Teoman - Hayalperest
(30.11.19)
Kasım ayının son günü, her zamanki gibi bir şafak vaktiydi. Bütün şehir turuncu tonlarına bürünmüştü ve çoğu kişi uyuduğu için gökyüzünün yarattığı manzarayı izleme şansını kaybediyordu. Genç kız ile genç oğlan odalarındaki camların geniş kenarlarına kurulmuş, kulaklarına kulaklıklarını geçirmiş, manzaranın eşsizliğine kapılmış nadir bedenlerden yalnızca ikisiydi.
Aynı gökyüzü altında aynı eylemleri gerçekleştiriyorlardı fakat hissettiklerinin uzaktan yakından alakası yoktu. Genç kızın kulaklarında, dilinde, düşüncelerinde genç oğlan vardı. Genç oğlanın kulaklarında, dilinde, düşüncelerinde ise ailesi vardı.
Gökyüzü herkese aitti ancak genç kız çoğunlukla bencil olup onu yalnızca kendine özel kılabilmeyi dilerdi. Öncesinde gökyüzünü paylaşmayı yeğleyebileceği kimse yoktu ancak ezberini bozan biri çıkıvermişti karşısına, acı bir tesadüftü. O kadar hayalperestti ki ezberbozan birini düşlerinin içine hapsetmişti.
Hareleri camın ardına odaklıyken zihni onu çok farklı yerlere götürmek için yanıp tutuşuyordu. Uyku düzeninin yeniden bozulmasından ötürüydü canavarlara yakalanması, üstelik tek bir şahıs için. Aylar öncesinde zorlukla toparladığı uyku düzeni onun bu tutumunu hak etmiyordu, tutumunun nedenini ise hazmedemiyordu.
Genç kız, bu saatlerde eline geçen her çerçeveyi buruk bir tebessüm öncülüğünde özenle inceliyor ve yaptığı yanlışları düşünüyordu. Sürekli bir yanıt arama içerisindeydi ancak sorularının yanıtları onda değildi, bunu kavramak istemiyordu. Kolayı değil, zoru seçiyordu. Cesurdu.
Genç oğlan, odasının perdesini açmış ve bir süreliğine siyah beyazlıktan vazgeçmişti. Erken yaşta bağımlısı olduğu sigara dumanını içine çekerken bacaklarını kendinden uzaklaştırıyordu çünkü uyumak istemiyordu. O an camdan yüzüne yansıyan ışığın gözünü alması bile hoşuna gidiyordu, monotonlaşmış yaşamına bir değişiklik girsin istiyordu. Evet, onun için gün ışığı görmek bir değişiklik sayılıyordu.
Zihninin afili odacıklarında kaybolmak onu yaşatıyordu çünkü o artık tebessüm etmekte dahi zorlanırken oralarda kahkahalar yankılanıyordu.
Hayıflanmaları vardı, feryatları vardı, figanları vardı, matemleri vardı. Akıbetini kendi kendine bir ilaç üreterek seçmişti; durmadan kafasını bulduğu ilk yere koyuyor, gözlerini kapatıyor ve yaşananların hepsini bir rüya farz ediyordu. Zoru değil, kolayı seçiyordu. Ürkekti.
Bugün genç kız şansız günündeydi ve bu şansızlık onun saatlerine, günlerine, aylarına yansıyacaktı. Altüst olacaktı, sonu yamandı. Genç oğlan için de aynı cümleler kurulabilirdi. Şehir değiştirdiği yetmezmiş gibi sürekli okul ve semt değiştiriyordu ancak inanıyordu ki; annesi onu bu konargöçerlik durumundan kurtaracak, kahraman ünvanını kapacaktı.
Genç kız blok derslerin hiçbirinde uyumamıştı, hareleri kapıya odaklıydı. Arkadaşlarına yanıt verirken de aynı şekilde dikkati kapıdaydı, sanki içindeki dürtüler hipnoz etmişti onu. Sendeleyerek geleceğini hissediyordu lakin beklediği beden bir daha o kapının önünden yanlışlıkla bile geçmeyecekti.
Sıra arkadaşı söylemişti ona, nakil günüymüş. Düzgünce işittiği ancak hıfzetmekte zorlandığı cümle karşısında dudakları büzülürken o gün kullandığı bütün defter ile kitaplara aynı cümleyi karalamıştı, sırf ezberleyebilmek için.
"Bir sabah uyandım ve sen yoktun."
Bir hayalperest, bir ezberbozanı sevgisiyle büyütmek istemişti ve bu isteğin hedefi yamalı bir kalpti.
Bir hayalperest, bir ezberbozana bütün şiirlerini adamıştı ve bu şiirlerin hedefi insafsız bir erkekti.
Bir ezberbozan, bir hayalperesti parçalara ayırmıştı ve bu parçaların hedefi özgür bir ruhtu.
Bir ezberbozan, bir hayalperesti hayallerinden alıkoymuştu ve bu alıkoymanın hedefi naif bir kız çocuğuydu.
Bir ezberbozan, bir hayalperesti şafak vaktinde sessizce terk etmişti ve bu terk etmenin doğuracağı sonuçlardan herkes bihaberdi.
Bir hayalperest ile bir ezberbozanın yolları ayrılmıştı. Taşlı, engebeli, yokuşlarla donatılmış yollarının birbirlerine tekrardan bağlanması ve yeni bir yol ortaya çıkarmaları ne kadar sürerdi? Özgürlüğünü kaybetmiş ruhların üstlerindeki oklardan temelli arınmaları ne kadar sürerdi? Peki ya ufak bedenlerin buzlarını eritip kendi benliklerini bulmaları ne kadar sürerdi?
...
Bu kurgu için fazla heyecanlıyım. Hayalperest lakaplı ana karakterimizin düşünce yapısı, olaylara olan bakış açısı, gerçekleştireceği eylemler gibi bir sürü özelliği bana ait. Bir nevi kendimi kaleme alıyorum diyebilirim çünkü biliyorsunuz ki bir karakter yaratmak gerçekten zor. Bu yüzden bazen en iyi tanıdığım bazen ise bana en yabancı gelen benliğimi yazmada karar kıldım.
Bu kurgunun yazım dili sade olacak çünkü profesyonel değilim ve zihnimin bir köşesinde yer edinen diğer kurgular için kendimi geliştirmem gerekiyor. Bu gelişimi sürdürebilmek adına yazım dilimi, yanlışlarımı, doğrularımı eleştirmenizi çok isterim çünkü eleştiriye fazlasıyla ihtiyacım var.
Değinmek istediğim birkaç konu daha var. Her bölüm istisnalar haricinde 5-10 sayfa aralığında olacak ve ilerleyen bölümlerin başlangıcında mektup veyahut geçmiş zamanı okuyacaksınız. Bahsettiğim geçmiş zaman benim geçmişimde kalan biriyle yaşadıklarımın üzerine ayrıntılar ekleyerek gitmek olacak.
Yani kısacası buradaki ana karakterlerin geçmişi biziz, onlar ise benim kurguladığım geleceğimiz. Bunun heyecanını da ayrı hissediyorum. Ve bu duyguma ortak olmanızı istediğim için bunları yazıyorum. Bu arada bu kurguya özel bir çalma listesi hazırladım, dilerseniz profilimdeki linke tıklayıp göz atabilirsiniz. Her bölüm yüklediğimde yeni şarkılar eklemeyi planlıyorum.
Ayrıca medyadaki fotoğrafta 2019 yerine 2015 yazmıştım çünkü o sırada tarihler tam kafama oturmamıştı, mazur görün lütfen.
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim, bir sonraki bölümde tekrar görüşelim mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYIN EŞSİZ ETKİSİ: Aysar
Chick-LitDoğum günü kutlamasında afili şarkılar söyleyen kadını hayranlıkla izleyen adam, adamın katlanılması güç olan melankolik haline rağmen kadının lisede ona takıntılı derecede meftun olduğundan ve yılların ardından ışıltılı gözleriyle karşılaştığından...