2

80 11 9
                                    

Bepo artık Bepo değildi.

Kaptan, önünde burnundan soluyan, öfke ve acı dolu çığlıklar atan, etrafına ve kendi kaptanına rastgele saldıran bu ayının o tanıdığı ayı olmadığını açık açık görebiliyordu.

Rastgele saldırılardan savundu kendini, lakin karşı saldırı yapmaya vicdanı el vermiyordu.

Canavar neye saldırdığının da bilince değildi, bir çeşit uyku halinde yalpalıyor, pençelerini çevredeki her ağaca ve çalıya teker teker savuruyor, ağaç dallarının yırtıp kanattığı cılk yaraların acısıyla dehşet içinde böğürüyordu.

Kaptan bu korkunç manzarayı izlemeye daha fazla dayanamayacaktı.

Parmaklarını kaldırarak bir oda yarattı, canavar daha fazla uzaklaşamadan havada süzülerek parçalara ayrıldı.

Süzülen kol ve bacakları da etrafa saçılan dallarla farklı yerlere mıhladı.

Amacı, Bepo’ya zarar vermeden hareket etmesini önünde geçmekti.
Canavarının kafasını önünde asılı tutarak iletişime geçmeye çalıştı.

”Beni dinle Bepo. Sadece bana bak ve nefes al.” Canavar hiçbir şeyi duymuyor gibi görünüyordu. Hırçınlaşmaya devam ediyor, öfke dolu hırıltılarla kafasını öne atarak bir şeyleri ısırmaya çalışıyordu. Kaptan geriye çekilip kendi sesini duyurabilmek için bağırmaya başladı.

“Beni dinle ve bana bak Bepo! Şu an hissettiğin hiçbir şey gerçek değil! Bana bak ve aldığın nefese odaklan!”

Canavar hiçbir şeyi duymuyor gibi görünüyordu, sağa sola ayrıştırılmış vücut parçaları da aynı huzursuzlukla hareket etmeye çalışıyor, acıdan her yeri kıvrandıkça, saldırgan ve vahşi doğasıyla birleşiyordu.

Kaptan havada asılı tuttuğu kafayı elleriyle tutup durdurmaya çalışırken bağırmaya devam etti, canavar da hırıltılar içinde bir şeyleri ısırmaya çalışmaya devam ediyordu. Bağırtılar içinde uzunca bir süre boğuştular.

En son, kaptan yere düştü ve üzerine gelmeyi de başaramayan, ama hala daha böğürmeye devam eden dostunun acı dolu yüzüne bakakaldı. Bağırıp durmaktan boğazı ağrıyor, dehşet içinde zorla nefes alabiliyordu.

“Ne yaptın sen kendine Bepo?” Olduğu yerde sessizce mırıldandı, boğuşmaya ve bağırmaya çalışmaktan vazgeçmişti. Eliyle bir oda yaratıp canavarın beyninin içini taradığında ise, yüzündeki dehşet ifadesi daha da büyüdü. Korku içinde ne olacağını izlemeye başladı, geriye çekilip gözlemlemeye çalışmaktan başka bir şey düşünemiyordu. Hiç bu kadar çaresiz kaldığını hatırlamıyordu, mide bulantıları içinde kendisi de olduğu yerde donakaldı. Yapabildiği tek şey, acılar içinde böğüren bu canavarın vücut parçalarını ayrı tutarak kendine çok fazla zarar vermesine engel olmaktı.


Derken, ufukta şafağın aydınlığı belirmeye başladı, gökyüzü lacivertten koyu bir maviye dönmeye başladı.
Günün ilk ışıklarıyla birlikte, dostunun kafası yere düştü, gümüş renkle parlayan ve dalgalanan uzun tüyleri eski haline döndü, gözlerindeki lal taşı gibi kızıl kızıl parlayan ışık söndü ve derin bir uykuya daldı.

Kaptan, saatlerdir çakılı kaldığı yerden kalkıp dostunun parçalarını geri birleştirdi.

Gecenin dehşeti sona ermişti. Yine de, ellerinin titremesine engel olamıyordu. Dostunu yığıldığı yerden bir önceki gece uyumak için kullandığı taşların üzerine yerleştirdi ve yanına çöktü. Sırtını dostunun yer yer dökülmüş kürküne yasladı, gün tam aydınlanana kadar kısa bir uykuya daldı.


***


Bir kaç saat sonra, öğlen ışıklarının sıcaklığı üzerlerine vurur haldeyken, uyandılar. Kaptan, sırtını dayadığı yerden kalktı ve öfke ve korku dolu bakışlarını Bepo’nun yüzüne dikti.

“Ne yaptın sen kendine Bepo?!”
Boğazı hala daha acıyor olmasına rağmen bağırmaya devam ediyordu. Bepo’nun yüzünde ise her şeyden habersiz bir ifade vardı.

“Ne yaptım ki ben kendime?”

”Gece olanları hatırlamıyor musun?”

”Yoooo.” Safça bi ifadeyle cevapladı Bepo.

”Offf.” Kaptan omuzlarını düşürdü, kendi üzerindeki yük, acı ve yükümlülükler giderek artıyor, her şeyin altında ezilmek üzereymiş gibi hissediyordu.

“Bepo. Dün gece tekrar bilinçsizce Seylan formuna geçtin ve her yere saldırdın. Ben de durduramadım seni”
”Oh.” Bepo birden inanılmaz bir üzüntü içinde başını öne eğdi. “Özür dilerim kaptan.”

”Sorun değil.” Kaptan cevapladı. “Asıl sorun, bunun daha ne kadar devam edeceğini bilmiyor oluşumuz.” Bakışları umutsuzluk içinde karardı, gözleri dikişleri açılmış ayakkabılarına takılıyordu.

“Peki neden olduğunu biliyor musun kaptan?” Çekinceli de olsa, bir soru yöneltti Bepo.

”Chopper’ın gümbürtü toplarıydı değil mi bu yediğin şey?”

”Evet.” İyice başı eğildi Bepo’nun.

”Şu anki koşullarda ancak bir tahmin yürütebilirim. Sen bir minksin. Yani anatomik olarak önce insan, sonra hayvansın. Ama Chopper, biyolojik olarak tamamen bir hayvan. Kendini dönüştürmekte kullandığı formül her neyse, kendini insansılaştıran şeytan meyvesi sayesinde yapısı değişmiş olan prefrontal korteksi etkiliyor olmalı. İlacı laboratuvarda inceleme imkanım olsaydı ne olduğunu öğrenirdik, ama tahminimce, aynı ilacın sendeki etkisi prefrontal korteksi tamamen baskılayıp limbik sistemle hareket etmene neden olmak olmuş olmalı."

”Yani?” Bepo tam anlamamış gibi görünüyordu.

“Yani bu ilaç sen tam bir hayvan olmadığın için insan beyninle hayvan beynin arasındaki bağa zarar vermiş olmalı.”

”Anladım.” Başını kaldırmadan ayak uçlarına bakmaya devam etti. Açıklama hala daha kafasında tam oturmamış olsa da, yine yanlış bir karar vermiş olmaktan ötürü utanıyordu.

“Yeteceğinle çıkarıp çözebileceğin bir şey mi peki bu?”

“İlacı görmeden net bir şey yapamam, ama beynindeki bazı nöronları çıkarmak geçici bir çözüm üretebilirdi diye tahmin ediyorum.” Bu cevaba rağmen, kaptan yine de umutlu görünmüyordu. “Bu dediğim işlemi de burada ıssızlığın ortasında yapmak mümkün değil. En azından steril bir yer olması lazım. Birinin beynini açmakla midesini yıkamak aynı şey değil.”

Kayıp Vaka / lawluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin