İkinci Bölüm: Son ve Başlangıç

80 34 17
                                    

İyi okumalar...🤍

Bu diyarda yaşayan bütün kullar her sonun bir başlangıç olduğuna inanırlarmış. Çünkü denge böyle sağlanırmış. Her ölüm bir doğum, her son bir başlangıç demekmiş. Hiçbir kul bir gün gelen sonun gerçek bir son olacağına ihtimal vermemiş. Sonra son gelmiş, herkes yok oluşu kabullenmiş.

O gece Lilia evinde oturmuş doğmak üzere olan kızı için ördüğü kıyafeti bitirmeye çalışıyor, içindeki kötü hissi ve düşünceleri defetmeye uğraşıyordu. Kocası bu gece eve gelmeyecekti. Kraliyette asker olarak çalıştığı için bazı günler nöbet tutması gerekiyor ve eve gelemiyordu. Kadın derince bir nefes aldı. Elini çayına uzattı. Birkaç gün sonra burada küçük bebeğiyle birlikte olacaktı. En azından düşündüğü buydu.

Karnına giren korkunç sancıyla bağırdı. Son günlerde bu sancılar oluyordu ama gittikçe daha uzun ve daha sancılı olmaya başlamışlardı. Kadın bacaklarının arasından akan sıvıyı hissettiğinde büyü gücünü kocasına ulaşmak için kullanmaya çalıştı ama faydasızdı. Bir şeyler yolunda gitmiyordu. Kadının çığlığını bastıracak, kadında kulaklarını kapatma isteği uyandıracak kadar yüksek bir çığlık bütün diyarda çınladı. Diyarın her krallığındaki çanlar sanki hiç susmayacakmış gibi çaldı. Kadın büyü gücüyle hiç kimseye ulaşamayınca yalnız yapmaktan başka şansı olmadığını anlamıştı. Doğumu yalnız yapmak zorundaydı.

Diğer bir tarafta diyar susmak bilmeyen çan sesleriyle çınlıyor, sesler ölümü haber ediyordu. Kadın doğum yaparken ağlayan su ve orman ruhlarının sesini duyuyordu. Neler olduğunu anlayamıyordu ama doğanın yasını hissedebiliyordu. Bir anda korkunç bir yağmur yağmaya başlamıştı. Gökyüzü kaybettiğine ağlıyor, diyarı cezalandırıyordu. Yağan yağmur işlenen günahı temizlemeye yetmiyor yerde yatan Tanrıça'nın cesedine çarpıyordu. Tam kalbine saplanan büyülü bir hançerle katledilen Tanrıça'nın yeşilin en güzel tonu olan gözleri artık boş bakıyor, beyaz teni renksizleşmeye başlıyor be beyaz saçları çamurda kirleniyordu.

Bu seslerin ve yağmurun nedenine bakmak için tıpkı diğer krallar ve kraliçelerin yaptığı gibi su yaratıklarının kralı Morgan'da sarayından ayrılmış ve bu durumun nedenini anlamaya çalışmıştı. Hiçbir şey bulamayınca Tanrıça'ya ulaşmaya çalışmış ve onun büyü enerjisini hissedemeyince anlamıştı. "Hayır..." diye mırıldandı Morgan. Yağmurun altında hangi krallığa girdiğini umursamadan Tanrıça'nın cesedini aramaya başladı. Dakikalar sonra yerde yatan Tanrıça'yı bulduğunda sanki kimin öldürdüğünü görebilecekmiş gibi etrafına baktı.

Sanki dokunmaya kıyamayacakmış gibi elini yüzüne yaklaştırdı. "Yapmayacaktın, söz vermiştin." diye mırıldandı adam. Sinirle dişlerini sıkarken siyahlar içindeki kadının dedikleri geldi. "Sensin bu günahın suç ortağı, sırtlanacaksın sonuçları. Aramadan önce adaleti, ara sonsuzluğun gözlerinde gerçekleri. Eğer kavuşmayı seçersen geçmişine giyin bir maske yüzüne, gerçekleri gizle."

Morgan şimdi anlamaya başlıyordu kadının dediklerini. Şuan önünde iki seçenek olduğunu görebiliyordu. Yerdeki cesede baktı, adamın mavi gözünden akan gözyaşı yağmura karıştı. Eğildi ve cesedi taşıdı. Yolunu diyarın ortasındaki ortak saraya verdi. Kucağındaki cansız Tanrıça ve yağmurla gizlenen gözyaşlarıyla kısa sürede vardı saraya.

Saraydaki uzun ve geniş masaya Tanrıça'yı yatırdığında caydırıcı büyü gücünden yoksun olunca ne kadar kırılgan göründüğünü fark etti. Her zaman giyindiği gibi bembeyaz bir elbise giyinmişti Tanrıça, tıpkı saçları gibi bembeyaz. Ama şimdi saçları da elbisesi de çamur yüzünden kirlenmişti.

Morgan tutmak için çok uğraştığı gözyaşlarıyla elini Tanrıça'nın saçlarına götürdü. Onları okşadı, son kere olduğunu bilerek. Arkalarından birkaç adım duyuldu ve iblislerin kralı Dion her zaman ki gibi sinirli bakan gözleriyle onlara bakıyordu. Morgan elini istemese de uzaklaştırdı Tanrıça'dan. Dion sessizliği bozmadı, adım sesleri boş sarayda yankılanırken onlara yaklaştı.

SONSUZLUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin