimi yere bastırıp ayaklandım. Herkes gölgenin kollarına sığınmıştı. Kovamı alıp bende bu şefkatli kollara sığındım. Anamın kovaya koyduğu kahvaltılıkları çıkarıp lavaş ekmeğin içine koydum. Büyük bir dürüm yapıp yemeye başladım. Hem yiyor hemde arada buzluktan çıkardığım şişenin içindeki suyu içiyordum.
Tarlada buz olmasa hayatta kalınmazdı.
Çoğu kişi yavaş yavaş ayaklanırken son lokmamı da yutup ayağı kalktım. Eşyaları toplayıp suyumu içerek son kaldığımız ağaca ilerledim. Bedenim hala dirençli olduğu için zorlanmadan yapıyor olsamda akşama pestilimin çıkacağının bilincindeyim.Öyle de oldu.
Aracın içinde köye doğru ilerlerken götümden bile ter akıyordu. Güneş yeterince yakmamış gibi tam tepemizde yakıyordu bedenimizi. En acilinden eve gidip kendimi duşa atarak rahatlamam lazımdı. Sarsılarak ilerleyen aracın içinde eldivenlerimi çıkarıp ayaklarımın altındaki kovaya koydum. Elime bakınca birkaç tane baloncuk olduğunu gördüm. Bunlar dünkü baloncukların bebeleriydi. İrili ufaklı yaralara elimi değdirdiğim gibi yanıyordu . Arasına toprak girmiş nasırlarıma yarım göz ile baksamda varlığı inkar edilemezdi.
Babamın miras olarak dert bıraktığı bu dünyada zaten nasırsız yaşayamazdım. Yıllar önce bizden gizli ettiği borcu şimdi ben ellerimle ödüyordum.
Arabanın durması ile ayaklandım yorgunca. Araç her zaman elçinin evinden kalkar geri buraya dönerdi. Elçinin evi çok uzak olmasa bile şuan yürüyecek gücü kendimde bulamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİNCİR (GAY)
General Fiction"Eğer parçalamayacaksan zincirlerimi karışma yara yaparsın." Gülmek istiyorsan buyur sende katıl aramıza. eşcinsel bir kurgudur. eşcinsel evliliklerin normal karşılandığı,yasal olduğu bir evren .