Sabahın olduğunu fark ettiğinde bütün olanlar gözünün önünden tekrar geçiyordu. Ben öldüm, diye düşündü kafasını gömdüğü hayatındaki en yumuşak yastığın arasından tavana bakarken. Varlığının bu eve fazla geldiğini hissediyordu, olabildiğince hızlı bir şekilde ne yapacağına karar verip kaçması gerekiyordu. Eğer onu bulurlarsa yapacakları şeylerin bir sonu yoktu, öldürmeleri için yalvaracağına emin olana kadar işkence edeceklerdi. Geri dönemezdi. Korkuyla kalbinin hızlanmasını engelleyen şey oda kapısının üç kez hafifçe tıklatılmasıydı. Yatakta hızla oturduğunda "Benim," diyen James'in sesini duydu. Daha sonra kendi kendine mırıldanması kulağına ulaştı. "Benim mi? Çok açıklayıcı, salak herif." Regulus'un onun bu haline istemsizce hafifçe kıvrılırken yataktan kalkıp kapıyı açtı, James başını kaldırıp gözlüklerini gözlerine itti ve gülümsedi. "Günaydın Regulus. Kahvaltı hazırladım ve seni uyandırmak istedim, krep yaptım." Başını salladı. "Teşekkür ederim. Ellerimi yıkayıp gelebilir miyim?" James bu söylediğiyle duraksadı, sorduğuna inanamıyor gibi görünüyordu. "Elbette," dedi inanamaz haldeyken. "Bana sormana gerek yok, sormanı istemem." Sözlerini nezaketen değil, gerçekten öyle düşündüğü için söylediğini hissedebiliyordu. "Teşekkür ederim," dedi tekrar ve hızlıca James'in bir önceki gün gösterdiği kapıya ilerledi.
Aynalar James'in evinin görmezden gelinemeyecek bir parçasıydı, bu da Regulus için saklanacak daha çok yer olduğu anlamına geliyordu. Gözlerini ellerinden akıp giden suya dikti, soğuk suyun hissi onun hala hayatta olduğunun kanıtıydı, bu yüzden James ona sıcak suyu açtığında kapıdan çıktığı anda suyu soğuk olması için göstergeyi çevirmişti. Soğuk su aynı zamanda ona tek arkadaşını, Hilda'yı hatırlatıyordu. Acaba nasıldı? Mekanın içinde kameralar yoktu, eğer birisi onları görmediyse kaçmasına yardım eden kişinin o olduğunu bilemezlerdi. Onu almaması büyük aptallıktı, Hilda'yı bencilliği yüzünden geride bırakmıştı. Geri dönüp onu almak istiyordu ama yolu bile bilmiyordu, bilse bile ne yapacaktı ki? Hiç tanımadığı birinin evinde kalıyor, bundan sonra ne yapacağını bilmiyordu. Suyu hızla kapattı ve ellerini James'in onun için ayırdığı havluya sildikten sonra mutfağa ilerledi. Karnı burnuna gelen kokularla guruldarken dün yediği yemeğin şişliğiyle elini karnına koyarak oturdu, James elindeki krepleri soslarla süsleyip önüne koyarken "Kahve hazırladım," dedi. "Ama nasıl sevdiğini bilemedim, ben de o yüzden hepsini denemen için birer bardak yaptım." Bu adam ciddi miydi? Gözlerini ciddiyetini sorgulayarak yüzünde gezdirdi ama James elindeki yarısı dolu bardakları teker teker önüne koymaya başlayınca sessizce güldü. "Güldün mü sen?" James'in sesi şaşkındı, Regulus gülüşünü bastırmaya çalışınca "Hayır," dedi. "Devam et."
Aralarındaki sessizlik aldığı nefeslere karışmıştı, James'in şaşkınlığı dudaklarındaki ufak bir gülümsemeye dönüşmüş, esmer yüzündeki parlak siyah gözleri ondan hiç ayrılmamıştı. Regulus ondan bir hamle bekledi; gözlerinde bir ima, bakışlarında bir değişiklik. Kötü bir işaret bekledi. James'in onun kim olduğunu hatırlamasını, bir şey söylemesini. Ne olursa. Ama James sadece ona sakince, tüm samimiyetiyle bakıyordu. "Hadi yiyelim," dedi elalardan gözlerini kaçırarak. "Bütün hazırlığın boşa gidecek." Neyse ki James de ona uydu, sessizlik içinde kahvaltılarını ederken Regulus'un kulağında patronlarının emriyle aylarca ona eğitim veren kadının sesi vardı. Karnını içine çek. Eğer tartıda bir gram fazla çıkarsan, yemek yiyemezsin. Her zaman kilo ver, hiçbir zaman alma. Müşteriler seni sadece güzelsen ister. Eğer kilo alırsan, güzel olamazsın. Kimse seni istemeyecek. Kimsenin seni sevmeyeceği gibi.
"Regulus?"
Gözleri daldığı yerden elalara çevrilirken "Efendim?" dedi afallayarak. "Bir sorun mu var?" Gözleri bu soruyla yanmaya başlarken "Hayır," demeye çalıştı ama sesi çatlayarak ona engel olduğunda sessizleşti. "Regulus-" Yumruklarını sıktı. "Üç yıldır bedenimin sahibi ben hariç herkes. Herkes beni kullanabilir, bağlayabilir, dövebilir, benim üzerimde bütün o sapkın hayallerini gerçekleştirebilir. Ve ben ne yapmalıyım, biliyor musun?" James ayağa kalkmıştı, ona yaklaşırken geri adım atıp "Ben söyleyeyim," dedi. "Gülümsemeli ve bana yaptıkları her şeyi kabul etmeliyim. Eğer bunu kabul etmezsem beni boğarlar, eğer yanlış bir şey yaparsam beni susuz bırakırlar, eğer-"
"Regulus."
"Bitmedi! Eğer patronlarımı mutlu edemezsem beni alıp-"
Onu susturan James'in aniden atılıp onu sıkıca tutmasıydı, Regulus'un ellerini tutup avuçlarını zorla açtığında elindeki bıçakların yere düşmesiyle Regulus elinden akan kırmızı sıvıyı fark etti, James'in yüzüne endişeyle bakmasıyla da ağladığını. James ona sarılmaya çalışmıyor, sadece kanayan ellerini sıkmasını engellemek için parmaklarını avuçlarından uzak tutuyordu. Regulus düşeceğini hissettiğinde onu koltuğa nazikçe oturtup önüne diz çöktü, elalar gözlerinin her bir haresinde uzun uzun geziyordu. "Artık orada değilsin," dedi. "Buradasın. Oraya geri dönmeyeceksin. İzin vermeyeceğim. Kapının öte yanında istediğim kadar kalabilirsin ama şimdi sana dokunmam gerek. Ellerini temizlemem. Bunu yapabilir miyim?" Regulus hiçbir şey söyleyebilecek gibi hissetmiyordu, sadece başını sallayabilmişti. James hızla ilkyardım çantasını getirip tekrar önüne diz çöktü, Regulus'un avucunu araladı ve temizlerken üfleyerek acısını almaya çalıştı ki bu Regulus'un gözyaşlarını tutmasını engellemesini zorlaştırdı. "Çok acıyor mu?" Hayatımda başıma gelen en az acı verici şey bu. "Hayır." James rahatlayarak gülümsedi, gözleri tekrar dikkatle ellerine kaydığında Regulus önünde dizleri üzerine çökmüş bu adamın hayatını değiştireceğini biliyordu ama hayatı olacağından haberi yoktu.
![](https://img.wattpad.com/cover/366071489-288-k802486.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a boy with one eye
Fanfic#jegulus get your filthy fingers out of my pie! TW! bu kurgu içinde fiziksel ve cinsel şiddet, depresyon ve kendine zarar verme ögeleri bulunur.