Altıncı Bölüm

35 11 5
                                    

Ağrılar ikinci hafta başladı. Başta dayanılmaz değillerdi, neredeyse bir baş ağrısı kadar tahammül edilebilirlerdi. Ama daha sonra uykusuzluk yaratmaya, yemek yemesini engellemeye başladılar. Her zaman susuz hissediyordu ama içtiği hiçbir su bu hissi bitirmiyordu. James o günden sonra pek eve uğramamış, Regulus için aldığı telefona mesai için şirkette kalacağıyla alakalı mesajlar atmıştı. Uğradığında ise dağınık ve yorgun görünüyordu, yine de her zaman yemek yapmak için vakti varmış gibi davranarak ikisine yeni yemekler pişiriyordu. Belki de eve uğramamasının nedeni bir sevgilisinin olmasıydı, diye düşünüyordu Regulus ağrıları engellemek için bir kirpi misali kıvrıldığı yatakta. Ama bu düşünce onun daha çok kendine sarılmasına neden oluyor, adeta midesini düğümlüyordu. James'in ondan hoşlandığını veya hoşlanacağını düşünmek kalbine küçük bir çocuğun heyecanını serpse de bunun olmayacağını biliyordu, ikisi de onun bu evde ve James'in hayatında geçici bir rol oynadığını biliyorlardı.
Midesinin düğümlendiğini hissettiğinde karnına sardığı kolunu sıkılaştırarak koltukta eğildi, gözyaşları gözlerine çoktan dolmuştu ama onlara izin verme niyetinde değildi. Kapı kilidinin sesiyle James içeri girerken gözleri kesişti ve elalar endişeyle irileşti. "Regulus? Sen iyi misin?" Elindeki dosyaları ayakkabılığa hızla bırakıp ceketini bile çıkarmadan ona ilerlediğinde aralarında hep yaptığı gibi bir mesafe bırakmıştı, Regulus'a dokunmak için hamle yapıp kendini durdurdu. "Önemli bir şey değil," dedi yeşil gözlerini acıyla kısarken, James'in endişeli gözleri bir yarası var mı diye onu taradıktan sonra "Neresi ağrıyor?" dedi. Regulus dudaklarını araladı ama James onun itiraz edeceğini ve geçiştirmeye çalışacağını biliyordu, bu yüzden "Bana söylemezsen her yerin ağrıdığını varsayacağım," dedi net bir sesle. "Sorun ne?" Regulus nefesini verirken "Midem," dedi. "Sanki içeride kendini yiyor gibi hissediyorum. Sürekli susuzum ve Tanrım, kendimi gerçekten çok hasta hissediyorum." James'e söylemek istediğinden fazlasını söylemişti ama dudaklarından kelimeler çıktıktan sonra ela gözlü çocuğun kaşları çatıldı, bir eli onu tutmaya hazır halde yanında, boşta duruyordu. "Bu ne zamandır var? Bugün bir şey yedin mi?" Dudaklarını acıyla ısırırken "Beş gün oldu," dedi. "Sürekli bir şeyler yiyorum ama onları kısa süre içinde çıkarıyorum." James'in bakışları sertleşirken "Beş gündür bu halde misin?" dedi. "Ve ben bunu fark etmedim mi? Lanet olsun." Oturduğu yerden kalkıp artık Regulus'un uyuduğu odaya ilerlerken "Ne yapıyorsun?" dedi yeşil gözlü olan merakla. "Sana kıyafet getireceğim ve hastaneye gideceğiz." Nefesi kesilirken "Ama," diye söze başladı ama James'in bakışları sert, kesin ve endişeliydi.

Tekrar o arabada, her şeyin başladığı yerde olmak garip hissettiriyordu. Kalbi sanki herhangi bir yerden onların çıkacağını ve James'e zarar verip onu uzaklaştıracağını söyler gibi hızlıydı, ağrılar bütün vücudunu sarmıştı ve James arabasını hızla sürerken oturduğu koltuğa sinmiş haldeydi. Elalar yer yer ona dönüyor, kıvranan Regulus'u gördüğü anda tekrar önüne dönüp arabayı hızlandırıyordu. "Sakın hareket etme," dedi araba durduğunda. "Hemen burada olacağım." James arabadan indi ve hastaneye doğru koşarken birkaç kişiye çarptı ama arkasını bile dönmedi, ki bu hiç de James'lik bir hareket gibi görünmüyordu. Birkaç dakikadan sonra sedyeyle arabaya koşan hemşirelerin önündeydi, Regulus'un kapısını açtıktan sonra "Seni tutmam gerek," dedi sesine yansıyan bir gerginlikle. "Seni sadece sedyeye koyacağım. Bir saniye sürecek." Eğer onca ağrı içinde olmasaydı, Regulus onun bu hareketine bir yağ gibi erirdi ama tek yapabildiği başını sallamak oldu, böylece James'in sıkı ve kalıplı kolları ona sarıldı ve Regulus onun sıcaklığının farkına varamadan sedyeye bıraktı. Bir an sonra ise sedye hızla hareket ediyordu ama James'in yüzü bir an bile görüş alanından çıkmadı.

a boy with one eyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin