1

193 16 15
                                    

Hayatta kalmanın bedeli neydi? Her şeyi kaybettikten sonra hayatta kalmaya çalışmanın bir anlamı var mıydı ki? Yıllarca, tırnaklarınızla kazıyarak çıktığınız bir zirveden, aniden bir kazayla ya da bir talihsizlikle, yeniden sıfır noktasına indiyseniz, başladığınız yerden bile çok daha kötü bir noktaya düştüyseniz, yeniden başlamaya da gerçekten değer miydi ki?

 
Bepo bilmiyordu. Okyanusun açıklarında, ıssızlığın ortasında bir yerde, saatlerdir yüzüyordu. Deniz dibinde batarken ayağına dolanan yosunları bir halat gibi kullanarak yanındaki yaralıyı sırtına bir çanta gibi bağlamayı başardığı için kendini şanslı sayıyordu sadece. Suyun derinlerine dalması ise mümkün değildi. Kaptanı suyun altında çok uzun süre nefessiz bırakmayı göze alamayacağını bildiğinden dolayı başlarını suyun üzerinde tutmaya gayret ederek dalgalarla boğuşmaya devam etti.

 
Nereye varacağını bilmeden kulaç atmaktan inanılmaz yorulmuştu, tüylerini sırılsıklam olmaktan bir türlü kurtaramadığı için hayvansal içgüdülerini kullanıp bir yol bulması mümkün değildi. Yapabileceği en mantıklı şey sıcak su akıntılarını takip ederek en azından yüzeyde ve en azından nispeten daha sıcakta kalarak, yakınlarda bir karaya vurmayı ummaktı, ancak enerjisi gittikçe tükeniyordu, suyun derinliklerine batmaya başladığı noktada hem kendisi hem de kaptanı için kaçınılmaz bir ölümün kendisini beklediğini biliyordu...

 
Galiba buraya kadardı. Gözlerini açık tutmakta, kollarını çırpmaya devam etmekte güçlük çekiyordu. Sıcak su akıntılarını ise hiçbir şekilde hissedemiyordu.

 
Neden sonra aklına başka bir fikir geldi. Ölme ihtimallerini biraz daha düşürmek için tek bir şansları var gibiydi, ama bütün bu süre boyunca hiçbir deniz canlısı tarafından fark edilmemeleri de gerekiyordu. Yine de denemeye değer diye düşündü, sırtına bağladığı yosunları döndürerek kaptanını sırtından göbeğinin üzerine yerleştirdi. Kendisi ise o büyük ayı bedenini sırt üstü suya bıraktı. Kollarını iki yana açtı, suyun kaldırma kuvvetiyle yüzeyde bir tahta parçası misali salınmaya başladı. Yaralı ve baygın adam kucağında sabit bir şekilde yatıyordu. Kulakları suyun altında kaldığından dolayı hiçbir şey duyamasa bile en azından nefes alabiliyor olmak bile umutlanmak için yeterliydi.

 
Kollarını açıp kapatarak dalgaların kendilerini ne yöne sürükleyeceğini çözmeye çalıştı bir süre. Güneşin altında kayda değer bir süre geçirdikten sonra, sağ patisine gelen bir sıcak su dalgasını hissederek sağ kolunu doksan derece yukarı kaldırdı, diğer koluyla da göbeğinde yatan kaptanını sarmalayıp ayaklarını hafif hafif çırpmaya başladı.

 
Bu koşullar altında yapabileceği en iyi şeyi yapıyordu.

***

Saatler sonra, sıcak su akıntılarının tam tersi istikamette, serin dalgaların dövmek için geldiği bir adanın kıyısına vurdular.

 
Deniz serin, hava sıcak ve kuru, gökyüzü ise oldukça güneşli, açık ve bulutsuzdu.

 
Yeni Dünya'nın henüz keşfedilmeye değer bulunmamış, oldukça küçük boyutlu, manyetik alanı oldukça dar, ıssız bir yaz adasının oldukça ıssız olan bu sahiline vurmuşlardı.

 
Serin sulardan çıkıp kızgın kumlar üzerinde sürüne sürüne ilerledi. Böylesi bir mevsimde bir normal mink olmak yerine tüysüz bir mink olmayı tercih ederdim diye iç geçirdi. Beyazdan sarıya çalan güneş ışıkları hiçbir gölgelik olmaksızın beyaz tüylerinin altındaki siyah derisini kavuruyor, deli gibi terletiyor ve kaşındırıyordu. Sürüne sürüne çıktığı sahilde, neden sonra bir anlık bir enerji atağıyla ayaklanmayı ve yaralı kaptanını kollarına almayı başardı. Kumların arka ayak patilerini yakmasına aldırış etmeden ileride gördüğü makilik araziye doğru ilerledi.

Kayıp Vaka / lawluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin