12

40 7 47
                                    

Güçsüz olmak mı daha kötüdür yoksa güçsüz görünmek mi daha kötüdür? Yalanı söylemek mi daha kötüdür yoksa yalana maruz kalmak mı? Uyuyamamak mı daha kötüdür yoksa bir türlü uyanamamak mı? Yoksa uyanmak istememek mi?


Law gözlerini açmadığı halde uyandığının farkına vardığı anda işte bunları sorguluyordu. Başının arkasında tüylü ve büyük bir şey hissetti, bu Bepo olmalıydı. Başında bir ağırlık, şakaklarındaki bir sızlama ve göğüs kafesinde bir tıkanıklık hissettiğinde ise bunların hiçbirinin gerçekten gerçek bir sebebi olmadığını da biliyordu.


En son nerede uyuyakaldığını anımsamaya çalıştı, en son gördüğü şey sanki çiğ beyaz floresanlarla aydınlatılmış soğuk ve gri bir hastane koridoruydu, gözünün alabildiği her yer, her nesne ve her canlı o gemiye bindiklerinden beri devasa boyutlardaydı ve buna maruz kalmaya devam ettiği her an, her dakika, kendini daha da küçük, daha da önemsiz, daha da yetersiz hissediyordu. Devler ülkesi sonuçta, doğal olan da buydu elbette, boyutların küçük olmasını bekleyemez, bundan dolayı küçük hissedemezdi.


Hem, sanki, şimdi şu anda Elbaf'ta değil de Green Bit'te olsaydı, etrafındaki herkesin cüce olmasından dolayı kendini daha önemli ya da daha yeterli hissedecek değildi ya. Gerçi belki, cücelerin arasında olsaydı da bu sefer belki hiçbir yere sığamayacak, fazlalık hissedecekti. Belki de sadece olumsuz duygulardan kurtulmak istemiyor, çevresindeki her şeyi bahane ediyordu. Peki eğer gerçekten sadece bahane üretiyorsa, bu da zaten kendi yetersizliğinin kanıtı olmaz mıydı? O halde zaten yetersizsen böyle hissetmemek yanlış olmaz mıydı?


Gerçekten nefes alamadığını hissettiği anda gözleri açıldı. Gördüğü ilk şey alabildiğine büyük ve geniş geniş uzanan bir ahşap çatı oldu, hemen arkasından da üzerine yatırıldığı eski gazeteleri fark etti.

Elbaf gazeteleri. Top top, bir sürü eski gazete.


Nerede olduğunu çözemeyince hemen başının ucunda uyumaya devam eden Bepo'ya bakıp sormak istediyse de, Bepo'yu uyandırmak da istemediğini fark etti.

Birinin eski gazeteler ve her türlü gereksiz eşyasını tıkıştırdığı tavan arasında olmalıydı. Çatı eğiminin altına istiflenmiş dolaplardan saçma sapan eşyalar, o eşyaların arasından da toz topları fışkırıyordu.

Neden sonra, onca eşyanın arasında tam da bir devin kafasına uygun, ancak oldukça eski ve lekeli bir de denizci şapkası fark ettiğinde, nereye getirildiğini sorgulamadan edemedi.

Saat kaçtı, neredeydiler ve ne kadar uyumuşlardı?

Tavan arasının yarı aralık bırakılmış yuvarlak penceresinden içeriye serin bir hava doldu.

Alt kattan da belli bir takım gürültüler gelmeye başladığında aşağıya inebilmek için bir kapı aradı kendine.

Görünürde bir kapı yoktu, ancak zeminde bir kapak ve üzerinde de bir merdiven gördüğünde bunu açıp aşağıya indirmenin zor olmadığını fark etti.

Kapağın kilidini açıp merdiveni aşağıya sallandırdı.

"HEEEEY!"

Birinin bağırdığını duyunca kafasını aşağıya sallandırıp baktı. Merdivenin ucu Usopp'un kafasına inmiş gibi görünüyordu.

"Önüne baksana yahu!" Uzun burun sinirli görünüyordu.

"Pardon. Merdivenin ucunu sabitlesene aşağıdaki halkaya."

Law gerçekten hiçbir şey olmamış gibi davranmakta ısrarcı görünüyordu.

Suratında her zamanki soğuk ve huysuz ifadesiyle aşağıya indiğinde de direk sorgulamaya başladı.

Kayıp Vaka / lawluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin