Sekizinci Bölüm

34 10 8
                                    

Hastanedeki üç gün düşünebileceğinden hızlı gelmişti. James'le temaslarından beri sanki aralarındaki bir sınır ortadan kalkmıştı, şimdi ise birbirlerine dokunmadan duramıyorlardı. James'in elleri her zaman Regulus'un elinde, eğer elini tutamıyorsa da parmakları nazikçe saçlarındaydı. Bir an için bile yanından ayrılmamış, damar yolu açılan koluna hafif masajlar yapmış, iğne tenine her değdiğinde komik yüzler yaparak Regulus'u güldürmüştü.
Sonunda hastane kıyafetlerinden kurtulup James'in arabasına bindiğinde o kadar rahatlamıştı ki uyuyakalması kısacık bir vaktini almıştı, apartmana geldiklerinde James onun yarı taşır halde odasına götürüp uyuyana kadar saçlarıyla oynamıştı. Son hatırladığı buydu.

"Reg. Hey, hadi uyan." Fısıltı sesleri kulağına ulaştığında gözlerini zorlukla araladı, başucundaki elalar gülümsemesiyle kısılırken "Hey," dedi. "Hey." James ona tamamen yakın oturuyor, hafifçe uzayan sakalları yüzünde yakışıklı bir kirlilik oluşturmuşken tanıdık gülümsemesiyle onu izliyordu. Hava aydınlıktı, avuç içiyle gözlerini ovarak yatakta otururken "Ne zamandır uyuyorum?" diye sordu merakla. "Yaklaşık iki gündür. Beş iş gününü geçen bir hastalık mesain olduğu için bugün seni dışarı çıkarıyorum." Neredeyse iki gün. Kendini bildiğinden beri hiç beş saatin üzerinde uyuduğunu sanmıyordu, bataklıktayken ise çoğu zaman hiç uyumaz, uyanık zamanlarını parmaklarını ve tavandaki rutubetlerin oluşturduğu izleri sayarak geçirirdi. Bu kadar uzun uyumasına rağmen aç değildi, bu da muhtemelen James'in ona yemek yemesinde yardım ettiği anlamına geliyordu. Kalbinin bir lav gibi eridiğini hissederken kahramanına baktı. Güzelliğine kapılırsa rahatsız edici şekilde ona gözünü dikeceğini biliyordu, o yüzden eliyle saçlarını alnından geriye tarayarak "Nereye gidiyoruz?" dedi. James bu soruyu bekliyor gibiydi, neşeyle yataktan kalkarken dolabı açtı. "Sürpriz ama rahat bir yere gideceğimizden emin olabilirsin." Regulus'un kaşları çatılırken James'in dolaptan aldığı sweat ve pantolonla odadan çıkmasını izledi ve yataktan kalkıp James'in onun için ayırdığı lastikli eşofman ve tişörtlerinden birini giydi. Odadaki boy aynasına derin bir nefes alıp dönerken gözlerinin yandığını hissediyordu. Üzerindeki tişört ve eşofman bütün vücudunu ufacık gösteriyor, siyah dalgalı saçları alnına dağınıkça dökülüyor, bir hayalet kadar beyaz teni ve morarmış göz altlarına tezat şekilde kızarmış yanakları yeşillerini öne çıkarıyordu. Önceden nasıl olduğunu bilmiyordu ama gördüğü görüntü hayal ettiği kadar kötü değildi, dudakları yukarı kıvrılırken yanaklarına düşen tutamları kulaklarının arkasına sıkıştırdı ve dudaklarını ıslatıp odadan çıktı.
James ceketini giymiş, elindeki yedek kot ceketle kapının kenarında onu bekliyordu. Regulus elindeki cekete uzandı ama James bir adım geri atarak ceketin kollarını açtı ve "Geçir kollarını," dedi nazik bir sesle. Sakinliğini korumak zorlaşırken gözlerini hafifçe gülerek devirdi ve kollarını cekete geçirdi, James giydiğine emin olduğunda önüne geçerek düğmeleri kapattı. "Hazır mısın?" Elaları yeşillerindeydi, parlaklıkları baş döndürücüydü. Büyülenmiş bir şekilde başını sallarken James kapıyı açıp ona centilmence yol verdi.
Arabada çalan kısık sesli şarkı dışında ikisi de sessizdi ve saate göre on beş dakikadır yoldalardı, James direksiyonu bir dükkana doğru çevirdiğinde göremediği isimle kaşları çatılırken "Burası neresi?" dedi ama James otoparka değil, araba servisine sürüyordu. "Kulaklarını kapat," dedi Regulus'a neşeli gözlerle bakarak. Anlamamış olsa da dediğini yaptı, sesler boğukça geldikten sonra James ufak camdan kendisine uzatılanları arka koltuğa koyarak arabayı tekrar yola, daha sonra ise bir deniz kenarına sürdü.
"Sürpriz," dedi James kısık ve hafif utangaç bir sesle. Karşılarındaki deniz göz kamaştırıcıydı, çevrede hiçbir insan yoktu, tek ses kuşların şarkıları ve dalgaların karaya çarpma sesiydi. "Karşında otururken yemek yemekte zorlandığını biliyorum," dedi James arkaya uzanıp iki büyük plastik tabaktan birini Regulus'un kucağına koyarken. İçinde ağız sulandırıcı görünen, soslu bir makarna ve salata vardı. "O yüzden seninle birlikte manzaraya karşı piknik yapacağız. Ve bilgin olsun diye söylüyorum bu sadece ilk tabağın. Birlikte bütün makarnaları deneyeceğiz."

a boy with one eyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin