On Birinci Bölüm: Köle

28 8 4
                                    

Bu diyardaki kullar, Ella insanları köleleştirmeden önce bile kimse farkında olmasa da köleydi. Her kul, her kral, her kraliçe birinin veya bir şeylerin kölesiydi. Kaderi mi onları köle kılardı, bilinmezdi. Karanlığın yaratıkları köleydi aydınlığa, karanlığın mahkumları aşıktı aydınlığa. En güçsüzler köleydi güç kaynağına. Geçmişi arayanlar köleydi zamana. Amaris, Tanrıça'nın dediğine göre kaderine köle değilmiş. Ama olasılıklar... Olasılıklar kaderleri değiştirebilir.

Lilia, kızını doğaya sunmadığında ve köle olduğunda bebeği yanındadır. Birçok kişi gibi İblis Krallığına zorla götürülür. Kucağında huzurla uyuyan bebeğiyle giriş yapar iblisin gösterişli sarayına. İçini kaplayan korku sonsuzmuş gibi gelir kadına. Sonra en güçlü kral karşılar köleleri. Lilia etrafına bakar ve gördükleriyle kaşlarını çatar. İblis krallığına getirilen kölelerin çoğu kadındır yanlarında çocukları vardır. Lilia'nın aklından korkunç, iğrenç şeyler geçer. Kızına daha sıkı sarılır.

Diğer başını eğen kölelerin aksine bir cevap istercesine iblis krala bakar. İblis kral tahtından kalkar. Lilia o zaman iblis kralın göz altının saçları gibi siyah olduğunu fark eder. Kralın kırmızı gözleri uykuluydu, siyah dalgalı saçları dağınık. Ve Dion korku dolu kalabalığa baktı. Lilia ile kısa bir saniyeliğine göz göze geldi. "Karanlığın Krallığına hoş geldiniz." diye başladı konuşmaya en güçlü iblis. "Özgürsünüz." dedi. Bütün kalabalık sanki önceden anlaşmış gibi şaşkınca birbirine bakarken "Eğer hayatta kalmak istiyorsanız eski hayatınızı bir kenara bırakın, çalışın. Size can güvenliğinizi temenni ediyorum." kırmızı gözleri çocuklarda ve bebeklerde dolaştı.

Kalabalıktaki insanlar birer birer, büyük bir minnetle eğildi Dion'un önünde. Korkudan eğilmediler, köle oldukları için eğilmediler. Saygılarından ve ön yargılarından duydukları utançtan eğildiler. O gün herkes o sarayda misafir edildi. Kimisinin aklı ardında bıraktığı sevdiklerindeydi. Kimisi bencil bir mutlulukla hayatına devam etmişti. Lilia, Luis'i düşünüyordu. Bebeğine bakıyordu ve güçlü durmak için en büyük nedenini bir kere daha anlıyordu

Bir kadın kucağındaki sarı saçlı bebekle Lilia'ya yaklaştı. "Bu bebek," dedi bebeği ona uzatırken. "terk edilmişti. Burada yeni doğum yapmış olan tek sen varsın, sütünden veremez misin?" diye sormuştu çekinerek. Lilia o an fazla süt ürettiğine şükretti. Diğer bebeği de kendi sütüyle besledi. Kendi kızı ağlamaya başladığında onu kucağında tuttu. "Helena..." diye mırıldandı. Sonra diğer kıza baktı. Onun adını ne koyacağını bilemedi. Ona bebeği veren kadına baktı. "Bu bebeğin bir adı var mı?" diye sordu.

Şuanda yemek yenilen alandalardı. İblis kral ortalıkta görünmüyordu. Sarayda çalışanlar insanlara yemek ikram ediyorlardı. "Hayır," dedi kadın. "onu bulduğumda yapayalnızdı. Üzerinde notta yoktu. Zavallı bebek, acaba annesi nerelerdedir?" dedi üzgünce. Lilia dışarıdaki Ay'a baktı. "Onun adı Amaris olsun." dedi. "Sonuçta bize dolunayda, annesi belli değilken verildi." dedi kadına gülümseyerek. Lilia'nın öz bebeği Helena ve üvey kardeşi Amaris oldu bu olasılıkta. İsimler değişmiş oldu. Lilia o günden sonra iblis sarayında çalışmaya başladı. Kızlar da büyüdükçe ona katılmaya başladılar.

Aradan yıllar geçiyor, kızlar büyüyordu. Kedi köpek gibi sürekli atışıyor ama birbirlerini seviyorlardı. "Anne! Amaris benim oyuncağımı çaldı!" diye bağırdı Helena beyaz kaşlarını çatarken. Sarı saçlarının uçuşmasına aldırmadan koştu sarayın geniş koridorlarında Amaris. Lilia işini bırakmak zorunda olduğu için derin bir nefes aldı ve Helena'nın yanına yürüdü. Bezini merdivende bıraktı. "Amaris ne demiştik ama, anne iş yaparken kardeşimizi üzmeyecektik?" diye konuşmaya başladı Lilia, Helena'nın yanına yürürken. Helena'nın siyah gözleri doluydu ve Lilia koridora geldiğinde Dion'un Helena'nın yanında olduğunu gördü.

Helena dolu gözlerle krala kardeşinin neler yaptığını uzun uzadıya anlatıyordu. Dion ise kaşları çatık sanki çok önemli bir mesele varmış gibi merakla dinliyordu küçük kızı. "Annem hediye etmişti bana o oyuncağı! Hem de, hem de ateş bile çıkartıyordu! Ben oyuncağımı istiyorum!" diye isyan ediyordu. "Ateş mi çıkarıyordu?" diye sordu iblis kral merakla. Çocukla konuşmak hoşuna gitmişti galiba. "Evet, büyülü bir oyuncaktı o!" aslında kızın bahsettiği ateş çok küçük bir ateş olsa da kız anlatırken allayıp pulluyordu. Oyuncağına çok değer verdiği gözünden belli oluyordu.

İblis kral elini gösterdi küçük kıza, ateş çıkarttı avucundan. "Voah!" dedi kız şaşkınlıkla açılan gözlerle. "Bende istiyorum!" dedi heyecanla ve elini Dion'u taklit ederek elini gösterdi. Konsantre olmak için kaşlarını çatmış avucuna bakıyordu. Birkaç saniye büyük bir ciddiyetle baktığında ateşin çıkmayacağını anlayıp "Olmuyor!" dedi. Lilia olanları izlerken gülümsemesini tutmamıyordu. İblis kral için yıllarca ön yargı içindeydi. Bu bütün iblisler için geçerliydi. Ama şimdi önünde yüzyıllardır tahtta olan iblis kızıyla oynuyordu. 

"Kapat bakalım gözünü." dedi iblis kral Helena'ya. Kız heyecanla kapattı gözünü. İblis kral gözünü kapattı. Kıza büyü enerjisinin çok küçük bir kısmını kısa bir süreliğine verdi. "Aç." dedi ve kız açtığında elinden ateş çıkarabiliyordu. Elbette küçük bir ateş. "Aaa!" dedi. Canının yanacağını sanmıştı ama öyle olmadı. "Ben iblis mi oldum?!" diye sordu kız şaşkınca. Adam kızın kafasını okşadı. "Hayır," dedi. "Sadece ufak bir sihir yaptım."

"Bende istiyorum!" diye koşuşturdu Amaris elindeki oyuncakla koridorda. Ona dilini çıkardı Helena sonra Dion'a baktı. Gözlerini kocaman açtı, dudak büzdü. "Ama... Eğer ona da yaparsan bu özel hareketimiz olmaz ki?" dedi üzgünce. Dion gülümsedi kızın bu hallerine. "Ona yapmayız o zaman." dedi. Helena bunu duyunca yüz ifadesini hemen değiştirip Amaris'e dil çıkardı yeniden. "Ben ateş çıkaran daha güzel bir şey buldum! Hem de bu o oyuncak gibi küçük de değil!" dedi Amaris'e kıskandırmaya çalışarak. Lilia işine geri dönerken yüzündeki gülümseme silinmiyordu.

Aradan yıllar yıllar geçti. Kızlar genç oldu. Lilia'nın öz kızı olan Helena ve üvey kız kardeşi Amaris sarayda çalışmaya devam etmişti. Kızlar şuan on altı yaşındaydı. "Helena!" diye seslendi Lilia. Beyaz saçlı kız cevap vermedi. Sarı saçlı kız dürttü onu "Hey, sana sesleniyor." dedi. Beyaz saçlı kız kaşlarını çattı. Büyüdükçe sonsuzluğu ve yaptıklarını hatırlamıştı. O Amaris'ti. Yani değişmemiş kaderinde öyleydi.Ama bu olasılıkta o Helena'ydı. Amaris ise normal kaderde Helena olan kişiydi. "Efendim anne?" diye seslendi kız hala düşüncelerle boğuşurken. "İblis Kral seni çağırıyor." dedi Lilia.

Helena, yani normal kaderdeki Amaris kafa sallayarak kralın tahtının olduğu odaya ilerledi. Kafasında hâlâ bir sürü soru vardı. Bu kaderde değiştirdiği şey işe yarayacak mıydı? "Beni çağırmışsınız kralım." dedi Helena bir reverans yaparken. "Benim önümde eğilme Helena, bu tür şeylerden hoşlanmadığımı biliyorsun." kız hemen dikleşti. Ondan konuşmasını bekler gibi iblisin kırmızı gözlerine baktı. "Bugün bir festival var." diye söze başladı iblis. "Ve?" dedi kız iblis bir süre devam etmediğinde.

Dion derin bir nefes aldı, "Festivallere katılmayı sever misin?" dedi, kırmızı gözleri heyecanla parlıyordu. "Ama ben- sizin festivallerden nefret ettiğinizi sanıyordum?" dedi kız. Sonra bir pot kırdığını anladı. Bu bilgi bir önceki kaderindendi. İblis bir anlığına kaşlarını çattığında, "Yani, yıllardır hiç gitmemiştiniz demek istedim." dedi kız.

"Evet," diye onayladı Dion onu. "İblis kral festivallere ve buluşma günlerine katılmaktan nefret eder ama," ellerini iki tarafa açtı ve görünüşünü değiştirdi. Helena şok oldu. Bu Luke'tu! Değişmemiş kaderinde dans ettiği iblisti! "karşında şuan iblislerin kralı yok." dedi Dion sırıtarak.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 19, 2024 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SONSUZLUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin