Dokuzuncu Bölüm

43 5 2
                                    

Gitti.
Yaslandığım duvarda yere çökerek ağlamaya devam ettim.
İçim avaz avaz bağırırken dilimden tek bir söz çıkmadı.
Fazla ileri gitmiştim.
Bu akşam keyfi yoktu farkındaydım ama bu kadar içmesini gerektirecek ne olabilirdi.
Bir süre yerde oturup ağladıktan sonra ayağa kalktım odama geçip üzerimi değiştirdim.
Kanepenin üzerinden telefonumu alıp yağızı aradım ama cevap vermedi.
Bir daha.
Bir kere daha.
Yine cevap yok.
Yanaklarımdan süzülen yaşlarla ne yapacağımı bilmeden öylece kalmıştım.
Ya gelmezse?
Ya beni bir daha hiç görmek istemezse?
Bunu nasıl söyleyebildim ona.
Söylenebilecek okadar şey varken gidip nasıl onu babama benzettiğimi ima edebildim.
Telefonun mesaj bölümünü açıp yağıza bir mesaj gönderdim

Yağız özür dilerim öyle söylemek istemedim. Konuşabilir miyiz lütfen?

Yine cevap yok.

Hava aydınlanmaya başlayınca daha fazla odada bekleyemeyeceğimi hissederek çıkıp asansöre bindim.
Aşağı indiğimde nereye gideceğimi bilmeden önce resepsiyona yağızı görüp görmediğini sordum ama görmediğini söyledi.
Dün gittiğimiz göl kenarına gitmeye karar verdiğim de bana yaklaşan takım elbiseli adam

"Azra hanım"
"Pardon?"
"Yağız bey bir yere gideceğiniz de size eşlik etmemizi yalnız gitmenizin tehlikeli olabileceğini söyledi efendim"
Korumasını mı bırakmıştı giderken.
"Gerek yok kendim çıkabilirim"
"Bize verilen emir böyle efendim"
"Ozaman yağız nerede bana onu söyle"
"Malesef bilmiyorum Azra hanım"

Vücudumu ele geçiren sinir karşısında sakinliğimi korumaya çalışıyordum.
Onu çok kırmıştım farkındaydım.
Onu bulup onunla konuşmam gerekiyordu.
Ama önce peşimdeki bu adamdan kurtulmam gerekiyordu.
Bir yere gitmeyeceğimi söyleyip otele geri girerken asansöre doğru ilerlediğim sırada takım elbiseli adam da arkasını dönüp kapıdaki yerine geçmişti.
Asansörün kapısı açılınca vazgeçip arka tarafta doğru ilerledim.
Havuzun etrafindan çıkabileceğim bir çıkış ararken yan taraftaki kapıyı görünce küçük bir çocuk gibi sevindim.
Kendimi otelin dışına attıktan sonra göl kenarına doğru yürümeye başladım.
Sonuç hüsran..
Yoktu.
Neredesin yağız..
Neredesin.
Bir kere daha aramaya karar verip yine açmayınca tüm umudumu yitirdim.
Fatih'i aramaya karar verdiğim de
"Güzelim"
"Fatih" dememle
"Sen ağlıyor musun, bir şey mi oldu yoksa"
"Evet be-ben yani biz yağızla tartıştık ve-"

Olanları Fatih'e anlatmaya başladım.
"Şimdi telefonlarımı açmıyor ve nereye gittiğini bilmiyorum Fatih ben gerçekten öyle demek istememiştim"
"Ah azra keşke o şekilde söylemeseymişsin"
"Sence çok mu kırdım onu"
"Buda sorumu güzelim sencede belli değil mi? O senin babandan kurtulman için sana yardım etmedimi?"
"Etti"

Haklıydı.
Bununla da kalmayıp bana kendi hikayesini bile açtı.
Kalbini açtı.
Bugüne dek hissetmediğim duyguları hissettirdi.
Yağızın onlar gibi olmayacağını biliyordum hâlâ nasıl öyle konuştuğumu bilmiyordum.
Belki de onu daha önce hiç içmiş haliyle görmediğimdendi.
Babamdan dolayı onu suçlamıştım.
Babamdan bir kere daha nefret ettim.

"Ben bir ozanla konuşayım haber alırsam sanada söylerim"
"Teşekkür ederim fatih"
"Üzülme siniri geçince gelip konuşacaktır"

Ne kadar süre göl kenarında oturduğumu fark etmedim.
Yağızı ne kadar üzmüş, kırmış olabileceğimi düşünüp durdum.
Ona haksızlık etmiştim ve çok pişmandım.
Şuan tek istediğim yağızın kolları arasında olmaktı çünkü bana huzur veren tek yer onun kollarının arasıydı.
Ama yaptığım aptallık sayesinde onuda kaybetmiş olabilirdim.
Böyle düşününce tekrar ağlamaya başladım.
Kalkıp biraz yürümenin iyi gelebileceğini düşünüp ağaçlarla kaplı yolda yürümeye başladım.
Yorulduğumu anlayıp halsiz düşünce bu saatte kadar hiçbir şey yemediğim aklıma geldi.
Otele geri dönmeye karar verip geldiğim yolu geri yürümeye başladım.
Otele girerken aynı takım elbiseli adam beni görünce panikleyip nereden geldiğimi, ne zaman çıktığımı sorsa da cevap vermeden geçip gittim.
Asansöre binip odaya çıktığımda yerde duran cam parçaları gözüme ilişti.
Kendi geçmişim yüzünden onu suçlamıştım.
Belki de kalbini bu cam parçaları gibi dağıtmıştım.
Yaşadıklarım yüzünden onunda bana zarar verebileceğini ima etmiştim.
Düşüncelerimin içinde kaybolurken yağızın hâlâ gelmediğini görünce içimde ki son ümitte yok oldu.
Adımlarım beni yağızın odasına götürdüğünde yatağın üzerine bıraktığı tişörtüne baktım.
Yatağın kenarına oturup elime aldığım da hâlâ tişörtte olan kokusunu içime çektim.
Yatağa kıvrılıp tişörtünü gözlerim kapalı solurken tebessüm ettim.
Bu koku bana güven veriyordu.
Sanki yanımdaymış gibi.
Şimdi içimde koca bir boşluk.
O yok.
Gözlerim kendini uykuya teslim etmeden önce kokunun sahibinin burada olmasını istedim.
Tişört yerine ona sarılabilmeyi istedim.
Onu bulacaktım.
Onu bulup önce özür dileyip sonra da ona aşık olduğumu söyleyecektim.
Kendimi de onuda daha fazla yormanın anlamı yoktu.
Onsuz bir saniyeyi bile düşünmek istemiyordum artık.
Onun gibi cesur davranamayıp hislerimi kalbime gizlediğim için kendime kızdım.
Düşünürken daha fazla direnemeyerek teslim oldum uykuya.

Ait olduğum yer +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin