Yüzyıllar önce, Tanrıça'nın ölümünden yüzyıllar önce diyar büyük bir lanetle sınanmıştı. Bunun nedeni işlenen bir cinayet değildi. Bunun nedeni bir katliamdı. Bir soykırımdı. O zamanlar şimdi hala kral ve kraliçe olan kişiler yeni tahta çıkmışlardı. Hala çok gençlerdi, acemilerdi. Ama yüzyılların değiştiremediği çok şey vardı. Bunlardan biri perilerin güç aşkıydı. Yüzyıllar sonra insan topraklarını ele geçiren periler yüzyıllar önce de ateş krallığını ele geçirmeye çalışmıştı.
Ateş krallığı bu savaştan önce şimdi olduğu gibi "İblis Krallığı" olarak anılmıyordu. Onlar sadece ateşe yatkın büyüler yapabilen bir topluluktu. Perilerin yeni kraliçesi Ella'nın amacı o zamanlar topraklarını genişletmek ve gücüne güç katmaktı. Ama ateş yaratıklarına yalnız saldırabilecek kadar güçlü değildi. Hiç olmayacaktı. O yüzden diyarın o zaman ki en büyük problemi olan cadıları kullanmaya karar verdi.
Cadılar o zamanlar karanlık, ateş ve ışık cadıları olarak üçe ayrılıyordu. En güçlüleri karanlık cadıları sonra ateş cadıları ve en son ışık cadılarıydı. Bir türün kendi içinde üçe ayrılması dengeyi tehdit ediyordu. Doğan melezler diğer türlere güç bakımından üstünlük sağlıyordu. Tanrıça daha melezler hakkında bir şey yapmamışken cadılar ve periler arasında gizli bir anlaşma yapıldı. Cadıların kraliçesi o zamanlar Lenora değildi. Onun ablasıydı. Bir de kardeşi vardı bu anlaşmayı bilen. Ablası karanlık cadısı. Kardeşi ise ateş cadısıydı. Cadılar perilere melezleri sundu karşılığında toprak istedi. Periler kabul etti ve o dolunay gecesi Ateş Krallığına saldırdılar.
Topraklarını savunmak için orada olan her ateş yaratığı melezle veya periler tarafından birer birer öldürüldü. Dion tahtına çıktığından beri halkına olan bağlılığıyla bilinirdi. Kaybettiği her bir canı kalbinde hissediyordu. İçinde tutmakta zorlandığı öfke ve büyü enerjisiyle gitti o savaş alanına. Gördüğü cesetler onun kalbine şarapnel parçaları gibi saplanırken gördüğü bir kişi... Bir kişi onun için bardağı taşıran son damlaydı. "Roan..." diye mırıldandı yerde kanlar içinde yatan arkadaşının cesedini görünce. Roan'ın kıvırcık saçları toprakta kirlenmişti. Yüzüne kan sıçramış, vücudunu kan kaplamıştı.
Dion daha önce hiç hissetmediği kadar büyük bir öfkeyle periler ve cadılara baktı. Ateş kralı daha önce hiç tüm gücünü kullanmamıştı. İstememişti de. Ama o an bütün yasakları bir kenara attı. Periler ve cadılar çiğneyecekleri kadar kuralı ve canı çoktan çiğnemişti. Bundan sonra olacak şeyler onun suçu değildi. Dion belki sadece caydırıcı büyü gücü ile onları vazgeçirebilir ve bu savaşı sonlandırabilirdi.
Ama o intikamı seçti. Öfkesine yenildi ve içindeki büyü enerjisini serbest bıraktı. Etrafta gördüğü her bir peri ve cadıyı birer birer öldürdü. Yalvarışlarını görmezden geldi. Onun halkı da böyle yalvarmamış mıydı? Birazdan lanetlenecek topraklar dolunayın ışığı altında kanla kaplanıyordu. Cadıların ve perilerin kanı ışıktan parlıyordu. Dion durmadı. Geriye hiçbir melez kalmayana kadar. Bu sefer düşündü. Eğer şimdi melezleri yok etse de melezlerin yeniden oluşması için tek gereken zamandı. Ona geçici bir çözüm yetmezdi.
İçindeki intikam ateşini söndürmezdi geçici çözümler. Dion olabilecek en kalıcı çözümü, en yanlış seçimi yaptı. Her karanlık ve ateş cadısını öldürdü. Geriye bir tane bile kalmayana kadar durmadı. Dion sonunda durduğunda geriye cadılardan sadece bir tür kalmıştı. Savaşan perilerden kaçamayanların hepsinin cesetleri ise yerdeydi. Artık melezlerin doğma ihtimali yoktu. Dion o savaşta ne kadar güçlü olduğunu bütün diyara göstermişti. Bir daha kimsenin ona saldırmayı aklından bile geçirmeyeceği bir şekilde göstermişti.
Bunun bedelin çok ağır ödemişti. Tanrıça, bunun cezasını sorarken perileri kutsal ağaçlarından mahrum bıraktı. Cadılar ise en büyük cezayı bizzat Dion'dan almışlardı, yok edilen iki tür söz konusuydu. Konu iblislerin cezası olduğunda Tanrıça hiç olmadığı kadar acımasızdı kullarına. Bir lanet söz konusuydu. Ateş krallığını, en aydınlık krallığı, karanlığa boğacak bir lanet. Söz konusu bütün halkını, hayatını kötü etkileyecek bir lanet olduğunda aciz kalmıştı Dion, Tanrıça karşısında. Eğilmişti onun önünde. Yalvarmıştı sadece kendisini etkileyecek bir lanet için.
Dion yanında halkını yakmak istemiyordu. O razıydı kendi ateşinde yanmaya, hak etmişti sonuçta. Eğildi Tanrıça'nın önünde, "Lütfen..." diye yalvardı. "Biliyorsun," dedi Tanrıça'ya dolu kırmızı gözlerle. "En büyük korkumu biliyorsun." Tanrıça umursamadı bu yalvarışları. O dolunay ışığı altında karanlığa büründü krallık, cehenneme döndü. Ateş krallığı yoktu artık o toprağın kanla sulandığı yerde. Artık orada ateş yaratıkları yaşamıyordu. Artık iblisler cehennemindi, cehennem iblislerin.
Tanrıça'nın laneti sadece bir karanlık cadısı tarafından kırılabilirdi. Dion yok ettiğine muhtaçtı. Karanlığa mahkumdu. Bir gece içinde kaybedebileceği her şeyi kaybetmişti. Halkının ona olan sevgisini, en yakın dostunu, aydınlığını yitirmişti bir gecede. O gece, diyara cehennemin ilk geldiği gün Dion "iblis" sarayının balkonundan baktı Ay'a. Bu karanlığın içindeki tek ışığına, tek umuduna bakarak saatlerini geçirdi.
Yıllar sonra Tanrıça öldüğünde Dion'un aydınlığına geri kavuşmak için kalan tek umudu da yitip gitmiş oldu. Umutsuz geçen yıllarının ardından bir ışık ona umudu sundu. O ışık bir köleydi. İnsan krallığından gelen kölelerden biriydi. Helana'ydı. Helena "parlayan ışık" demekti. Bunu duyan Dion kehanetinde çıkan kişinin Helena olduğuna emin oldu. "Matem gününde açacak yeniden doğuşun beyaz çiçekleri, saracak ışık karanlığın lanetini. Eğer bulursa Ay, Güneş'ini kurtaracak karanlığın kaderini." Helena en başından beri gönüllüydü bu krallığa aydınlığı getirmek için her şeyi yapmaya.
Dion bir insanı karanlık cadısı kadar güçlü yapacak bir büyü bulduğunda ışığının Helena olacağı onun kafasında kesinleşti. Aydınlığına yeniden kavuşmak için, lanetini kırmak için yas gününü bekledi. Çünkü kehanete uyarsa kehanetteki gibi aydınlığına kavuşacağını sanıyordu. Diğer bir tarafta Helena ilk gördüğü andan beri aşıktı iblis krala. O görüyordu iblis kralın içindeki hasreti, duyuyordu sessiz ağlamalarını. Helena maskesinin ardını görüyordu Dion'un. Dion'a, Roan'ı hatırlatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZLUK
FantasyHayatımız yaptığımız seçimler üzerine kuruludur, şuan neredeysek, ne yapıyorsak hepsi yaptığımız binlerce hatta milyonlarca seçimin sonucudur. Peki ya yaptığın seçimlerin tersini yapsaydın? Şuanda buradasın, bunu değiştiremezsin çünkü seçimini çokta...